HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: Kemalizm Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

Kemalizm

Çalışmamızın bu bölümünde ‘’Kemalizm’’ düşüncesini ana hatlarıyla ele almaya çalışacağız. Ancak, bu çalışmada; ideolojik temelde yapılacak analiz gereği,’’Kemalizm’’ yaklaşımının felsefi köklerini de sorgulamak sureti ile, sosyo-ekonomik çözümlemeleri ve ‘’Devrimci’’ tavrına atıflar içeren bölümler bulabileceksiniz.

Öncelikle, yeryüzünde vücut bulmuş ideolojik açılımların çoğunluğu, aynı zamanda ‘’Felsefi açılımlar’’ yapmak sureti ile, teori pratik dengesi gereği, toplumların karşısına çıkmıştır. İdeolojik tabanda sorgulama gereği,ideoloji kavramının tanımı gereği; ‘’ Bir hareket, parti, sınıf..’ın siyasi,ekonomik,dinsel,felsefi,moral,hukuksal,estetik… gibi bir çok alanda çözümler sunma gerçeğinden ileri gelmektedir. Bu bağlamda, ‘’Dünya üzerinde teorize edilmiş olan ideolojiler’’ şeklinde başlayan bir cümle kurmaya kalkarsak, pastanın büyük bölümü, ‘’Marksist’’ ideologlarda olacaktır. Çünkü, yukarıda kategorize ettiğimiz birçok alanı kapsayan bütüncül çıkarımlar sunmak koşulu ile, ideolojik zemini tesis etme yönünde çalışmalar yapmış, çeşitli yeni felsefi açılımlar yaparak bir anlamda ‘’ideolojik yaklaşım’’ koşulları hususunda ciddi anlamda örneklik teşkil etmişlerdir.


İdeoloji kavramı, etimolojik olarak ‘’Fikir Bilimi’’ anlamı taşımaktadır. İdeoloji ile ideolojiler kavramları farklı anlamlar ihtiva etmektedir. İdeoloji, tek başına; belli bir düşünce formunu ya da bilinç biçimini gösterirken, ideolojiler kavramı ise; bir araya toplanmış toplumsal grupların kendilerini ifade etme noktasında oluşturdukları fikirler kümesine verilen ad dır.
Kemalizm kavramını ise, ‘’ideoloji’’ merkezinde;

siyasi,ekonomik,dinsel,felsefi,moral,hukuksal,estetik …. Vs noktalarda ortaya koymuş olduğu açılımlar bağlamında inceleyecek, ideolojik doygunluğu ve sunduğu teorik çözümlemelerin, günümüz konjonktürü içerisinde edinebileceği yeri sorgulama adına açılımlar yapacağız.

Bu çalışmamız; ‘’Zihniyet Devrimi’’ *adlı genel çalışmamızın bir alt bölümü olup,4 ayrı bölümde incelenecektir.

Bu bölümler aşağıdaki gibidir.

1. Küresel Sistem analizi
2. İşgal ve Kurtuluş Savaşı
3. Kemalist Devrim
4. Sonuç
Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

Küresel Sistem Analizi (Sistem Analizi)


1.Dünya savaşı ve öncesinde, Küresel sistemin mekanizmasını iyi incelediğimizde, bugün ‘’kapitalizm’’ adını verdiğimiz sistematiğin Küresel Egemenliğinden bahsetmek mümkün olacaktır. Kaldı ki, ileride de değineceğimiz gibi, 1.Dünya savaşı ve sonrasındaki savaşlar, yine aynı sistemin koşullaması sonucu, ‘’Sermaye Merkezli’’ sistemin ‘’kazanç’’ adına ürettiği yapay çatışmalardan ibarettir. Bu kurgu, Küresel Elitlerin ‘’Silah Pazarı’’ dahilinde oluşturmaya çalıştığı egemenliğe dayalıdır. Bu yaklaşım gereği, savaşlara dahil olmuş devletlerin tümünün aynı sisteme hizmet etmiş bulunduğunu söylemek, doğal bir netice olacaktır.
Küresel Sistem, sömürü merkezli bir altyapı üzerine inşa edilmiş, ‘’Anamalcılık’’ düzleminde; sermaye güç denklemine göre dizayn edilmiş bir toplumkarşıtı ideolojidir.


Bu ideolojinin temelinde; yatırım, dağılım, gelir, üretim ve mal ve hizmet fiyatlarının piyasa ekonomisinin belirlediği sosyal ve ekonomik sistem olma gibi bir durum sözkonusudur. Bu sistemde genellikle bireylerin ya da grupların oluşturduğu tüzel kişiliklerin ya da şirketlerin emek, yer, üretim aracı ve para (bkz: Finans Kapital) ticareti yapabilmeye hakkı vardır.

Küresel Kapitalizm, Avrupa’da 16-19. yüzyıllar arasında kurumsallaşmıştır. Öncesinde de çeşitli belirtiler görülmektedir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki; Ortaçağ feodalizminin temel rükunları, felsefi temelde aynı ruha dayalıdır. Özellikle ‘’Feodalizm’’i incelediğimizde, toprak sahiplerinin; yoksul halkı sömürme adına çeşitli stratejiler geliştirdiğini görmekteyiz. Bunların başında ‘’Din maskesi takmak suresi ile aldatmak’’ gelir ki, Hristiyanlığın ‘’Kader’’ inancının çıkış süreçleri bu dönemlere denk gelmektedir. Bu, vahim tabloyu özetlemeye yetecektir.

Feodalizm, 10.yy’da Avrupa’da güçlenişini, toprak sahipleri-krallar-ruhbanlar işbirliğine borçludur. Nitekim, halk kitleleri arasında bu sistematiğe karşı yer yer tepkisel çıkış var olsada, genel olarak; Kültürel Asimilasyon ve ‘’insan tabiatı’’ özünde yer alan; sömürü ve zulme karşı koyuşun önüne geçecek toplumsal dönüşümler ile birlikte, direnişi kırmayı başarmışlardır.

Kapitalizm, serbest ticarete dayalı, emek merkezli olmayan, sermaye odaklı bir politikadır. Bu sistem içerisinde, sermaye sahipleri ‘’üstün’’, emek odakları ise ‘’mahkum’’ konumundadır. Kaldı ki, bizatihi; sistemin temel çelişkisi, ‘’Emek-Sermaye’’ çelişkisidir. Üretim araçlarının ve işçinin üzerinden ‘’Artı değer’’[1] elde etmek sureti ile, sürekli ‘’kar’’ elde etme gayesi güden bu sistemin törstlerinin modern çağda kullandığı ‘’YAYILMA’’ politikalarına ise; ‘’EMPERYALİZM’’ adı verilmektedir.

Avrupa’da Feodalizm sürecinde ‘’köylü’’ sınıfı olarak ortaya çıkan, sanayi devrimi ile işçi sınıfına evrilen sınıf ise, bu sistem içerisinde ‘’sömürülen’’ temel sınıftır. Esası itibari ile, sınıflar arası ayrım yapmak gerekirse, üstten alta doğru bir ‘’sömürü’’ basamağı oluşturulabilir ki; günümüz konjonktürü gereği; küçük burjuva olarak anılan kesimin de artık işçi sınıfı statüsü kazandığını söylemek mümkündür.


Ancak, ana çelişkiyi tanımlarken üzerinde durulması gereken unsur; Kapitalizm’in ileri aşamalarının hedefleri ve pratikleridir. Bu bağlamda ana çelişkiyi; ‘’Doğu-Batı’’(değinilecek) olarak ele almak mümkündür ki, son yüzyılda bu kendisini aleni biçimde belli etmiştir.

Liberal sistem, serbest ticaret, karma ekonomi deyimleri de kapitalizmi belirtir. Kapitalist ekonominin temel özelliği üretim araçlarının büyük çoğunluğunun özel ellerde bulunması ve üretimle gelir bölüşümüne önemli ölçüde piyasaların işleyişinin yön vermesidir.

Sermaye (kapital) ve kapitalizm kavramları zaman zaman eşanlamda, dolayısıyla yanlış kullanılır. Sermaye, insanların ihtiyaçlarını tek başına ve dolaysız olarak karşılamaz. Tüketiciler tarafından kullanılan malların üretimine yardımcı olur. Sermaye, insan veya doğa yapısı olabilir. Makineler, aletler, sanayi araçları, fabrika binaları, madenler, ekilebilir topraklar, ham ve yarı mamul mallar “sermaye” kavramının sadece birkaç örneğidir.

Kısacası sermaye, üretim sürecinde kullanılan araçların tümüne verilen addır. Kapitalizm ise bu üretim araçları üzerinde bir mülkiyet, bir işletme biçimidir. Sermayenin özel mülkiyet altında bulunduğu (fertler ya da fertlerin birleşerek meydana getirdikleri şirketler olabilir) durumlarda, düzen “kapitalist” bir düzendir.

Sermaye özel ellerde olduğu zaman, o özel eller kullanış yer ve biçimleri üzerinde son söze sahiptirler. Özel sermaye sahipleri de sermayeyi kendi çıkarlarına uygun yer ve şekillerde kullanırlar. Demek ki, kapitalizmi şu şekilde tanımlamak mümkündür: İnsan veya doğa yapısı sermayenin özel ellerde (özel mülkiyet altında) bulunduğu ve kişisel kazanç için kullanıldığı bir ekonomik örgütlenme biçimidir.

Dikkat edilmesi gereken nokta, sermaye’nin “varlık” ve onun üzerindeki “mülkiyet” biçiminin aynı anlama gelmediğidir: Yiyecek gibi, barınak gibi temel tüketim mallarının yapımına katılacak doğal kaynakların yokluğunda hiçbir toplum varolamaz; varolsa bile işleyemez.

Aynı şekilde, insan yapısı araçlara, makinelere, sanayi cihazlarına sahip olmayan -hem de büyük miktarda sahip olmayan- modern bir toplum düşünülemez. Ancak, bu sermaye mallarının mülkiyet, kullanış ve denetlenme şekilleri ayrı olabilir. Kapitalizm, işte, bu şekillerden bir tanesidir. Kapitalizmin savunucuları en iyi şeklin, en iyi düzenin bu olduğunu ileri sürerler. Kapitalizmin karşısında olanlar ise diğer şekilleri savunurlar. İkisinin de anlaştığı nokta, sermayenin varlığının gerekli olduğudur.

Ayrı düştükleri nokta ise, sermaye üzerindeki mülkiyet biçiminin nasıl olacağıdır. Bir başka deyişle, sermayenin nerede ve nasıl kullanılacağı konusunda kararların kimler tarafından verileceğidir.

Özel mülkiyet : “Özel mülkiyet”, kapitalist ekonomilerin en önemli temel kurumlarındandır. Özel mülki yet kavramının anlamı kısaca şudur: Mal sahibine, sahibi olduğu mallar üzerinde tam bir denetleme ve kullanma yetkisi ve hakkı verilmesi, tanınan bu hakkın da toplum tarafından korunması. Daha kesin çizgilerle diyebiliriz ki, özel mülkiyet, değer taşıyan nesneleri alma, saklama, kullanma ve elden çıkarma hakkıdır. Ayrıca mal sahibine, malını bizzat kullanma hakkının yanı sıra, o malı başkalarının kullanabilmesi için gerekli şartları koyma yetkisi de verilmektedir.

Zenginliğin birikimini ve korunmasını teşvik eden temel unsur, özel mülkiyet kurumudur. Bu koşulların devam etmesi halinde özel mülkiyet, kapitalist ekonomilerin en belirgin ve en etkili bir kurumu olmaya devam edecektir. Özel mülkiyet ortadan kalktığı zaman -ki böyle bir durumda ekonomik kararların kaynağı özel mülkiyet dışı bir kurum olacaktır- kapitalist düzen de varlığını yitirecektir.

Özel teşebbüs (girişim) özgürlüğü: Teşebbüs özgürlüğü kapitalist ekonomiler için büyük önem taşır. Müteşebbisin görevi, belirli mal ve hizmetlerin piyasaya arzedilmesi için gerekli nitelik ve nicelikteki üretim araçlarının bir araya getirilmesi ve eşgüdüm içinde çalışmalarının sağlanmasıdır. Müteşebbis, üretim araçlarının kiralanması, alınması üretimde kullanılmasında bir fayda görmediği sürece, o araçlar belirli alanlarda belirli şekillerde kullanılmayacaktır.

Kapitalist düzenlerde müteşebbislere faydalı olabilecek alanları bulup çıkarmak ve üretim araçlarını bu alanlarda kullanmak özgürlüğünü tanımak gereklidir. Üretim süreci bu şekilde yürütülmediği takdirde, kapitalist bir düzen altında başka türlü de yürütülemez. “Özel teşebbüs özgürlüğü” kapitalist ekonomilere özgü bir kurumdur.

Rekabet: Rekabetin sayısız biçim ve görünümleri de kapitalist ekonomik düzenlere damgasını vurmuştur. Rekabet kurumunun ilk ve en önemli görevi, kapitalizmin en önemli unsurlarından biri olan değer biçme süreci ile ilgilidir. Kapitalist ekonomilerde rekabet ya da serbest pazarlar ya da rekabet yoluyla fiyat belirlenmesi, kapitalist ekonominin diğer kurumlarıyla tutarlılık içindedir. Kapitalist ekonomilerin düzgün bir şekilde ve aksamadan işleyebilmesi için bu fiyat belirlenmesi mekanizmasının da aksamadan ve düzgün bir şekilde işlemesi gerekir.

Kapitalist ekonomilerde rekabetin en önemli görevlerinden biri, mal üretiminde yüksek verimlilik (etkenlik) sağlamak ve ulaşılan bu verimlilik düzeyini korumak ve geliştirmektir. Yüksek verimliliğin (etkenlik) oluşumunu sağlayacak kuvvet ve kurumların yokluğunda, hiçbir ekonomik örgütlenme biçiminin uzun ömürlü olması beklenemez.

Kâr amacı : Kâr güdüsünün kapitalist ekonomilerdeki yerini ve görevlerini değişik şekillerde anlatmak mümkündür. Bir açıdan bakarsak diyebiliriz ki, kâr güdüsü, kapitalist ekonomilerin merkezî denetim organı dır; kapitalist ekonomileri fiilen yöneten kişi veya kuruluşların bulunması, düzenin özü bakımından, imkânsızdır. Kâr güdüsünün, müteşebbisi, üretim araçlarını en verimli üretim süreçlerinde kullanmak üzere harekete geçirmesi beklenir. Bu kâr güdüsü, müteşebbisi üretim araçlarını daha az önemli olan yerlerden daha önemli olanlarına aktarması için uyanık tutar. Bir başka deyişle, yüksek bir uzmanlaşma düzeyine ulaşmış ekonomilerde, kâr güdüsü eşgüdümü sağlayacak bir araç olarak çalışır.

Buna ek olarak müteşebbisi gerçekten müteşebbis olmaya adeta zorlar. Bunu yapmakla da yetinmez; gelir fazlası olasılığının daima bulunması sayesinde, teşebbüs hizmetleri yapmasını da sağlar. Sonuçları önceden kestirilemeyecek tehlikelerin göze alınması da bu kurumun bir parçasıdır. Kar güdüsü teşebbüs kararlarının denetimini yapar. Teşebbüs unsurunun ana kaynağı olması bakımından, kolaylıkla kapitalizmin kilit kurumu olarak nitelenebilir.
Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

Kapitalizmin tarihçesi

Kökleri ilkçağa kadar uzanan kapitalizm Ortaçağın sonlarına doğru Avrupa'nın belirli bölgelerinde gelişmeye başladı. Ancak bir sistem olarak yerleşmesi onaltıncı yüzyıldan sonra gerçekleşti. Onaltı, onyedi ve onsekizinci yüzyıllarda İngiliz kumaş sanayisindeki büyüme kapitalizmin gelişimini hızlandırdı. Kapitalizm öncesi sistemlerde üretimin tüketimi aşan bölümünün üretim kapitalitesinin genişletilmesi amacıyla kullanılmasıyla ayrılıyordu. Birçok tarihsel etmen de bu gelişmeyi pekiştirdi. Onaltıncı yüzyıldaki reform hareketinin çabasını aşağılayan geleneksel ahlâkın etkilerini kırarken çok çalışma ve tutumlu olmaya da dini bir temel kazandırdı. Artık ekonomik eşitsizlik zenginlerin de ahlâklı olabileceği gerekçesiyle rahatça savunuluyordu.

Kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan diğer bir etmen de Avrupa'da değerli maden arzındaki artış ve bunun sonuncunda fiyatların yükselmesi oldu. Bu dönemde fiyatlar ücretlerden daha hızlı arttığından enflasyondan en çok sermaye sahipleri yararlandı. İlk kapitalistler (1500-1750) Merkantilist dönemde güçlü ulusal devletlerin ortaya çıkmasında da yararlandılar. Bu devletlerin izlediği ulusal güçlenme politikaları bir örnek para ve hukuk sistemleri gibi iktisadi gelişme için gerekli temel toplumsal şartların oluşmasını ve sonuç olarak ağırlığın devletten özel teşebbüse kaymasını sağladı.

İngiltere'de onsekizinci yüzyılda kapitalist gelişmenin odağı ticaretten sanayiye kaydı. Önceki yıllarda sağlanan sermaye birikimi, Sanâyi Devrimi sırasında teknik bilginin sanayiye uygulanması yolunda kullanıldı. Adam Smith (1723-1790) "Ulusların Zenginliğinin Nedenleri ve Kaynakları Üzerine bir inceleme" adlı eserinde klasik kapitalizmin ideolojisini ortaya koydu. Smith, toplumların gelişmesini Marksist kurama benzer biçimde çeşitli aşamalara ayırıyordu. Buna göre toplumlar avcılık, göçebeliğe dayalı tarım, feodal çiftçilik ve ticari karşılıklı bağımlılık aşamalarından geçerler. Her aşamanın kendine özgü kurumları vardır. Sözgelimi avcılık aşamasında mülkiyet olmadığı için adlî kurumlara gerek yoktu. Ama toplumsal çevrenin büyümesiyle birlikte düzenli orduların yanısıra özel mülkiyetin ve çeşitli ayrıcalıkların korunmasını aracı olarak devlet kurumu gelişti. Böylece daha karmaşık bir örgütlenme ortaya çıktı. Ücretleri loncaların yerine piyasaların belirlediği, özel girişime devletçe konan kısıtlamaların kalktığı son aşama ise sonradan serbest rekabet kapitalizmi olarak adlandırılan "kusursuz özgürlük" aşamasıdır. Bu aşamada bireylerin tutkuları doğrultusunda kendi durumlarını iyileştirmeye yönelik faaliyetlerini toplumsal bakımdan yararlı sonuçlara dönüştüren mekanizma rekabettir. Örneğin bireylerin rekabete dayalı mücadelesi sayesinde malların fiyatları, geçici sapmalar dışında üretim maliyetini denk düşen doğal düzeylerde oluşur. Ulusal servet ise toplumun üç ana sınıfını oluşturan işçiler, toprak sahipleri ve sanayiciler arasında gene ortak yararı en yüksek düzeye çıkarılacak biçiminde ücret rant ve kâr olarak bölüşülür. Dolayısıyla kendi kendine işleyen ve kendini sürekli olarak düzelten piyasa mekanizması devlet müdahalesi olmadan toplumsal düzenliliği sağlar. Bireylerin kendi çıkarları peşinde koşması ulusal zenginliği de artırır. Ekonomideki üretkenlik artışının temeli ise emeğin iş bölümüdür. Bireyler işbölümü sayesinde bir yandan kendi verimliliklerini artırırken aynı zamanda toplumsal üretkenliğin de artmasına katkıda bulunur. Rekabetçi sistemin isleyişini engelleyecek ayrıcalıklara ve devletin müdahalelerine izin verilmediği sürece ulusal zenginlik durmadan büyüyecek, toplum kendiliğinden en iyi noktaya ulaşacaktır.

Fransız Devrimi ve Napoleon Savaşları'nın feodalizmin kalıntılarını silip süpürmesinden sonra Smith'in önerdiği politikalar giderek daha çok uygulamaya konuldu. Ondokuzuncu yüzyılda siyasal liberalizmin başlıca politikaları serbest ticaret, sağlam para (altın standardı), dengeli bütçe ve sosyal yardımların son derece kısıtlı tutulması biçiminde kendini gösteriyordu.

I. Dünya Savaşı kapitalizmin gelişmesinde bir dönüm noktası oldu. Savaştan sonra uluslararası piyasalar daraldı, altın standardının yerini uluslararası para birimi aldı, bankacılık alanında hegemonya Avrupa'dan ABD'ye geçti, Afrika ve Asya ulusları sömürgeciliğe karşı başarılı mücadelelere giriştiler ve dış ticaretin önündeki engellere yenileri eklendi. 1929 Büyük Bunalımı pek çok ülkede devletin ekonomiye karışmamasını öngören kapitalizmin ünlü "bırakınız yapsınlar" politikasına son vererek bir süre kapitalist sistemin geleceğine ilişkin şüpheleri artırdı. Ama II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika, Avrupa ülkeleri ve Japonya'daki başarısı sistemin yaşama gücünü sürdürdüğünü göstermekle kalmayarak Son yıllarda doğu bloğu ülkelerini de etkileyerek antikapitalizme karşı sürdürdüğü rekabette önemli ölçüde başarı kazandı.

Yukarıda izah ettiğimiz ekonomik sistemi ‘’YAYGINLAŞTIRMA’’ politikası, Vladimir İliç Lenin’in tabiri ile ‘’EMPERYALİZM’’ olarak yer edinmiştir. Bu, tamamen mantıksal bir çıkarımdır. Toplumsal tabular göz önüne alındığında; bu kavramın karşıtlığının ‘’Marksist-Leninist’’ olma zorunluluğu doğurduğu yönünde yapılan açılımlar, yersiz-çarpık ve sapkıncadır.
Kapitalizm, yukarıda izah ettiğimiz ekonomik politikaları egemen kılma adına çeşitli taktik ve stratejiler uygulamaktadır. Biz bunların 1.Dünya Savaşına kadar olan bölümü üzerinde duracağız.


Ekonomik sistem ve tröstlerce üretilen piyasaları dayatma yolu ile, sömürülmesi arzulanan odaklar ‘’sahte’’ borçlarla muhatap kılınıp, yönetim mekanizmasını ele geçirme metodundan, toplumsal ayrılık ve çelişkiler üreterek, iç dinamikleri parçalamaya kadar; Küresel kaos ve hengame ortamına hizmet eden başlıca etken, ekonomik mülkiyetin artışı ve kapital sisteminin egemenleşmesi adına üretilmiş yaklaşımlardır. 1.Dünya savaşı öncesinde Osmanlı’nın içine düştüğü durumda tam olarak budur. Emperyalist düzeyde soyut ve somut olarak işgal edilen Osmanlı, yine anti-emperyalist olup anti-kapitalist olmayan (?) bir Kurtuluş mücadelesi ile tarihe damga vurmuştur. Ancak bu mücadele, Osmanlı saltanat merkezli değil, ‘’Halk’’ merkezli olarak cereyan etmiştir.
Bu noktada DOĞU-BATI meselesine değinmek gerekir.
Küresel Kapitalizm, bir hegemonyadır. Karşıtlarını imha etme noktasında gayet aktif bir mücadele örneği sergilemektedir. Şunu samimiyetle ifade etmeye muktediriz ki; Doğu’nun ana dinamikleri, ‘’KADİM DEVLET ANLAYIŞI’’ ve ‘’KAMUCULUK’’ üzerine inşa edilmiştir.
Bu iki temel yaklaşım, esası itibari ile ‘’Kapitalizm’’ karşısında reel bir antitez konumundadır. Başarılı pratikler olmak ile birlikte, kolektivist yaklaşımıyla; kabul görmüş ve sindirilmiş gerçekliklerdir.

Bu iki temel realite, Ekim Devrimi’nin temelini atmıştır!
Aynı şekilde, Batı’nın Sermaye Merkezi olması noktasında, Doğu aynı oranda ‘’Emeğin’’ merkezidir. Ürettiği değerler gereği, TEHTİD, sahip oldukları gereği, HAZİNE konumundadır.
Bu nedenle, kapitalizmin ‘’Doğal YAYILIM’’ süreci gereği, Doğu; ana hedeftir. Stratejik olarak ise, dönüştürülme çabası hakim, asimilasyon çalışmaları had safhadadır.


Çünkü doğu, batının sahip olmadığı ‘’Geleneksel’’ pratiklere sahip; antiemperyalist ruhu ile öne çıkmış bir bölgedir. Bu bağlamda; sorgulanması gereken temel durum bu antiemperyalist ruhun kökleridir.
Bunun için samimiyetle; İSLAM ve Doğunun Devrimci Dinamikleri dememiz mümkündür. İslam, birinci bölümde belirttiğimiz üzre, DOĞAL bir ANTİEMPERYALİST çıkıştır. Doğunun devrimci dinamikleri ise, az önce belirttiğimiz; Kamucu ve Kadim Devlet anlayışına dayalı ‘’Örfi’’ yaşam alanı arzusunun ta kendisidir. Doğu’nun ana talepleri tarihsel süreçte bu yönde olmuştur…
Ancak Batı Emperyalizmi, bu sistematiği iyi analiz etmiş; yayılma politikalarından başlıcaları olan; Radikal İslam ve Ilımlı İslam politikalarını işleme tabi tutmuştur. Aynı zamanda Osmanlı’nın son zamanlarında görüldüğü üzre, Doğunun devrimci dinamikleri hedef alınmakta, bir şekilde bu ruh kökleri yok edilmeye çalışılmakta idi.
Genel hatları ile, bu mücadele pratiğine dayalı olarak ortaya çıkan KUŞATMA, 1.Kurtuluş Savaşı ile bertaraf edilmiş, ancak sonraki süreçte cereyan eden bazı olumsuzluklar neticesinde, yukarıda ÖZNE bazında ele aldığımız 2 temel dinamiğin yozlaştırılmasına göz yumulmuştur.
Bu tarihsel bir faciadır.

Başlıca; STK’cılık, Liberalizm, Kültür Emperyalizmi gibi yöntemler ile asimile edilen Doğu halkı, kitlesel anlamda antiemperyalist mücadelesinin ardından üretilen Liberal yapı içerisinde tekrardan soyut olarak işgal edilmiştir.
Sovyet Revizyonizminin hedef aldığı Galiyev ve arkadaşları, bu dinamiklerin pratiğini yansıtan önemli örneklerdir.
Batı’nın ürettiği bu politikaları incelerken antitez babında ele alınabilecek ‘’Sosyalizm’’ gibi ideolojilere giriş yapmayacağız. İlerleyen süreçte teorik zeminde ortaya koyacağımız metodolojiyi anlatabilme noktasında buna gerek görmüyoruz.
Ancak mevcut durumda, bu sömürü hegemonyası karşısında Kemalist Devrim’in pratiğini ve ortaya koyduğu metodolojiyi ele alacağız…
Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

İŞGAL ve KURTULUŞ SAVAŞI

Fiili işgal ve ardından gelişen kurtuluş savaşı, Batı’nın ekonomik politikalarını yayma girişimleri karşısında umut verici bir tablo ortaya çıkartmıştı. Şunu söylemek gerekir ki; Emperyalizm, açılımı gereği Kapitalizm odaklı bir yayılma politikasıdır. Ki pratik olarak bu net biçimde gözlenebilmektedir.

Emperyalist işgallerin ardından inşa edilen yeni devlet anlayışı, ‘’SINIFLI TOPLUM’’ ve ‘’PİYASACILIK’’ tabanında işlemiş, böylece; işgal amacına ulaşmıştır.

Kurtuluş Savaşı öncesi Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’ye borçlanması-ki bu liberal politikalara dayalı bir stratejik tuzaktır- sonrasında, yeni Devletin bu borçlar karşısındaki tutum, antikapitalist bir görünüm vermektedir. Özellikle, Doğunun devrimci dinamiklerinin açığa çıktığı bu mücadele, emperyalizme karşı verilmiş kurtuluş savaşlarının ilki oluşu itibari ile tarihsel bir önem arz etmektedir. Bu hareketin önder kadroları, çok ciddi stratejik atılımlar sergileyerek bu mücadeleyi örgütlemişlerdir. (bkz: Samsundan önceki 6 ay – Alev Coşkun –Cumhuriyet Yayınları-) Bu mücadele, HALK SAVAŞI oluşu itibari ile, emperyalizme karşı reel politik bir açılım sunmuş, pratik anlamda ciddi bir katkı sağlamıştır. Bu pratik; Kuvva-i Milliye, yani Milli Kuvvetler çıkışıdır. Emperyalizme karşı, yine emperyalizmin reel bir stratejisi olan AYRIŞTIRMA politikalarını bertaraf eden iradeyi ortaya koyan Milli Güçler, fiili bir mücadeleye girişerek başarılı olmuşlardır. Şunu ifade etmek gerekir ki, evrimini tamamlamış olan Kapitalist işgalin karşısında bugün de yer alması gereken irade budur.

Emperyalizme karşıt üretilecek açılımları irdelerken, polariteyi göz önünde bulundurmak gerekir. Yani zıtlık ilkesi gereği, Emperyalizmin reel politikaları, ancak yine aynı yoldan tıkanarak bertaraf edilebilir.
Günümüzde üretilecek pratiği ele alırken, ezberler yerine realiteler göz önüne alınmalı ve bu yönde adımlar atılmalıdır.
Ancak şunu ifade etmek gerekir ki; Kurtuluş Savaşı, Milli burjuvazi önderliğinde örgütlenmiş, bu hali ile bir HALK SAVAŞI özelliği taşımıştır.!.
Daha sonra ise, milli burjuvazi; ‘’Komprador Burjuvazi’’ noktasına evrilmiş, mücadele verilen sistem, yeni devlet anlayışının imtiyaz tanıdığı bir yaklaşım halini almıştır.
Lozan ile birlikte, emperyalist işgale son verip, yeni devlet anlayışı ortaya konulmuştur. Bu noktadan sonra incelenmesi gereken ‘’Kemalizm’’ olgusudur.
Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
Eren Erdem
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 30 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 484
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Eren Erdem

KEMALİZM
Şunu samimi olarak belirtmeliyiz ki, günümüzde ‘’Kemalist’’ olarak tanımlanan bireylerin düşün dünyası ile, lutfen arasında büyük farklar mevcuttur. lutfen, milli kurtuluşun temin edilmesi noktasında fark edilecek nitelikleri ile öne çıkmış iken, günümüz ‘’Kemalistlik’’ iddiası güden bireyleri, aksine ‘’Kutup olma psikozu’’ ile emperyalizmin başlıca taktiği olan ‘’AYRIŞTIRMA’’ taktiğinin içerisinde yer edinmiş SAF-CEPHElerden biri konumundadır.

Bu, lutfen’in işlettiği ‘’Evrensel Akıl’’ gerçeğine uygun olmayan problemli bir yaklaşımdır. Bu çalışmanın amacı; lutfen’i eleştirmek değil, birinci makalede konu edindiğimiz Allah ile aldatanlara yönelik eleştirinin, lutfen ile aldatanlar noktasındaki eleştiridir.


Kemalizm, CHP’nin 1933 de kabul ettiği Resmi İdeolojisidir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, 1933’ün ideolojik açılımları ile, 1943 arasında dev farklar mevcuttur. Çünkü Kemalizm kendisini ‘’6’’ temel ilke ile ifade etmiş olsa bile, özü itibari ile içerdiği Evrensel Akıl icabı sürekli atılımı ve Devrimleri öngören, kesintisiz devrim anlayışına atıflar içeren bir tavırdır. Kaldı ki biz bunu lutfen’in kendisinde de görebilmekteyiz.

Ancak ana hatları ile; Uydurulan Kemalizm diye tanımladığımız ve günümüzde egemen olan anlayışın ana hatlarını ele alalım…
Milli Burjuvazi merkezli DEVRİMLER ve sonrasında KOMPRADORLAŞAN burjuvaziden bahsettik. Özellikle ‘’Kolektivist’’ olması gereken Devletçilik anlayışının, Liberalizm’e evrilmesi (Karma Ekonomi), Kompradorlaşacak Milli burjuvazinin temelini atmıştı.
Bunun birtek nedeni mevcuttur. Bir devrim, yeterli felsefi donanımı sunmaksızın ve toplumsal evrimi üretmeksizin böyle bir açılım yaparsa; Milli Burjuvazi denilen güruh, yabancı sermaye odağı haline gelecek, hızlı biçimde SINIFSAL AYRIMLARI güçlendirecek zeminin oluşması adına mücadele verecektir. Türkiye’de günümüzdeki temel sorunun kökenlerinden birtanesi budur.
Emperyalizme karşı verilen mücadele sonrası, Kapitalizme teslimiyet noktasında ortaya konulan bu tavır, ‘’karşı devrim’’ diye anılan sürecin mimarı, üreticisi ve öncüsüdür.

‘’karşı devrim’’ tamamen liberal, emperyalist asimilasyon politikalarına uygun gelişmiş bir süreçtir. Ancak beslendiği kökler kendisinden önceki dönemin politik açılımlarına dayanmaktadır. Çünkü tabii bir netice olarak beslenen ‘’Milli Burjuvazi’’, Türkiye’de ana mandacılığı üreten merkez haline gelmiş, Komprador işbirlikçi burjuvazi noktasına erişmiştir.
lutfen anti kapitalisttir. Muhtemelen kendisi sosyalist değildir. Hatta ben öyle olmadığı yönünde düşünmekteyim. Ancak o lutfen’dir.! Özgün üslubu ile, bir geçişler metabolizması üretme çabası adına 6 oku tanımlarken şu kilit yaklaşımı ortaya koymuştur;


’DEVRİMCİLİK’’

İdeolojilerin doktriner yapısı gereği, ‘’Devrimcilik’’ maddesi, ideolojiye geçiş sürecinin teşkil eder. Yani, X ideolojisinden Y ideolojisine geçiş için gerekli metodolojiler bütünüdür. Yani, öncül bir eylemdir. Bir Doktriner yapı içinde ‘’son madde’’ olarak ele alınışı, Evrensel aklın ürünüdür. Çünkü bu; ‘’kesintisiz devrim’’ realitesini karşımıza çıkartmaktadır. Bu bağlamda; Kemalizm bir ‘’RUH’’ ve ‘’TAVIR’’dan ibarettir. Doktriner yapısı gereği, dönemsel koşullara uygun antiemperyalist çözümleri kapsayan ‘’Nasyonel’’ bir tavırdır.
lutfen felsefi yaklaşımlarını şu sözü ile hissettirmektedir ;
Maddeyi anlamak için evvela sosyalist olmalı
Buradan, Bilimsel Sosyalizm’e yapılan atıf ile birlikte, ‘’Dialektik Meteryalizm’’ vurgusu dikkate çarpmaktadır. Doğu’nun kadim öğretilerinin temelinde yer edinen MADDE-MANA kombinasyonuna binaen, MADDE temeli, yine doğru noktalardan edinilmiş referanslar ile çözümlenmiştir. Aynı zamanda lutfen Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim’ün pozitivizm etkisinde olduğu da bir gerçekliktir. Fakat, MANA realitesini görme noktasında çalışmaları olduğu da ortadadır.

Doğunun devrimci dinamikleri ve İSLAM noktasında, üretilen devrimin ‘’ADALET’’ merkezli bir yapıya evrilişi hususunda ‘’Devrimcilik’’ ilkesinin işlevselliği öne çıkmalıdır. Bu bağlamda, reel anlamda, emperyalizmin AFYON haline getirdiği DOGMALAR karşısında, SİSTEM MUHALİFİ çıkışı ile karşımızda duran GERÇEK ÖĞRETİLER kıstas edinilmelidir.Buna yine ‘’Zihniyet Devrimi’’ adlı çalışmamızın 1.bölümünde yer edinen Dini yozlaşma ve Muhammedi çıkışın felsefi temelleri başlıklı yazımızda yer vermiş bulunmaktayız. Her ne kadar, DİNDAR-DİNCİ ayrımını yapmış isek, Mevcut Kemalizm ile lutfen ayrımını yapmak sureti ile reel çözümlemeler sunmamız gerektiği inancını taşımaktayız.

Köylü milletin efendisidir söylemi, Küresel SÖMÜRÜ SİSTEMİ’nin ürettiği sınıfsal ayrılıklara dayalı düzenin bertarafına dair bir işarettir. Bu bağlamda üretilecek yeni sistem bünyesindeki ‘’Kolektivist’’ tutumun sınıf tabanlı ayrılıkları bertaraf edeceği düşüncesi oluşması muhtemeldir. Ancak İzmir İktisad kongresi sonrası üretilen ‘’Karma Ekonomi’’ile birlikte Komprador Burjuvazinin işbirlikçi tutumu ve Doğu’da güçlenen ‘’FEODALİZM’’ kalıntısı yapı, İşçi-Köylü sınıfını tekrar karanlık günlere mahkum etmiştir. Ancak incelediğimizde, SANAYİSİ BİTMİŞ bir devletin ‘’Karma Ekonomi’’ yi çözüm olarak görmesi muhtemeldir diyebilmekteyiz. Çünkü eldeki imkanlar ile sanayinin gelmesi gereken nokta arasındaki çelişki, bu durumu zorunlu kılmıştır demek yanlış olmaz. Fakat şu bir gerçektir ki; bu sistem hiçbir zaman kısıtlanmaksızın sürmüş, 1938 sonrası süreçte tırmandırılmıştır. lutfen’in ‘’Devlet Sosyalizmi’’ olarak tanımladığı sistem ile hiçbir alakası olmayan bu Liberal sistem, tamamen AMERİKAN-İNGİLİZ merkezli bir hale evrilerek, ilk sinyali ‘’karşı devrim’’ sürecinde vermiştir.

lutfen’in evrensel aklı, ‘’Adalet’’ merkezli ve sınıfsız toplum idealine uygun pratiği doğurabilecek yapıda iken, ‘’Kemalizm’’ düşüncesi bu evrensel akıldan mahrum bırakılarak, KAPİTALİST KOMPRADORların SERMAYE tüccarlığına himaye edilmiştir.
Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşının önder kadrolarının ciddi bir SORUN oluşturduğunu söylemek mümkündür. Özellikle ‘’Musul ve Kerkük’’ çıkışı ile İngiliz hükümetine korku salan lutfen’e, Dersim ve Şeyh Sait isyanlarını körükleyerek tepki koyan İngilizlerin bu topraklardaki egemenliği, yine devrimin önder kadrolarının ‘’YOZ Kemalizm ‘’ tavrı ile güçlenmiştir.
Çünkü, hiçbir felsefi temeli olmayan, gerek pozitivist, gerek meteryalist, gerek ise; makyavelist bir üsluba büründürülen bu yaklaşım ile, toplumsal KUTUPLAŞMA tesis edilmiş, emperyalist politikaların işlevselliği desteklenmiştir.
İsmet İnönü bu durumun ‘’BAŞ FAİLİ’’dir.

Birinci bölümde bahsettiğimiz gibi, Kapitalizm; ana hatları ile’’Allah ile aldatma’’ teröründen beslenmekte olan bir ideolojidir. Yani SÖMÜRÜYÜ ancak ve ancak toplumsal baskı ve susturma politikaları üreterek sağlamaktadırlar.
Haçlı savaşları, bu zeminde en önemli açılımları sunmaktadır. Hristiyan ruhbanların SOYLULAR ve KRALLARLA işbirliği yine aynı ölçüde önem arz etmektedir.

Dolayısı ile, Kapitalizme karşı mücadelede ana yöntemlerin başında; ‘’Allah ile aldatma terörüne karşı mücadele’’ metodları gelmektedir. Külliyatı RUHBAN etkisiyle sisteme ve kılıflara uydurulmuş, Evrensel Akıl ile çelişen inanç sistematiklerini RED ile doğan; ‘’Dialektik Meteryalizm’’ çıkışı, özü itibari ile MADDEYİ TANIMLAMA noktasında sunduğu reel veriler ile önümüze ışık tutmakta iken, bu dialektiğin ELEŞTİRİ ALANINA GİRMEYEN, Madde Mana dengesinin tarifini en hakiki biçimde ortaya koyan ve DOĞUNUN DEVRİMCİ DİNAMİKLERİnin özünde yer edinmiş olan, Kadim Devlet ve Kamuculuğun ana hatlarıyla oluşmasına zemin oluşturmuş olan; Arap-Emevi ideolojisinden arındırılmış ‘’Kurani İslam’’ mantığını önemseyen bir tavır olan ‘’ELMALILI ÇALIŞMALARI’’, bu noktada önemli bir adım iken, bu yaklaşımın TOPLUMSALLAŞMASI noktasında atılmayan adımlar, hızlı biçimde LİBERAL İSLAMCILIĞIN türemesini ve emperyalizmin halihazırda hedefi olan toprakların işgali adına reel ayrılıklar oluşmasına göz yumulmuştur.

lutfen, bu noktada önemli açılımlar yapmışken, Bugünkü Kemalizmin mimarları, aksine; bu realiteye sırt çevirmiş; SİSTEM MUHALİFİ olan ve bu toprakların ÖZNESİ konumundaki İSLAM anlayışına, pozitivist tutumlar eşliğinde ‘’kökten red’’ mantığı ile yaklaşmışlardır.
Laisizm, toplumda çelişki unsuru haline getirilerek, bir anlamda; Üretilen DEVRİMİN başarısız olduğu görüntüsü ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır.

Çünkü, ‘’İşleyen Akıl’’ merkezli yürütülen LAİKLİK, Kapitalist tröstlerin ürettiği DİN MERKEZLİ SÖMÜRÜ karşısında bir güvence olabilecek iken, aksine; DİNİN KENDİSİNE KARŞI bir KALKAN olarak ele alınmıştır.
Bu, CHP’nin Milli Şef döneminde ortaya çıkmış, BATI GÜDÜMLÜ bir ayrıştırma politikasıdır. lutfen’in ürettiği antiemperyalist mücadele ile İslam’ı birbirinden ayırma adına hayata geçirilmiş bir İHANET ORGANİZASYONUDUR.
Kaldı ki bu hayati tespitimizin reel pratiği ile bugün yüzleşmiş, toplumsal sınıfların ve ayrılıkların temelini teşkil eden sorunun bu ALGI problemi olduğunu görmüş bulunmaktayız.

Bu hayati hataları bu devrimin yetiştirdiği kadrolar yapmıştır; Prof.Dr.Anıl Çeçen, KEMALİZM adlı kitabında, Kemalizm’in felsefi altyapısı tamamen POZİTİVİZM’e dayanmaktaydı biçiminde bir açılım yapmaktadır. (bkz: Kemalizm sf:23)
Metafiziği ve Mana realitesini tamamen reddeden bu yaklaşım kabul edilecek olursa, bu bir HALK DEVRİMİ olmaktan çıkacaktır. Çünkü, İNANÇ değerlerini de kapsayan mücadele pratiği ile öne çıkan HALKIN iradesi, bu düzlemde gelişmemiştir. Bu bağlamda, KEMALİZM bir FAŞİST DİKTATÖRLÜK konumunda değerlendirilmelidir
.
Ancak, lutfen ile bu görüşün hiçbir alakası yoktur. O, pozitivizmi; maddeyi anlama adına önemli bulduğunu belirtip, inanç hürriyeti ve mana realitesine atıflar içeren çok sayıda yaklaşım ortaya koymuştur.


"Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur"; "Din vardır ve lazımdır." (Yakınlarından Hatıralar, Asaf İlbay, s. 102)

"Sonra Kuran'ın tercüme ettirilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed'in hayatına ait bir kitabın tercüme edilmesi için de emir verdim." (Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim'ün Temel Görüşleri, Fethi Naci, s.55)

"Camilerin mukaddes mimberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve beyne hitap edilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur." (Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim'ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 225)

"Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selameti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kuran'daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." (Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)

"Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla itham ediyor, duraklamamızı ve çöküşümüzü buna bağlıyorlar; bu bir hatadır. Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların, erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, Müslüman erkekle, Müslüman kadının beraberce din öğrenerek eğitilmesidir. Kadın ve erkek bu ilim ve eğitimi aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak zorundadır. İslam ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi bin türlü kuralla bağlanmış zannettiğimiz şey yoktur. Türk sosyal yaşantısında kadınlar bilimsel yönden eğitim ve öğretim görmekte ve diğer konularda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileri gitmişlerdir." (Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim'ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s.86)

"Siyasetimiz dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz."

"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye istiklalini veren bu Asya milleti içinde daha karışık, sun'i, batıl inanışlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer ışığa yaklaşamazlarsa kendilerini mahv ve mahkum etmişler demektir. Onları kurtaracağız." (Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim ve Din Eğitimi, Ahmet Gürbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.32)


Yukarıdaki söylemlerin sahibi olan ve aynı zamanda ulusal bir devrimin öncüsü olan önderin fikirsel altyapısı üzerine inşa edildiği söylenen İDEOLOJİK yaklaşımın, Doğu’nun ana dinamiklerini REDDEDER tutumu, emperyalizmin DOĞU’nun Milli Güçler iradesi ile ortaya koyduğu ‘’BİRLİK’’ mantığını yok etme adına dikta ettiği bir fitne tohumudur.

Kaldı ki, ortaya konulan ‘’Milli Eğitim Politikası’’ dahi belirli bir süreç sonra, hem emek ekseninden sapmış hemde bu ana realiteleri göz ardı eder biçimde konumlandırılmıştır.

Toplumsal sınıflar arası oluşan uçurumlar ile birlikte, ortaya çıkan DOĞAL TEPKİLER karşısında iktidarı ele geçiren FAŞİST c**tA EYLEMLERİ-ki antidemokratik tavır gereği bu şekilde tanımlanmaktadır- her seferinde KEMALİZM olgusunu bir kez daha revize ederek, revizyonist üslup ile bu büyük İHANETİN ortağı olmuştur. Kaldı ki, Pentagon’da ‘’Bizim Çocuklar ‘’ olarak anılan ‘’Vatana ihanet’’in reel pratiği konumundaki generallerin DARBELERİ ile, Devrim süreci tamamen sekte almış ve ‘’GELİŞMESİ GEREKEN-İLERLEMESİ GEREKEN’’ devrimci tavır, LİBERAL KILIFLAR içine hapsedilerek, KEMALİZM adı altında pazarlanmıştır.
Bugün CHP’de dahil olmak üzere, Kemalist fraksiyonların geneli; Milli Burjuvaziyi ve bahsettiğimiz yoz zihniyeti sıkı sıkıya savunmakta, lutfen’in önemle üzerinde durduğu BİRLEŞME hususunda tamamen ZIT tavır sergilemektedir.
Bu tavır öylesine yerleşmiştir ki, Kemalizm bir ezber haline dönüştürülerek, içi tamamen boşaltılmış, Batı Emperyalizminin arzu ettiği biçimde; Kapitalizm ile çelişmeyen ve Emperyalizmin yükselttiği stratejik konumlanmış DİN anlaşıylarına tamamen karşıt bir tutum içine itilmiştir.

lutfen, emperyalizmin ürettiği DİNCİ odaklara karşıdır. Bu minvalde, çeşitli çalışmalar yaptırmış, Allah adına konuşma makamı olan HİLAFET olgusuna son verilmesini sağlamıştır. Böylelikle Kurani ve Muhammedi İslam realitesine dayalı bir anlayışın oluşması adına önemli bir adım atılmıştır. Ancak sonraki süreçte Milli Şefliğin ürettiği MANDACI(İsmet Paşa) ruh, bunu katletmiştir.
Bu bağlamda, Kemalizm; günümüz teorisyenlerinin tarifleri doğrultusunda ele alındığında;
Komprador Burjuvazi önderliğinde gerçekleşmiş bir Devrimin, Doğu dinamiklerine aykırı yapılanışıyla süregelmiş bir fikir iken, aynı zamanda HALK REALİTESİNDEN kopuk, ÖTEKİLEŞTİRİCİ ve FAŞİST bir ruh olarak karşımıza çıkmıştır.
Sorgulanması gereken nokta budur.

EMEK merkezli çıkışın sorgulanması noktasında, Demokrasiye geçiş öncesi; Devrimlerin tabiatında olması gereken ‘’TOPLUMSAL EVRİM’’ adına üretilen Köy Enstitüleri gibi yapılar, FEODAL AĞALIĞIN talimatı ve Haçlı Emperyalizmin emirleri doğrultusunda kapatılarak, EVRİM TAMAMLANMADAN Demokrasiye geçiş ile birlikte, Bu devrimin halihazırda hangi mecralara çekileceği ortaya çıkmıştır.

Bu bağlamda, reel politik çözümlemeleri yaparken, Önemli olan; Milli Demokratik Devrimin İLERİKİ AŞAMALARI üzerinde durabilmektir.


Çünkü lutfen’in ilkesel bütünlüğü içerisinde yer edinen ana tavır budur.

DEVAM EDECEK…
Yukarı dön Göster Eren Erdem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Eren Erdem
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

Selam. Ben konuya uygulama açısından bakıyorum. İnanıyorum ki doğru olan budur. Çünkü Kemalizmin aleyhinde atıp tutanlar onun bizi bugün sınırladığını öne sürüyorlar. Önemli olan bugündür.

Kemalizm denince şu ana kadar benim önüme konan itirazlar da bugün ile ilgilidir. Örneğin:

(1)En basitinden
Kurana gore, sut kardesle evlenilmez,
Ama kemalist yasalara gore, sut kardesle evlenmeye hic bir engel yok.

(2)Allahin helal kildigini haram, haram kildigini helal yapanin kurandaki hukmunu aciklamani da senden bekliyorum.

(3)Diger husus, zina etmek kemalist yasalara gore helaldir,
Ulkenin hemen hemen her vilayeti resmi fuhus evleriyle dolu,
Zinanin cezasini konusmuyorum,
Haram olan zinayi devletin cikardigi yasalarla resmen helal kildigini soyluyorum.

(4)Utanmasanız şirk düzenini tevhid düzeni diye tanıtacaksınız. ‘Allah’ın bizden istediği bu düzendir’ diyebiliyor musunuz? Yoksa ara/geçiş diye mi değerlendiriyorsunuz?

Cevaplarımı Kemalizm ve Laiklik başlıklı yazımda topladım: http://www.hasanakcay.net/index.php?topic=17.msg77#msg77

   

 

Mısır firavunu (Nâzi’ât 24): "Ben sizin ulu rabbinizim - انا ربكم الاعلي  diyor; Osmanlı halifesi: "Ben Allah’ın gölgesiyim -zıllullah."  Aralarında ne fark var?


Hiç bi fark yok. İkisi de "Ben hükümdarım; o halde Allah’ım!" demek suretiyle halkı kul yani davar yerine koydular ve ezdiler. Dini, kendi çıkarları için kullandılar. Buna karşılık Allah’ın inananlara tavsiyesi:

 

İnananlar! "Bizi güt!" demeyin; "Bizi kâle al!" deyin ve dinleyin (2:104).

 

Halk yönetimini tavsiye eden, Allah’ın bu ayetidir. Mealen Allah bize "Yönetimde kâle alınmanızı sağlayın!" diyor. "Sizi davar yerine koymalarına razı olmayın. Ve birbirinizi DİNLEYİN."

DEMOKRASİ de denen "halk yönetimi"nin önünü Kemalizm açıverdi bize. Madem ALLAH’IN İNDİRDİĞİ olsun istiyoruz artık ondan bir güzel yararlanıp "Bizi firavunlardan kurtardığı için Kemalizmden Allah razı olsun!"dememiz gerekmez mi?

Allah’ın adlarından biri de "Şakir"dir, ki DEĞER BİLİR anlamına geliyor. Yani değer bilmek içten inananların niteliğidir. Bizim de değer bilmemiz gerekmez mi?

Sevgi ile,

Hasan Akçay



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Sayın Hasan Akçay,

Kemalizm e getire getire bu eleştirilerimi getirmişler, Allah aşkına.

Allah için Süt kardeş konusu devletin takip etmesi gereken bir konumudur. Bu husus insanlara dini eğitim verilirken insanlara öğretilir. İnsanlar nasıl günlük hayatında cünüp olduğunda guslüne dikkat ediyorsa, evleneceği zaman süt kardeşlik hususuna dikkat eder. Bu dur yani. Ayrıca devletin Hristiyan, Musevi vb. vatandaşları da var. Bu husus onları hiç bağlamaz.

Geneevlere gelince bu mu dinsizlik. Bu rejim kusuru mu dur. İranda , Arabistanda falan genelev yok mu. Hatta İran da genelevlerde bir de muta nikahı kıyıyorlarmış. Yani orası İslam cumhuriyeti oluyor, senin Laik Türkiye Cumhuriyetin vilayetlerinde genelev olduğu için dinsiz mi oluyor. 

Mk. maalesef kendinden ziyade, kendinden sonraki İsmet İnönü dönemindeki sosyalist bir kadronun (Hasan Ali Yücel, İsmail Tonguç vb. icraatları nedeniyle tepki gören bir insandır. Bu kişilerin fikirleri ile falan da bir ilgisi yoktur. Ama Halk partinin kurucusudur ya. Halk parti de ikinci dünya savaşında Camileri buğday deposu olarak kullanmıştır ya. Falan fişman. Yığınla köylü bağnazlığı.

Herkese selamlar.










__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

selam,

"Kemalizm" kavramının ne anlama geldiğini, (ör:marxsizimden, pozivitizm veya kapitalizimden ayrıldığı, birleştiği noktaları eskilerin tabiriyle efradını cami)

Allah, din, ahiret tasavurunu (Kavrayış, teori)

ve bunun hayata yansımalarını (davranış, pratik)

Bu başlığı açan arkadaşlar ve onlara katkı yapanlar olayı "magazine etmeden" "felsefi temelleriyle" bir anlatsalarda "ben anlasam" "İlk öğretimden" kalan bilgilerde olmasın lütfen,

Mesela:

"Kemalizm" vahye referans eder mi? 

Muasır medeniyetler kime işaret eder? "Batılı beyaz adam"a mı? 

Ziya gökalp "kemalizm"in neresinde dir?

vb.

selam ve dua ile,

rıdvan



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Merhabalar,

Öncelikle Eren arkadaşıma teşekkür ederim, güzel bir makale olmuş, emek verilmiş.

Makele biraz uzun ve kavramlar karışık. İlk olarak yapılması gereken BASİTLEŞTİRMEK, kanaatimce.

İkinci olarak herhangi bir .izmi savunmak veya yermek olmamalı amacımız, nitekim amaç, UYANMAK, ve Allah'ın kelamını DOSDOĞRU yaşamak.

Bu noktada günümüz DÜNYASINDA, değişen ARAÇLARI, DEĞİŞMEYEN Allah kelamı ve İNSAN fıtratına/vicdanına göre SAMİMİ HANİFLER olarak bizler KENDİ .izmi mizi oluşturmalıyız.

Bu noktada amacımız TEORİK bir *.izm oluşturmak değil, UYGULAMALAR ile Allah'tan başka HİÇ BİRŞEYE köle olmamaktan geçmeli.

Bizden sonra gelen nesiller mutlaka bize değişik anlamlarda *izmli TANIMLAMALAR yapacaktır. Bir gurp farklı yorumlayacak, diğer gurp karşı cephe oluşturacaktır.

Eren'in makalesindeki çok önemli bir tesbiti burada özetlemek istiyor ve küçük bir katkı yapıyorum:

Sermaye, kapitalizm den FARKLIDIR.

Kapitalizm SERMAYENİN paylaştırma, veya daha geniş tarifi ile YÖNETİM ŞEKLİDİR.

Aynı şekilde Sosyalizm de , bu ŞEKİLLERDEN biridir.

Bizim SERMAYE yönetimindeki şeklimiz ise KURANİZM olmalıdır.

Yani, bir ülkede iktidarda olanlar DEVLET tüm DOĞAL kaynaklara sahip olmalı ve ülkede yaşayanların tümüne İŞ sağlamalı, şekli bir yönetim ŞEKLİ olup, Kuran ile ÇELİŞMEZ. Önemli olan, iktidardakilerin ADALETİ gözetmeleri ve HALKIN koyun olmaması ve HAKSIZLIKLAR ile mücadele etmesidir.

Diğer açıdan ÖZEL MÜLKİYET hakkı da bir YÖNETİM şeklidir. SOSYALİZM den (Osmanlı sosyalist bir devletti, aynı zamanda LAİK bir devletti, bu günün diyaneti, o zamanın şeyul islamlik müessesesi), kapitalizme geçiş KÖTÜdür diyemeyiz. Batı dünyasının bu uygulamayı KÖTÜ AMELLERİ için alet etmesi, SİSTEM ŞEKLİNİN kötü olduğunu göstermez.

Nitekim, hepsi birer ARAÇTIR. İnsanların görevi, araçları iyi yönde kullanmaktır, kötü yönde kullanan İKTİDARLARA karşı KOYUN olmamak, dik durmaktır.

Örneğin Almanya kapitalist bir ülke olmak ile birlikte, SOSYAL güvencelerin çok yerinde kullanıldığı bir yerdir. (Ahlaki yapılarının bozulması, aile kavramının tükenmek üzere olması, dolayısı ile SARHOŞ, EĞLENCE düşkünü YENİ NESİLİN gelmesi ve AZALARAK gelmesi dolayısı ile sosyal sistemleri de çökmek üzeredir)

günümüz türkiyesine baktığımızda, IMF ile hala bir anlaşma yapılmamış olması üzerinde biraz düşünmenizi istiyorum. Siz bu ülkede iktidar olsa idiniz NE yapardınız? Tek kalemde IMF tukakadır, git ulan mı derdiniz, yoksa toplantı üstüne toplantı yapıp, adamları oyalar, ve bu esnada küresel krizden geçiş aşamasında, IMF 'den TEK kuruş almadan, aslında IMF nin sihirini mi bozardınız?

Hiç bir DEĞİŞİM, bıçak ile keser gibi bir günde olmaz. Bu bir SÜREÇTİR ve Türkiye DEĞİŞİYOR. Bu değişme ayak direyenler bilinçli/bilinçsiz olacaktır.

Bizlerin de BİRLEŞEREK bu değişime destek olması en önemli görevimizdir. Yerden bir çöp de biz almalıyız, KATMA DEĞER sağlamalıyız.

Aşırılığa kaçmamalıyız, MAÇA giderken MAŞA olmamalıyız.

Sosyal güvenlik sistemimiz her geçen gün gelişiyor. Bugün bir devlet hastanesine gitseniz, hiç bir SOSAL güvenceniz yoksa dahi MUAYENE olabiliyorsunuz. Bunu almanyada bile yapmazlar, amerika da hiç, doğuda ise daha vatandaşlık bilinci oluşmamış.

yine ülkemizde yapılan TOKİ projeleri. Kira öderken EV SAHİBİ olunuyor. Bu bir gelişmedir, EN DOĞRUSUNA ulaşıldı diyemeyiz, ancak geçmiş ile karşılaştırdığımızda DEĞİŞİMİ/GELİŞİMİ gözlemlemek hiç de zor değil.

Bu ORTA dünya tolkienin kurguladığı gibi İYİLER ve KÖTÜLER mücadelesi üzerinde geçer. kimisi yılan dağına tırmanır, kimisi arkadan destek güç verir, çok umutsuzluğa düştüğünüz bir anda bir elf gelim yardım elini uzatır.

Yeter ki, BİZ İYİ olmayı hedefleyelim ve KÖTÜLER /KÖTÜLÜK ile son nefesimize kadar bir MÜCADELE içinde olduğumuzu bilelim.

Birleştirici unsurumuz ise HİÇ BİR *.İZM değil, La ilahe illlallah olmalıdır.

Selam ile,

Not: özeti geçmiş :) 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Sayın Hayrullah

Ben de en baştaki yazılarımdan beri Müslüman bir Almanya hayal ettim.

Gerçekten Almanyanın sistemi  Sosyal Piyasa ekonomisi  güzel.

Sosyalist, Komünist sistemler tembelliğe ve verimsizliğe yol açıyor.
Tam kapitalist sistemler ise sömürü ve zulme.

Bu ikisi de olmamalı.

Düzen, insanın sefil olmadığı ama girişimciliğinin de önlenmediği bir düzen olmalı.

Alman sistemi  bunu sağlıyor. Viel Stadt wie nötig, Wenig Stadt wie möglich.  Gerektiği kadar çok devlet, mümkün olduğunca az devlet prensibi.

Alman gençliği ve toplumu o kadar kötü durumda değil. Ama özel yaşantılarında bize ters gelen (özellikle de muhafazakarlara)  yönler olduğu için sanki kötülermiş gibi gözüküyor. Bakış açısına göre değişir.

Bence Alman sistemi Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim 'ün de işaret ettiği çağdaş uygarlık seviyesine somut bir örnek. Amerkanın da bazı iyi yanları var.

Teşebbüs hürriyeti ve sosyal güvenceler, imkanlar. Budur işte bu.
Buna ulaşmamızın, bunu hedeflememizin Kur'an açısından, Haniflik açısından, Müslümanlık açısından hiçbir mahzuru yok.

Mahzuru var diyen varsa bir eleştiri koysun.

Sayın Baybora,

Kemalizm , müslüman aydınlanmasıdır. Aydınlanma 1750 lerden sonra Avrupa da yaygın bir felsefedir. Fransız ve Alman ayağı vardır. Fransız Ayağında Volter, Diderot, Russo, Monteskiyö Alman ayağında İmmanuel Kant bulunur. BUnların üzerine yine 1800 lerin başlarında Auguste Compte (ogüst kont okunur) pozitivizm  felsefesi de etkili olmuştur.


Aydınlanma felsefesi Fransız ihtilaline yol açmıştır. Fransız ihtilali halkı ezen aristokrasi (toprak ağaları) ve herzaman onların yanında olan Katolik kilisesine karşı yapılmıştır.

Milliyetçilik, aklcılık ve Laiklik ön plana geçmiştir.
Halk yönetime katılmaya başlamış, mutlak krallıklar meşruti krallıklara dönüşmüş.
Dini hukuklar yerini kaynağı akıl olan, kodlanmış kanunlar ortaya çıkmıştır.

Şimdi Kemalist ilkeler statik değildir.

Çağdaş uygarlık düzeyidir. Bugün için Amerika, AB çağdaş uygarlık sayılır. Bizim de bu konuda çaba göstermemiz Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim ilkelerine uygundur. Geçmişte Çağdaş uygarlık Amerikamı yok sa Rusya mı tartışması vardı.

Cumhuriyetçilik :  Yönetim mutlakiyet olmamalı.  Cumhuriyet şeklinde olmalı. İdeali demokratik Cumhuriyet. Kendisi de Terakkiperver Cuhuriyet fırkası ve Serbest fırka ile demokrasi denemeleri yaptı. Ancak Hürriyet ve İtilafın anlyışı buna uygun değildi. Yönetim Halk adına olur. Tanrı adına falan olamaz. Bu anlayış batıda 1800 lerin başında kalktı ama Türkiyede ve İslam dünyasında sıkıntı yaratmaktadır.

Halkçılık :  Yönetimde halkın mutluluğu için çalışmak esas. Örneğin Aşar vergisinin kaldırılması çok önemli bir halkçılık örneği. Halkın mutluluğu için devlet bir anda en büyük gelirinden vazgeçiyor.


Milliyetçilik : Irkçı olmayan, kimseyi küçük görmeyen bir milliyetçilik. Türkiyeye vatandaşlık bağı ile bağlı herkesi eşit gören bir milliyetçilik. Zaten pratikte Eller aya, biz yaya milliyetçiliği var. 2. Viyana sendromu var. KOmpleks duyduğumuz yerler Amerika ve AB nin ileri ülkeleri. Bundan kurtulmaya çalışıyoruz. Bir G20 üyesi olarak epey mesafe almış sayılırız. G8 e girince daha iyi olacak inşallah. 

DEvletçilik :  Sosyalist olmayan, ama Keynesyen bir devletçilik. Esas olan özel sektörün yapmasıdır ama o yapamıyorsa devlet yapar. Kaybedecek bir dakikamız yoktur modunda. MK. dönemi 1928 krizinden çok etkilendi. Özel sektör istenilen başarıyı gösteremedi. Turgut Özala kadar ekonomide yarı özel sektör, yarı devletçi yapı vardı. Şimdi ekonomi tümden özel sektör ağırlıklı. Esasen MK. kendisi Sultan Vahdettinle onun veliahtlığında yaptığı Almanya ziyaretinde Krupp ailesinin fabrikalarına hayran olmuş ve Türkiye de de böyle özel sektör ailelerinin olmasını hayal etmiş ve bunu belirtmiştir. Yani Kapitalizme karşı değildir.

Laiklik  :  En önemli prensip. Din vicdani kanaattir. Din ve devlet işleri ayrıdır. Devlet işleri aklın ve bilimin gösterdiği yönde ilerleyecektir. Herkes dinini seçmekte ve yaşamakta hürdür. Devletin hukuki ve ekonomik rejimi dini ilkelere göre değil, aklın ve bilimin gösterdiği ilkelere göre işleyecektir.

Dinin ibadet kısmıyla bir problemi yoktur. Hatta din hizmetleri aynen Osmanlıda olduğu gibi verilmektedir. Diyanet işleri başkanlığının işleyiş şekliyle Osmanlı imparatorluğu Şeyhülislamlığının Meşihat teşkilatının işleyiş şekli arasında bir fark yoktur.

Dinin hukuk kısmını prensip olarak kabul etmez. Ayrıca devletin başka dinden vatandaşları vardır. Hukuk herkese genel uygulanacaktır. Ayrıca hristiyana ayrı hukuk, müslümana ayrı hukuk dış devletlerin müdahelesine yol açmaktadır ki Osmanlı bundan çok çekmiştir.

Şunu da eklemek gerektir klasik fıkıhta dinin değişmezleri arasında Kur'an , hadis, ve Fakihlerin içtihatları vardır.  Bugünkü medeni hukuk hadisle, fakih içtihatları ile çatışmaktadır, ama Kur'anla çatışan yanı azdır.

Din Kur'andır, ama içtihad ve hadis din değildir. Bu mantıkla incelendiği zaman , Kur'an ile laiklik arasında bir sıkıntı görülmemmektedir. Sayın Yaşar Nuri Öztürk ve bazı din adamları da bu görüştedir.
Esasen bu laiklik prensibi sayesinde biz hanif müslümanlar varız. Yoksa dinin toplumda  takke, sakal ve çarşaftan öte bir derinliği olmayacaktı. Bazıları için hala öyle.


Dediğim gibi  Kemalizm in felsefi temeli Fransız devrimi ve Fransız aydınlanmasıdır.

DEvrimcilik :  Bütün bu ilkelerin korunması ve geliştirilmesidir.


Bence en önemli ilke Laikliktir. Esasen diğer ilkeler de Laiklikten gelmektedir.

MK. kendisi bir doktrin oluşturmamıştır. Hatta demiştir ki "Doktrin istemem donar kalırız. ". Bu doktrini Kadro dergisi yazarları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir  ifade etmişlerdir.

Akıl ve bilim öndedir. (pozitivzm)
Din vicdani kanaattir. İbadettir, inançtır. Ahlaktır. Kimse dini inançları yüzünden baskı altına alınamaz, kınanamaz. Dini inançlarını açıklamaya zorlanamaz.

Din inanç olmanın ötesine geçince (siyaset, hukuk, ekonomi olunca) gelişmeye engel olur. Nitekim Osmanlı da böyle olmuştur.  

MK. İslam dinine karşı değildir. Ama halkın yapısı, sosyal yapısı siyasette dinin kullanılmasına, din üzerinden insanların aldatılmasına sebeb olmaktadır. (Bunu en başından beri Osmanlı devrinden beri Hürriyet ve İtilaf iyi yapmaktadır. ) Çekişme buralarda olmaktadır.

Örneğin Yaşar Nuri Öztürk ve Ali Akın, problemin Nakilci din anlayışından geldiğini, yoksa 1100 lü yıllara kadar İslam dünyasında var olan akılcı din anlayışının bugünkü uygulamalarla sıkıntısı olmayacağını belirtmiştir.

Esasen şunu belitmek istiyorum, bir kişi hem Avrupa topluluğuna girmek istiyor ama aynı zamanda MK. ile bir problemi varsa , ona düşmanlık besliyorsa orada bir cehalet vardır. Esasen MK. yı insanlara yanlış tanıtmaktadırlar. Onu çeşitli sebeblerle din düşmanı gibi göstermektedirler. Bunu aydını da yapmakta, cahili de yapmaktadır.

Herkese selamlar,
 

















__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats