HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: KUR’AN’ DA İSMİYLE GEÇEN 19 RESUL Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
mirror
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 13 mart 2007
Gönderilenler: 92
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mirror

Selam Elmuh

Eğer gerçekten amacın polemık yapmak ve konuyu baltalamak değilde duzeyli eleştırılerde bulunmak,konuya katılmaksa o zaman bu şekılde davran,bende duzeyli bir şekılde karşılık verırım.Senın Yakub hakkındaki bılgılerın nedir?Yakub kımın ogludur?Kurandan bu konuda anladıkların neler?Ve Kuranda çift isimle geçen 19 resul yok diyorsan Ahmed isminin Kuranda sıfat olarak kullanılarak bir ismi tamladığına ilişkin delılın nedır,böyle bir ayet var mı?

 

Yukarı dön Göster mirror's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mirror
 
elmuh
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 435
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı elmuh

Selam Mirror,

Konu ile ilgili düşüncelerimi Alperen'e yazdığım iletide açıkladım. Gerisi boşuna tartışmak olur. Allah açıkça bir resulünün iki farklı isimle anıldığını belirtmemişse gerisi spekülasyon olur.

Ayrıca bu tartışmanın ne kazanç getireceğini de halen anlamış değilim.

http://www.hanifdostlar.com/forum_posts.asp?TID=3358&PN= 1&TPN=29

 

 



__________________
O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Yukarı dön Göster elmuh's Profil Diğer Mesajlarını Ara: elmuh
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

mirror Yazdı:

Selam Mircan

Ben Yakub hakkındaki göruşlerimi aktarmadan önce sen Yakub hakkındaki bılgılerini,kımın oğlu olduğunu..vs aktarırsan sevıırım..

Sevgilerimle

Selam Mirror,

«Ona İshak’ı hediye ettik, üstelik Yakup’u da fazladan verdik. Hepsini de salihler yaptık.» (21/72)

Bu ayetet bakıldığında Yakup,Hz.İbrahimin oğlu gibi anlaşılıyor.Olmaması gerektiği ise bu ayetten anlaşılıyor.

«İhtiyarlık çağımda bana İsmail ve İshak’ı lütfeden Allah’a hamd olsun. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.» (14/39

İki ayeti incelediğimizde karşımıza 3 peygamber adı çıkıyor.İshak,İsmail ve Yakup.Oysa bu sayı iki olmalı ve ilk bakışta çelişkili gibi görünen bir durum.Oysa diğer ayetler incelediğinde çelişkinin olmadığı Yakub'un İbrahim'in oğlu değil torunu olduğu anlaşılacaktır.

Bu ayete dikkat!

Y.N. Öztürk: Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim olanlarız."

Bu ayette Yakup'un çocukları neye ibadet edeceklerine sorusuna,senin ilahına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına... diye cevap veriyor.Yakup,İsmail ve İshak ile kardeş olsaydı,yada nacinin dediği gibi ismail ile İshak aynı kişi olup,İbrahim'e verilen fazladan evlat olsa idi,Yakub'un çocukları soruya bu şekilde cevap vermemeleri gerekirdi.

Şüphesiz insanın kardeşi kendisinin atası değildir....Bu durumda tek bir alternatif kalıyor.Yakub,İbrahim'in oğlu değil torunudur ve bu durum ortaya çıkınca İsmail ve İshak'ın da iki ayrı peygamber olduğu tescillenmiş oluyor.

Sevgilerimle

 

 

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli mirror Kardeşim!

mirror Yazdı:

Selam Alperen

Seni sınamak için değil,''ve'' baglacı,kalu bela (ruhlar alemı),çift isim kullanım sebebi konusunu daha ıyı anlaman için cinler örnegını verdım.Nas suresınde ''ve'' baglacı (ınsan ve cin şeytanlar) derken insan ve cin (beden-can) olarak butunluk arzedıyor ayrılık değil.

Reenkarnasyon olarak yorumlanan ıkı kez ölme dırılme ayeti, yanlış yorumlanmaktadır,ayet kalubelaya ruhlar alemınden geldığımıze işaret eder.İlk önce can yaratılmıştır ve tum ınsanlar ruhlar alemınden anne rahmıne duşup bedenlenmıştır.

Kalubela(Ruhlar Alemi) ayetinin geçtiği Â'raf 172, 173. Ayetleri ile ilgili bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum.

 

Halbuki senin Rabbin, kıyamet günü, “Biz bunlardan gafildik.” demeyesiniz yahut “Bundan önce atalarımız şirk koşmuş, biz onlardan sonra gelen zürriyetiz / kuşaklarız, batılı işleyenlerin işledikleri nedeniyle bizi mi helâk edeceksin?” demeyesiniz diye âdemoğullarının sulbünden onların soylarını çıkarır ve onları kendi nefislerine tanık eder; “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Derler ki: “Elbette Rabbimizsin, tanıklık ediyoruz.”

 

Hiç kuşku yok ki Kur’an, mübin (apaçık) ve mufassaldır (tafsilâtlıdır). Çünkü bu husus, Rabbimizin beyanı ile sabittir. Böyle olmasına rağmen Kur’an’daki bazı ifadelere ve cümlelere -sanki anlaşılmamış veya anlaşılamazmış gibi- açıklama getirmek için asılsız rivayetlere müracaat edilmiş ve tutarsız yorumlar yapılmıştır. Bunların sonucu olarak da ortaya, dinimizle alâkası bulunmayan binlerce acayip kavram ve inanış çıkmıştır. İşte bunlardan biri olan “Kalu Bela” veya “Elest Bezmi” konusu da, bu surenin 172–174. ayetlerinin açıklaması için uydurulan rivayetlerde icat edilmiştir.

 

Kalu Bela / Elest Bezmi / Bezm-i Elest

 

A’râf suresinin 172–174. ayetleri dirayetle anlaşılmaya çalışılmadığı için, açık olmayan, gaybî manalar içeren bir ayet muamelesi görmüş ve ayetlerin anlaşılıp anlatılması da uydurmacılara kalmıştır. Bu konudaki uydurmacılar ve uydurulanlar o kadar çoğalmıştır ki, “Kalu Bela” veya “Bezm-i Elest” adlarıyla özel bir tasavvuf kültürü ve edebiyatı bile oluşturulmuştur. Bu gidişatın doğal sonucu olarak konunun kaynağı olan A’râf suresinin 172–174. ayetlerinin meali de dirayetsizce ve ortaya çıkan uydurmalar doğrultusunda yapılmıştır. Bunların bir örneği durumundaki aşağıdaki meal, piyasadaki mevcudun ekserisinde aynıdır:

 

“Hani Rabbın; âdemoğullarının sulbünden soyunu çıkarmış ve kendilerini nefislerine şahit tutmuş: Ben sizin Rabbınız değil  miyim? demişti. Onlar da demişlerdi ki: Evet, biz buna şahidiz. Kıyamet günü: Bizim bundan haberimiz yoktu, demeyesiniz.

Veya daha önce sadece atalarımız şirk koşmuştu, biz ise, onların ardından gelen bir nesiliz, bizi bâtıl işleyenlerin yaptıkları yüzünden helak eder misin? demeyesiniz.

İşte biz âyetleri böyle uzun uzadıya açıklarız. Belki dönerler diye.”

 

Görüldüğü gibi bu mealden pek bir şey anlaşılamamaktadır. Ama Arapça bildiği iddiası ile ayetleri böyle meallendirenlerin kendileri de, büyük bir ihtimalle bu mealden bir şey anlamamışlardır.

 

Çünkü bu mealden bir şey anlayabilmek için rivayetçilerin eteğinden tutmak ve onların “Rasülüllah bu konuda şöyle buyurdu…” diye yaptıkları yalan yanlış açıklamaları itirazsız kabul etmek gerekir.

 

Bu konu ile ilgili olarak İbn-i Kesir tefsirinde on tane rivayete yer verirken, Suyutî’nin, ed-Dürrü-l Mensur’unda elli civarında rivayet yer almaktadır.

 

Hep peygamberimiz kaynaklı olan bu rivayetler birbirinin aynısı olmayan, farklı meseleler içeren rivayetler olduğu için, aklını çalıştıran bir kişinin bunlara bakıp; “Peygamberimiz de ne tutarsız adammış, bir dediği diğerini tutmuyor!” demesi çok normaldir.

 

Biz, peygamberimizi böyle bir kusurdan tenzih ediyor ve bu rivayetlerden Kütüb-ü Sitte’de yer alan iki tanesini ibret için aktarıyoruz:

 

Rivayet 1:

 

Müslim İbnü yesar el Cühenî anlatıyor: “Hz. Ömer RA.dan, “Rabbin Âdemoğullarından; bellerinden zürriyetlerini ... (A’raf 172-173)” âyetinden soruldu. Hz. Ömer RA. şu cevabı verdi: “Bu âyetten Rasülüllah’a da sorulmuştu. O şöyle açıkladı: “Allah,  Âdem’i yarattı sonra sağ eliyle meshedip ondan bir zürriyet çıkardı ve: “Bunlar cennet içindir, bunlar cennet ehlinin ameliyle amel ederler” dedi. Rabb Teala, ikinci defa sırtını okşadı, ondan bir nesil daha çıkardı ve: “Bunları da cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amalini işleyecekler” dedi.

Cemaattan bir adam: “Ey Allahınrasülü! (Kaderimiz ezelden yazılmış ise) niye amel ediyoruz? diye sordu. Rasülüllah şu açıklamayı yaptı: “Allah bir kişiyi cennet ehli olarak yaratmışsa onu cennet ehlinin amelinde çalıştırır. Öyle ki cennetliklerin bir ameli üzere ölür ve Allah da onu cennetine koyar. Aksine bir kulu da cehennem ehli olarak yaratmışsa, onu da cehennemliklerin amelinde istimal eder. Öyle ki bu da cehennemliklerin bir ameli üzere ölür, Allah da onu cehenneme koyar.”    

(Muvatta, Kader 2, Tirmizi, Tefsir, A’raf, Ebu Davut, sünnet.)

 

Rivayet 2:

 

Ebu Hüreyre anlatıyor: “Rasülüllah buyurdular ki: “Allahü Zülcelal Hazretleri Âdem’i yarattığı zaman sırtını meshetti. Bunun üzerine kıyamete kadar onun neslinden yaratacağı insanlardan her birinin iki gözü arasına nurdan bir parlaklık koydu. Sonra hepsini Âdem’e arzetti. Âdem:

“-Ey Rabbim bunlar kim? diye sordu.

“-Bunlar senin zürriyetindir” dedi.

Onlardan bir tanesi dikkatini çekti, gözlerinin arasındaki parlaklık çok hoşuna gitmişti.

“-Ey Rabbim şu da kim?” diye sordu.

“-Dâvûd!” deyince.

“-Pekala ne kadar ömür verdin?” diye sordu.

“-Altmış yıl!” dedi.

Âdem:

“-Ey Rabbim, ona benim emrimden kırk yıl ilave et!” dedi.

Rasülüllah buyurdular ki: Âdem’in yaşı kırk yıl eksik olarak kesinleşince hemen ölüm meleği geldi. Âdem ona:

“-Yani benim ömrümden kırk yıl daha geride kalmadı mı?” dedi. Melek:

“-İyi ama, dedi, sen onu oğlun Dâvûd’a vermedin mi?”

Âdem inkar etti, zürriyeti de inkar etti, Âdem unuttu ve meyveden yedi. Zürriyeti de unuttu. Âdem hata işledi, zürriyeti de hata işledi.”

 (Tirmizi Tefsir, A’raf.)

 

Bu rivayetlere dayanılarak Müslümanlar arasında oluşturulmuş inancı şöyle özetlemek mümkündür:

  1. Allah, henüz bedenleri yaratmadan önce bir yerlerde (?), ruhları karşısına toplamış ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuştur.

 

  1. Ruhlar da “Bela (Hiç şüphesiz sen bizim Rabbimizsin)” diye cevap vermişler ve böylece Müslüman olmuşlardır.

 

  1. Allah ile ruhlar arasında yapılmış olan bu sözleşmenin yeri ve zamanı konusunda ise bir birlik sağlanamamış ve çıkmaza girilmiştir.

 

  1. Bazı rivayetlerde bu sözleşmenin Neman bölgesinde (Arafat’tan Mina’ya kadar olan vadi), bazılarında ise Taif ile Mekke arasındaki bölgede yapıldığı yer almaktadır.

 

Sözleşmenin zamanı konusunda ortaya atılan görüşleri de iki kısımda toplamak mümkündür:

1.      İnsanların bedenleriyle birlikte dünyaya gelmelerinden önce, zerreler hâlindeki zürriyetlerinden topluca alınmış bir ahit yoktur. Bu sözleşme mecazî anlamdadır ve bedenlerin yaratılmasıyla gerçekleşmiştir.

2.      Allah’ın insanlardan aldığı ahit, insan türünün fiilen dünyaya gelmesinden önce gerçekleşmiştir. Bütün insanların zürriyeti, Âdem’in sırtından zerreler hâlinde çıkartılmış, onlara ruh ve akıl verilerek ilâhî hitapta bulunulmuş, onlar da buna sözlü olarak cevap vermişlerdir. Bu olay mecazî ve temsilî bir anlatım değildir, gerçekten vuku bulmuştur.

 

Rivayetlerin aklen ve naklen tahlili:

 

 Rivayet 1’de, cemaatten bir adamın sorusuna karşı peygamberimize yaptırılan açıklama, bir “açıklama” değildir, bu düpedüz Cebriye’ciliktir.

 

Konumuz olan ayette insan soyu; “beniâdem (âdemoğulları, insanlar)”, “zürriyetehüm (âdemoğullarının zürriyetleri / soyları)”, “min zuhurihim (âdemoğullarının sırtları / belleri / sulbleri)” kelimeleriyle, çoğul olarak zikredilmiştir.

 

Yani ayette, kesinlikle Âdem’den bahsedilmemiştir. Oysa rivayetler, yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, hep Âdem odaklıdır.

 

Ayette konu edilen “ataların şirki”, Âdem’e fatura edilemez. Çünkü Âdem müşrik değildir. (A’râf suresinin 189. ayeti ile ilgili olarak Razi ve İbn-i Kesir’in yaptığı açıklamalarda Âdem’e şirk isnat edilmiş, şeytana kulluk yaptırılmış ve Âdem’in çocuğuna “Abdülharis (şeytanın kulu)” adını verdiği ileri sürülmüştür.)

 

Rivayetlere bakılırsa insan, misak vaktinde ve dünyada, kabirde, kıyamette hayat bulmuştur.

 

Bu kabule göre de misaktan sonra ve dünyada, kabirde ölmesi gerekir. Bu durum ise, insanın doğmadan önce ölü olduğunu, sonra canlanıp dünyaya geldiğini, daha sonra öldüğünü ve en sonunda da diriltilip haşrolunduğunu bildiren Mümin suresinin 11. ve Bakara suresinin 28. ayetlerine, dolayısıyla da gerçeğe terstir.

 

Rivayetlerde, sözleşmenin tarafı olarak zerrelerden söz edilmekte ve Rabbimiz tarafından bildirilmemiş bilgiler verilmeye çalışılmaktadır.

 

Oysa herhangi bir sözleşmede taraf olacakların akıllı ve reşit olmaları gerekmektedir.

 

Dolayısıyla insanların zerreler hâlinde iken taraf oldukları bir sözleşmeden sorumlu tutulmaları mantıklı değildir. Zaten bu sözleşmeyi bilen ya da hatırlayan bir kişi bile yoktur.

 

Rivayetlerle ilgili olarak daha onlarca ta’n noktası sıralamak mümkündür.

 

Bu saçmalıklar, “bir delinin kuyuya attığı taşı bin akıllı çıkaramaz” özdeyişindeki gibi, bin değil, milyonlarca akıllı tarafından kuyudan çıkarılamamıştır.

 

Nitekim hâlâ “Ne zamandan beri Müslümansın?” sorusuna “Kalu Bela’dan beri” diye cevaplar verilmektedir.

 

Gerçi bu soruya daha komik olarak “Sünnet olduğumdan beri” şeklinde cevaplar da verilmektedir ve bu cevaplar da yine kuyuya atılan taşların etkisiyledir ama artık gerçekler birer birer ortaya çıkmakta, uydurulan palavralar mızrağı çuvala sokmaya yetmemektedir.  

 

 

 

Konumuz olan ayetlerin tahlil düzeni:

 

Konumuz olan üç ayet, içinde bulundukları pasajın (163–174. ayetler) bitim noktasını, bağlanma paragrafını oluşturmaktadır. Bu pasajda özetle; Rabbimizin insanları bazı şeylerle deneyeceği, insanların bir kısmının sorumluluk sahibi olarak duyarlı davranacağı, diğer kısmının ise vurdumduymazlık sergileyerek görevlerini yapmayacağı, bu durumun kıyamete kadar böyle süreceği, sonuçta da sorumsuzların cezalandırılıp sorumluların ödüllendirileceği haber verilmekte ve ayrıca kâfirlerin seçtikleri yolu gaflet ve bilgisizlikten değil kesinlikle bilinçli olarak istedikleri, bunu da herhangi bir bahaneye başvurmadan itiraf ederek kendi aleyhlerine tanıklıkta bulunacakları bildirilmektedir.

Meal ve tefsirlerinin ekserisinde konumuz olan ayetlere rivayetlerin etkisiyle birçok ekleme yapılmış olduğu için, ayetlerin gerçek anlamından uzaklaşılmıştır. Biz ise, ayetleri sözcük sözcük tahlil etmek suretiyle, bu yapılan ilâveleri, karşılaştırma yapmak isteyenlerin daha rahat görmelerini sağlayabileceğimizi düşünüyoruz.

 

Hâlbuki  senin  Rabbin,

 

Metinlerde genellikle

 “vaktiyle” “bir zamanlar” diye tercüme edilen “iz” edatı,

bu edatın anlamca zait olduğunu, birçok yerde kelâmı süslemek için kullanıldığını söyleyen bazı tefsirciler ve bunlara itibar eden mealciler tarafından, meallerin çoğunda manaca ihmal edilmiştir.

 

Oysa “iz” edatı, anî ve beklenmedik bir şeyin meydana gelmesini veya anlatılan konuda birden bire yapılan bir dönüşü, değişikliği ifade etmek için kullanılır ve bu edattan sonra anlatılan konunun, o konunun yer aldığı pasajın başlangıcı olur.

 

Burada ise ayet “ve” bağlacı ile başlamaktadır ve bu durum, “iz” edatı ile başlayan konunun, daha önceki ayetlerle bağlantılı olduğunu gösterir. Hâl böyle olunca da bu bölümün “Hâlbuki senin Rabbin” diye çevrilmesi gerekir.

 

kıyamet günü, “Biz, bunlardan  gafildik” demeyesiniz, yahut “Bundan önce atalarımız şirk koşmuş, biz onlardan sonra gelen zürriyetiz / kuşaklarız, bâtılı işleyenlerin işledikleri nedeniyle bizi mi helâk edeceksin?” demeyesiniz diye

 

Bu cümlede Rabbimiz kendisini, yapılarına koyduğu üreme sistemi ile her kuşağa, her nesle en iyi şekilde gösterdiğini belirterek, bu sebeple şirk koşanların kıyamet günü mazeret bulamayacaklarını bildirmektedir.

 

âdemoğullarının sulbünden onların soylarını çıkarır,

 

Ayetin orijinalindeki fiillerin tümü fiil-i mazi ile (geçmiş zaman kipiyle) ifade edilmiş olup, bu cümlede geçen “ehrace” fiilinin Türkçedeki tam karşılığı “çıkardı” sözcüğüdür.

 

 Ama insanların yeryüzüne gelişi, herhangi bir zaman diliminde olmuş bitmiş bir şey olmayıp, son insan nesline kadar sürecek olan bir devamlılık arz etmektedir.

 

Bu süreçte Yüce Allah, “Rabb” sıfatıyla gerekli yetenekleri verdiği insanoğluna, Hakk’ı bulması için kitap indirmiş ve peygamber yollamıştır.

 

Yani, insanoğlunun yetenekleri de, kitaptan ve peygamberden yararlanmaları da süreklidir, tekerrür etmektedir.

 

Dolayısıyla bu gerçeğe uygun olarak; hem “ehrace” fiilinin hem de ayette geçen “eşhede (tanık etti)”, “kalu (dediler)”, “şehidna (tanık olduk)” fillerinin, fiil-i muzari şekliyle (şimdiki zaman-geniş zaman kipiyle) meallendirilmesi gerekir. 

 

Fiillerin ayette fiil-i mazi oluşu ise, yaşamdaki zaman boyutunun Allah için söz konusu olmaması ve anlatılan olayların gerçekleşeceğinin kesinliğini vurgulamak içindir.

 

ve onları kendi aleyhlerine tanık eder;

 

Piyasadaki birçok meal ve tefsirde bu bölüm de eksik olarak; “Kendilerine şahit tuttu” gibi ifadelerle meallendirilmiş ve tanıklığın lehte mi yoksa aleyhte mi olduğu belirtilmemiştir. Buradaki tanıklık, ayette “ala enfüsihim (kendi aleyhlerine)” şeklinde ifade edildiği için, aleyhte tanıklıktır ve bu husus kesinlikle gözden kaçırılmamalıdır.

 

Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

 

Tahlilini yaptığımız konuyu anlayabilmek, bu soru cümlesinin manasını ve pasaj içindeki yerini bilmeye bağlıdır.

 

Hemen belirtmek gerekir ki, piyasadaki birçok meal ve tefsirde yapılmış olan “dedi”, “demişti” gibi eklemeler, ayetin orijinal ifadesinde yoktur.

 

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusu ile başlayan “Elestü bi rabbiküm. Kalu, bela. Şehidna (Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Derler ki: Evet, Rabbimizsin. Tanık oluyoruz.”

 

cümlesi, ayette kendisinden önce yer alan “Ve eşhedehüm ala enfüsihim (ve onları kendi aleyhlerine tanık eder.)” cümlesinin bedelidir, onu açıklar, tefsir eder.

 

Yani bu cümle, Allah’ın insanları kendi aleyhlerine nasıl tanık ettiğini açıklamaktadır.

İnsanların vereceği cevabı bilmesine rağmen Rabbimizin onlara soru yöneltmesi Belâğat gereğidir ve mesajın karşılıklı konuşma yöntemi ile verilmesi sebebiyledir.

Belâğat ilmine göre soru cümleleri, bir şeyi sorup öğrenmekten daha çok, bir şeyi inkâr ya da takrir için, veya muhataba iltifat ve minnet için, veya muhatabı tekdir ve sorumlu tutmak için kullanılır.

 

Bu soru cümlesi ile ilgili olarak yanlış anlamalara, yanlış kavram ve inançların oluşmasına yol açan bir husus da,

 

“rabb” sözcüğünün toplumda “ilâh”, “yaratan” anlamında kullanılması sebebiyle cümlenin: “Ben sizin Allah’ınız, yaratıcınız değil miyim?” şeklinde anlaşılmasıdır.

 

Oysa “Rabb” sözcüğü; “Terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü programlayıp yöneten.” demektir.

 

Buna göre de soru cümlesinin gerçek anlamı; “Ben, sizin yaratılışınızı, yaşayışınızı, üremenizi plânlayan, sizi terbiye eden, sizi bir hedef için hazırlayan; size akıl fikir veren, size doğruyu bulma, Rabbinizi bilme, hakikati idrak edebilme güç ve istidadını veren, ayrıca size peygamber yollayan, kitap indiren değil miyim?” demektir.

 

Derler ki: Elbette Rabbimizsin,

 

Burada geçen “bela” sözcüğü, “neam” sözcüğü gibi “Evet” anlamına gelen bir tasdik edatıdır. Fakat “neam” sözcüğü, olumlu veya olumsuz her söyleneni tasdik ve takrir için kullanılabilirken “bela” sözcüğü sadece olumsuz soruya cevap olarak kullanılabilir.

 

Meselâ; “Ali geldi mi?” sorusuna verilen “neam” cevabı, “Evet, Ali geldi.” anlamına gelir.

 

Ama soru, “Ali gelmedi mi?” şeklinde sorulacak olursa, bu takdirde “neam” cevabı, “Evet, Ali gelmedi.” demek olur.

 

“Bela” edatı ise sadece olumsuz soruya cevap olarak verilebileceğinden, daima menfinin sübutunu (olumsuzun sabit olduğunu) ifade eder.

 

Dolayısıyla, “Ali gelmedi mi?” sorusuna “bela” cevabı verilecek olursa bu, “Evet, Ali geldi.” demek olur.

 

Konumuz olan ayette de “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna karşılık “bela” dendiğinden, bu cevap; “Evet, Sen bizim Rabbimizsin!” demektir.

 

Ayetteki bu diyalogdan anlaşılıyor ki, insanlar kesinlikle inkâra yönelmeyeceklerdir.

 

“Rabb” sözcüğünün anlamı dikkate alınarak, verilen cevap şöyle takdir edilebilir:

 

“Evet sen bizim rabbimizsin; Sen, bizi terbiye ettin, bizi bir hedef için hazırladın; bize akıl fikir verdin, bize doğruyu bulma, Rabbimizi bilme güç ve istidadını verdin, ayrıca bize peygamber yolladın, kitap indirdin. Ama biz bunlara itibar etmeyen suçlular olduk; kendi aleyhimize şahidiz.”

 

tanıklık ediyoruz

 

Ayetin bu bölümü de tefsirlerin çoğunda ”Senin Rabbimiz olduğuna tanığız.” şeklinde, yanlış olarak açıklanmıştır. 

 

Ayette insanların neye (mef’ul-u bih) şahit oldukları beyan edilmemiştir.

 

Zaten edebî kurallara uygun olması bakımından da beyan edilmemesi gerekir.

 

Burada, ayetin sibakının delâletiyle “şehidna” fiilinin mef’ulü; mukadder, mahzuf “ala enfüsina” ifadesidir.

 

Arapça bilenlerin, lâfzî ifadelere iyi dikkat ettikleri takdirde görecekleri gibi, buradaki “şehidna” ifadesi;

 

“Biz kendi aleyhimize tanık oluyoruz.” demektir.

 

Nitekim En’âm suresinde de bu ayetin tefsiri mahiyetinde bir ifade mevcuttur:

 

En’am; 130, 131: Ey cin ve ins topluluğu! Size göstergelerimizi anlatan, bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran, kendinizden elçiler gelmedi mi? -Diyecekler ki; “Kendi aleyhimize şahidiz!- Basit hayat onları aldattı da inkârcı olduklarına, kendilerine karşı tanıklık ettiler.Gerçek şu ki Rabbin, insanları henüz bilgisizken, haksız yere, kentleri asla helak etmez.

 

Yapılan tanıklığın “kendi aleyhine” olduğuna dair ifadeler, yukarıdaki ayetlerden başka hem bu surenin 37. ayetinde hem de Nahl suresinin 89. ayetinde vardır.

 

Bu konuda sonuç olarak söylenecek şudur:

 

Kimin nesi olduğu bilinmeyen insanların dayattıkları inançların ve garip rivayetlerin arkasına düşüp yanlışlar içinde kaybolmamak için ayetlerin doğru anlaşılması gerekmekte, ayetlerin doğru anlaşılması içinse Rabbimizin ilmimizi, anlayışımızı ve kavrayışımızı arttırması için yardım etmesi gerekmektedir.

Kaynak : İşte Kur’an (Hakkı Yılmaz)

 

Kusursuzluk sadece Allah’a özgüdür.

En doğrusunu bilen Alah’tır.

Sevgi,saygı ve muhabetle.

Allah’a emanet olunuz

 

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
mirror
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 13 mart 2007
Gönderilenler: 92
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mirror

Sevgili Dost1

Yazınızı açtığım 19 resul forumu yerine cinler ve ruhlar konusunda fikir beyan ettiğim ''cin çarpar mı?'' adlı foruma asarsanız sevinirim.

http://www.hanifdostlar.com/forum_posts.asp?TID=2643&get =last#30756

Sizle,dünya öncesi yaşam,Adem,reenkarnasyon,cennetten çıkma, ruhlar alemi,cin,can,iblis konularını ilgili forumda ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde muzakere etmek,fıkır alışverişinde bulunmak isterim,burdaki yazımda ise çok yüzeysel girip sadece ''ve'' bağlacı kullanımı için nas suresinden bir örnek verdim ve can-beden butunluk arzettiğini ifade ettim.

Selam ile

Yukarı dön Göster mirror's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mirror
 
mirror
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 13 mart 2007
Gönderilenler: 92
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mirror

Selam Mircan

İbrahimin iki oğlu olduğu ve bunların ılk müjdelenen İsmail-İshak ve sonrada fazladan verilen Yakub-Esbat olduğu Kuranda çok açıktır.Beraber bakalım:

İbrahim ıhtiyar yaştadır ve Allahtan varis çocuk ister, 37/100 nolu ayette bir çocuk müjdeleniyor,adı 101 de geçen İshak.

İbrahim) Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lütfet. 37/100

Ona halim bir çocuk müjdeledik.» (37/101 S. Ateş çevirisi)

Aşağıda 21/72  bir çocuğa ek olarak bir çocuğunda fazladan verildiğini anlıyoruz adı Yakub.

Ona İshak’ı hediye ettik, üstelik Yakub’u da fazladan verdik. Hepsini de salihler yaptık.» (21/72)

Aşağıdaki ayetlerdede Yakubun İbrahimin karısı tarafından doğrulduğu açıktır.

«Elçilerimiz, İbrahim’e müjde getirip “Selam” demişlerdi. O da “Selam” dedi. Çok durmadan hemen (elçilere) kızarmış bir buzağı getirdi. Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. “Korkma” dediler, “Biz Lut kavmine gönderildik”. Ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz de ona İshak’ı müjdeledik. İshak’ın ardından da Yakup’u”.» (11/69, 70, 71 S. Ateş çevirisi)

Aşagıdaki ayetten İbrahımın daha evvel çocuğu olmöadığı,müjdelenen İshakın ılk çocuk, fazladan verilen Yakubun ise ıkınci çocuk olduğunu yani toplam 2 oğlu olduğunu anlıyoruz.İsmail diye bir çocuk ise evvelde yok ve Allah tarafından müjdelenmiyor burdan İsmail isminin çift isim olduğunu anlıyoruz.

«Onlara İbrahim’in konuklarından haber ver. Onun yanına girmişler, “Selam” demişlerdi. O da: “Biz sizden korkuyoruz” dedi. “Korkma” dediler, “Biz sana bilgin bir çocuk müjdeleriz!” “Bana ihtiyarlık dokunduktan sonra mı müjdelediniz? Ne tuhaf bir şey ile müjdeliyorsunuz beni?” dedi. “Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma!” dediler. “Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser?” dedi.(15/51-56 S. Ateş çevirisi)

 İsmail diye ayrı bir oğlun olmadığı,İshak ile çift isim olduğu,Yakub-Esbatın ise 2.oğul  olduğu aşagıdaki ayetlerdende açıktır.

De ki: Biz Allah’a iman ettik. Bize indirilene de, İbrahim’e ve İsmail’e ve İshak’a ve Yakup’a ve Esbat’a indirilene de...» (3/84)

(ANKEBÛT suresi27. ayet) Biz, İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik. Onun soyu içine peygamberliği ve Kitap'ı yerleştirdik ve onun ödülünü dünyada verdik. Âhirette de o, elbetteki iyilik ve barış sevenler arasında olacaktır

(MERYEM suresi 49. ayet) İbrahim, onlardan ve Allah dışında kulluk ettiklerinden uzaklaşınca, ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve hepsini peygamber yaptık.


(ENBİYÂ suresi 72. ayet) Ona İshak'ı bağışladık, ayrıca Yakub'u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık

Mircan yazdı:

Bu ayete dikkat!

Y.N. Öztürk: Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim olanlarız."

Bu ayette Yakup'un çocukları neye ibadet edeceklerine sorusuna,senin ilahına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına... diye cevap veriyor.Yakup,İsmail ve İshak ile kardeş olsaydı,yada nacinin dediği gibi ismail ile İshak aynı kişi olup,İbrahim'e verilen fazladan evlat olsa idi,Yakub'un çocukları soruya bu şekilde cevap vermemeleri gerekirdi.

Şüphesiz insanın kardeşi kendisinin atası değildir....Bu durumda tek bir alternatif kalıyor.Yakub,İbrahim'in oğlu değil torunudur ve bu durum ortaya çıkınca İsmail ve İshak'ın da iki ayrı peygamber olduğu tescillenmiş oluyor.

CEVABIM:Öncelikle yukarıda verdiğim açık delıllere artı olarak şu ayete dıkkatını çekmek istiyorum:

«İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etti. Yakup da: “Oğullarım, Allah sizin için o dini seçti, bundan dolayı sadece müslümanlar olarak ölünüz.” dedi.» (2/131,132 S. Ateş çevirisi.)

Eğer,Yakup,senin idda ettiğin üzere İbrahim’in torunu olsa idi, vasiyetin ikinci derecede muhatabı olacağından, ayette, Yakup ismi yerine, İshak veya İsmail ismi geçerdi.

Ayrıca eğer torun diyorsan İbrahimin hangi oglundan torunu?aAyette Yakubun kımın  oğlu olduğu belli mı?Değil...

Demişsinki insanın ağabeyi kendısının atası değildir.Ağabey nedir?İsmail-İshak, Yakubun ağabeyi,büyüğü dahası tum ummetın büyüğü değilmidir?Sen İsrailoğulları yani Beniisrail deyınce ne anlıyorsun?İsrail adında bir adam ve 2 ogul mu yoksa koskoca bir ummet mı?Elçilik,öğüt verme,mesajı tebliğ etme sadece oğullara mı olur?

Burada nasıl İbrahim bizler için,ümmet için örnek bir buyukse,İsmail- İshakta ummetın buyukleridir ve ata kelimesi ümmetin buyuklerını ifade eder.Yusuf 38 de yine ümmetin bu buyuklerine yani İbrahim ve ıkı oğluna dikkat çeker.

Yusuf 38 Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

Eğer ata senin için kan bağı olan  baba anlamında ise hiç birimizin babası İbrahim değil...

(HAC suresi 78. ayet) Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O!

 

 

Yukarı dön Göster mirror's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mirror
 
omertsl
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 107
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı omertsl

Kusura bakmayın konudaki yorumları baştan aşağıya okumadım...Ama şunu söyleyebilirimki Naci çelik bir sapıklık içinde.Forumda konularda yaptığı yorumlara dikkat ediyorumda; ne Kur'anla alakası var, ne mantıkla nede sosyallikle...Bana katılan birçok insan olduğundanda eminim.İnşallah Doğru yolu bulur İnşallah Kur'anla alakasız yorumlar yapmaz yada Kur'anı mantıksızca yorumlamaz...(Tüm içtenliğimle aminnnn)

Eğerki Naci Çelik'i eleştirmek için bir yazı yazsam foruma sığmaz...

DP:Eleştirirken sınırları aşmadığımı ve genelde dostlarımında böyle düşünüdüğünü tahmin ediyorum...

Kur'anla ve esenle kalın...


__________________
ZUHRUF/22:Hayır!"Sadece,biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk,biz de onların izinde gidiyoruz"derler.

ATALAR(beleşçilik) DİNİNE SON!!!(Öncenin Putperest'i , şimdinin Sözde Müslümanı...)
Yukarı dön Göster omertsl's Profil Diğer Mesajlarını Ara: omertsl Ziyaret omertsl's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 10
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats