HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da İnanç Konuları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da İnanç Konuları
Konu Konu: KURAN’DA NAMAZ/SALAT Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

Selam Baybora,neden özür diliyorsun onu anlamadım.Ama iş mahkemeye kalırsa (umarım kalmaz) acayip zorlanacağınızdan eminim.Ayırım işine gelince,bak bir test yapalım şöyle ki:Siz/ler mademki Allah resulleri arasında bir ayrım yapmıyorsunuz o halde bu ayrımı hergün en az beş kez bağıra bağıra yapan müezzinleri bu çağrılarından dolayı bir şekilde protesto edinde görelim..Ne dersin/iz?

Ve ben istesem bu konuyla ilgili tonlarca belgeni/zi dökerim ortaya,döktükte zaten.Şunu hatırlatayım son olarak, ben dost acı söyler kıvamında yazmayı uslup edindim.Selamlar..



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

48 Fetih 29 :

مُحَمَّد 12; رَسُولُ اللَّهِ ۚ وَالَّذِ 10;نَ مَعَهُ أَشِدَّا 69;ُ عَلَى الْكُفَّ 75;رِ رُحَمَاء 15; بَيْنَهُ 05;ْ ۖ تَرَاهُم 18; رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُ 08;نَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَ 75;نًا ۖ سِيمَاهُ 05;ْ فِي وُجُوهِه 16;مْ مِنْ أَثَرِ السُّجُو 83;ِ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُ 05;ْ فِي التَّوْر 14;اةِ ۚ وَ مَثَلُهُ 05;ْ فِي الْإِنْج 16;يلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَه 15; فَاسْتَغ 18;لَظَ فَاسْتَو 14;ىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّ 75;عَ لِيَغِيظ 14; بِهِمُ الْكُفَّ 75;رَ ۗ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِين 14; آمَنُوا وَعَمِلُ 08;ا الصَّالِ 81;َاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَ 77;ً وَأَجْرً 75; عَظِيمًا

Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).

 

Muhammed Esed : Muhammed Allah'ın Elçisi'dir ve (sadakatle) o'nun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, (ama) birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların (namazda) eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki temsilleridir: (Onlar) filiz veren bir tohum gibi(dirler), sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve (sonunda) kökü üzerinde dimdik dursun ve üreticileri sevindirsin... (Allah böylece müminleri sağlam ve dayanıklı/dirençli kılar) ki onlar aracılığıyla hakikat inkarcılarını şaşırtsın. (Ama) onlardan inanıp doğru ve yararlı işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükafat vaad etmiştir.

Süleyman Ateş : Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât'taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va'detmiştir.

Yaşar Nuri Öztürk : Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.

şimdi misalen şu Ayet ile Yüce Allah'da ( dediğinize göre...) kendi Resulleri arasında ayırım mı / bölücülük mü yapmaktadır? yani sizin " Resuller arasında bölücülük yapılıyor " şeklindeki ifadelerinizi baz alırsak...

selam



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

sn. Ali Aksoy

Siz bir avukatsınız: işiniz şekille. Kanun bir işi şekil şartına bağladı ise o şekil aranır. O şekle uyulmammışsa davanızı ıspat edemez, hakkınızı alamazsınız.

Ben hem öze , hem şekle bakıyorum.

Örneğin sadece konservatuvarı bitirmişler sanatçı olmazlar, konservatuvarı bitirmemiş , çok yetenekli tiyatrocular, müzisyenler falan vardır. Bitiripte aynı yetenekte olmayan tiyatrocu ve müzisyenler de vardır.

Aynı şey ressamlıkta da geçerli.

Bir avukat çok iyi bilgisayar programcısı da olabilir. Ama esas olan o işi o bölüm mezununun yapmasıdır.

Avukatlığı ve Hukuk Mahkemelerindeki hakimliği sadece Hukuk fakültesi mezunları yapar. Örneğin onlara yakın hukuk okumuş işletmeciler, siyasalcılar bu işi yapamaz. Neden şekil şartı.

Örneğin bazı kuruluşlar, firmalar, hatta ülkeler bu şekil şartına çok önem verirler.

İşte burada her meslekten kişinin yapabildiği sigortacılığı, Almanyada Aktüerya okumamışsanız yapamazsınız. gibi.

Benim şekle verdiğim önem Rudolf von Jherring in bir sözüdür. "Şekil hürriyetin ikiz kardeşidir. "  der.  Bunu bilirsiniz. Hukuk için geçerlidir. Gerçek hayattada bundan istifade edebilirsiniz. Gerçek hayatta her nekadar hukuk kadar katı anlamıyor ve uygulamıyorsam da , bir mantığı vardır bu sözün. 

Ben Kur'anı Medeni Kanunu nasıl okuyup yorumluyorsam, aynı şekilde okuyup yorumluyorum. Herhangi bir kelimenin bir kaç anlamı olabilir. Cümledeki ilk zahiri anlamı, siyak ve sibakla uyuşmuyorsa onunla uyuşur anlamını arıyorum.. Aynı kelime Kur'an da nerelerde kullanılmış ne anlamda kullanılmış gibi bakılır.

Esas olan ilk anlamdır. Birkaç anlam varsa slash ile farklılık gösterilir.

Kur'an % 98 diyelim. Kelimenin ilk anlamıyla anlamlandırılabilir.  

Bu dil tartışmaları imanıma yetti. SAnki İngilizcede şöyle tartışmalar gibi.  İşte burada CAN olabilirdi ama Allah MAY kullanmış. İşte bundan da ABILITY değil POSSIBILITY  olduğunu anlıyoruz. Falan filan Muhabbeti. Bunun arapçası yapılıyor ve sıkıyor. İnsanlar istediği anlamı vermek için acaip kasıyor.

Sonuçta her ayeti Kur'anmeali org ta karşılaştırıyorum.

Siz diyorsunuz ki İbrahim kıssasında ibrahimin yaptığı ev kabe değildi falan. Benim o hikayeyi sizden okuma fırsatım olmadı. Siz nasıl anlıyorsunuz bu işi İbrahimi, kabeyi, haccı, kıbleyi, rüku, sücüd. Bir tam olarak dinlemek istiyorum sizden.

Normal Kur'an zahirinden farklı yorumladığınız nedir.

Lütfen beni aydınlatınız. Nerede ters düşüyoruz. Bütün olay şekli namaz yokmudur.

Ben Hac 26 da bunu görüyorum. Ama siz görmüyorsunuz. Neden görmüyorsunuz. Lütfen açıklayınız.

Sizin yorumunuza da bir yorum getirebilirim.

Ama önce onu bilmem gerek.

 

Herkese selamlar.

 

 

Herkese selamlar.

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

sn.Hasan,verdiğin bir ayet ve Kuranda yüce allah resullerini değişik kereler zikrediyor.şimdi mümkünmü senede sadece bir kez ibrahmin bir kez şuaybın bir kez musanın da bu çağrıya ilave edilmesi..böyle bir şey teklif dahi edilemez..işte sizler bilerek yada bilmeyerek bu yanlış gidişata çanak tutuyorsunuz.ha, benim çokta umurumda değil bu çağrı..çünkü salatımı ona göre düzenlemiyorum..sadece siz anlayasınız çelişkiler ortaya çıksın diye örneklendirdim.rıdvan ve onun gibi düşünen arkadaşların temel yanlışlarından biri de her hangi bir mevzuyu çözmek için ilk önce mekke medine şartlarına o dönemin tarihsel rivayetlerine başvurmaları.oysa yapılacak ilk iş kuran daki diğer resullerin kıssalarına gitmek olmalı değil mi?neden davut un nasıl oruç tuttuğu nasıl salat ettiği nasıl hac ettiği sorgulanmaz?neden din özellikle muhammed resul dönemi ile başlatılır?dediğim gibi daha çok şey söylenir ama şimdilik meseleyi burada keselim.

__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Selam Saffet bey;

Ben, Malik kardeşimin deyimi ile hiç bir konuya nokta koymuyorum. Elbette yanılmış olabiliriz. Biz de anlama sürecindeyiz.

Salatın, öznesine, öznesinin misakına, misaktaki konumuna göre ne anlama geldiğini önceki sayfalarda açıklamaya çalıştım. Rükuyu, alçakgönüllülük, secdeyi itaat olarak anlıyoruz.

İbrahim ve beyt hususunda, buyrun sorular sorarak birlikte düşünelim:

Bir ev var... Temellerinden yükseltilmiş. Temel olduğuna göre, öncesi var.

Bu beytin yeri "Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak" denilerek gösterilmiş. Aynı, dinin temelinin tevhit olması gibi, bu evin de temeli tevhit. Temelleri önceden de var çünkü, İbrahim ilk Peygamber değil. Onlara (İbrahim'den önceki peygamberlere) vahyedilen şey, aynı temel üzerinde İbrahim'e de vahyediliyor.

Bu ev, ekin bitmez bir vadide kurulmuş... Şimdi, Kuran'da müminlerle müşriklerin durumu, müminlerle münafıkların durumu çeşit çeşit benzetmelerle anlatılıyor. Mesela, bu iletiden bir kaç ileti önce sevgili Hasan Öktem'in mealini verdiği ayete bakınız... Bunun gibi, meyvesi / ürünü bol olan, bol yağmur alan, bol yağmur almasa da bir çisilti bulunan bahçe misali.... Bunun zıttı, kendisine bora isabet eden bahçe...

Mesela, Kuran'da sıklıkla karşılaştığımız, "Yağmur yüklü bulutların sevk edilmesi ile yeryüzünün ölümünün ardından canlanması" da, kanımızca vahyin ölü bilinçler üzerindeki etkisinin teşbihi anlatımıdır. Gerçekten, "ölü" kelimesinin müminlerin zıddı (münafıklar / müşrikler) için kullanıldığı örnekler de var...

Düşüncemize göre ekin bitmez vadi, vahiyden bihaber ve şirke batmış toplulukların temsilidir. Beyt, böyle bir topluluk için var.

Ta ki, onlar İbrahim'in çağrısı ile ona gelsinler...

Beyt dahi müminlerin ve zıtlarının teşbihinde Kuran'da kullanılmaktadır. (Bkz, zemini sağlam beyt, uçurumun kenarındaki beyt ve örümceğin beyti)

İbrahim beyti temiz tutacak. Aynı, Allah'ın beyt ehlinden kiri gidermek istemesi gibi bu, maddi bir temizlik olamaz. Çünkü, müşriklerin "necis" oluşu da maddi değil, manevidir. Sonra, akıllarını kullanmayanların üzerine yağan pislik te, toz toprak bulanmış, çamurlu bir yağmur yahut buna benzer maddi bir pislik değildir.

Bu beyt öyle bir beyttir ki, insanlara hüda olmak üzere bunun ilki Bekke'de kurulmuştur. Bekke neresidir bilmiyorum.

Fakat burada beni en çok ilgilendiren beytin "hüda" vasfıdır. Sahi, maddi bir bina nasıl olur da insanlara hidayet edebilir ? Hüda vasfı ancak Allah ve Kuran / vahiy için kullanılmıştır. Peygamberin dahi dilediği kimseye hidayet etme yetkisi yoktur. Şu halde, bu hüda maddi bir binadan ziyade vahiy ve benzeri bir şey olmalıdır.

Bu beyt öyle bir beyttir ki, ona giren emniyete erişir. Bu nasıl bir emniyettir ? Gerçekten kendisini her ziyaret edenin içine girebildiği ve bu suretle emniyete erdiği maddi bir bina biliyor muyuz ? Ama ben şunu biliyorum, eğer beyt dinin kendisi ise, buna "dahil" olan kimseler için hiç bir korku yoktur. Onlar, umduklarına kavuşmuş, emniyete erişmiş kimselerdir. Mahzun da olacak değillerdir...

Bu beyt, öyle bir beyttir ki, onda İbrahim'in makamı vardır. İbrahim'in makamı olarak ne amaçla kullanıldığını ve kim tarafından oraya konulduğunu bilmediğim bir kaya parçasını anlamaktansa "İbrahim milleti"ni anlamayı daha mantıklı görüyorum. Çünkü, bu makam (musallin) izlenecek / bağ kurulacak / gereği ikame edilecek bir makamdır. Gerçekten, Peygamber başta olmak üzere tüm müminlere İbrahim milletine yönelmeleri emredilmiştir.

Bu beyt öyle bir beyttir ki, onda açık-seçik ayetler vardır. Açık-seçik ayetler tanımının maddi şeyler için kullanıldığı ayetler bulunmakla beraber, Kuran'daki en yaygın kullanımı Peygamberlerin muhataplarına karşı apaçık bir kanıt olan ayetlerdir ki, Peygamberler onlarla gönderilmişlerdir, onlarla büyük bir mücahede yürütürler. Hal böyle olunca, "açık-seçik ayetler" tanımından, İbrahim makamı denilen kayayı, kara taşı, zemzem suyunu, şeytan taşlanan bir bölgeyi anlamaktansa şimdi sizinle benim aramda birbirimize meramımızı anlatmak için kanıt olarak kullandığımız ayetleri / vahyi anlamayı tercih ediyorum.

Bu beyt, Allah'ın evidir. Nasıl ki, Allah'ın ipini, yolunu, elini, yüzünü mecaz olarak anlıyoruz, evini de böyle mecaz anlamayı tercih ediyorum.

Kıble konusu zor bir konu... Bilinen "hikaye" (!) şu; Peygamber önceden başka bir istikamete doğru namaz kılmakta iken bu istikamet sonradan değiştirilmiş. Bakara suresinde bahsedilen ve içinde salatın "s" sinin geçmediği kıble konusu da buymuş...

Nasıl olmuş bu diye, bu hikaye (!) yi anlatan kişilere kulak verdiğinizde neler olacağını görmek için şu linkte verdiğim alıntıyı okuyunuz. Okuyunuz ki, "kıbleteyn" mescidinin nasıl muammalı bir şeyin kanıtı olduğunu görünüz. Okuyunuz da, Kuran lafızlarının neye delalet ettiğini, neye delalalet etmediğini görünüz. Kıble değişiminin, nereden nereye, ne zaman ve ne şekilde olduğunu haber veren "hikaye"(!) lerle nereye varılabileceğini bizzat müşahade ediniz.

Tabi bu tarihsel olguların bir şeye "tanıklık / şahitlik" etmesi konusunda insan, Musa'nın kavmi için hazırlanan evlerin kıblesini de görmek istiyor... Hani orada yoksa belki bir başka kaynak yazar... ???

İlginç bir konu ki, Bakara suresindeki kıble konusunda salatın "s" si yok iken, Musa'nın kavminin kıblesinden hemen sonra salatı ikame zikrediliyor....

Bakara suresindeki "kıble"nin ilginç yönü ise, bu nasıl bir şey ise, değiştirmek ehli kitaba çok ağır geliyor. Ve ehli kitabın, hangi delil getirilirse getirilsin Muhammed'in kıblesine tabi olmayacağı vurgulanıyor.

Sonra, iyiliğin yüzleri doğuya batıya öndürmek olmadığı, herkesin bir yönünün bulunduğu, hayırlarda yarışmamız gerektiği, doğunun da batının da (her yerin) Allah'ın olduğu, nereye dönersek Allah'ın yüzünün orada olduğunu öğreniyoruz.

Peygamber'in ve müminlerin "nerede olurlarsa olsunlar" , "nereden çıkarlarsa çıksınlar" Mescid-i Haram'a yönelmeleri emrediliyor. Muhatapları nezdinde, tüm zamanları ve mekanları / yahut sadece o an itibariyle her hal ve şartı kapsayan "istinasız" emrin ne şekilde tatbik edileceğini bilmiyorum. Ama bu ayetlerde "salat" olmadığı halde parantez içinde salatı buraya sokuşturmaya çalışan "engerek soyları"nı Allah'a din öğretmeye kalkıp, O'nun kelimesini düzeltmeye yeltendikleri ve bizi yanıltmaya azmettikleri için Allah'a havale ediyorum. Sonra, bilfarz bu kıblenin namaz kıblesi olduğu düşünülse bile "nerede olunursa olunsun" , "nereden çıkılırsa çıkılsın" nasıl tatbik edileceğini de izah etmelerini istiyorum. Acaba, bu arkadaşlar her günün her anında kıbleye doğru yönelmiş olarak mı yaşıyorlar ?

Mescid-i Haram konusunu henüz anlayabilmiş değilim.

Yukarıdaki düşünceler "mevcut ve ezberletilmiş" anlamlandırmaya karşı getirilmiş haklı soruların cevaplarının ne olabileceği hususundadır.

Varsa, bu soru ve çekincelere cevabınız beni bilgilendirmenizden mutluluk duyarım.

Esenlik dileklerimle...   


__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 
hasakcay
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 ocak 2008
Gönderilenler: 1236
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasakcay

aliaksoy Yazdı:

Bu beyt, Allah'ın evidir. Nasıl ki, Allah'ın ipini, yolunu, elini, yüzünü mecaz olarak anlıyoruz, evini de böyle mecaz anlamayı tercih ediyorum.

Meal ile yorum arasındaki fark önemli. Meal ASLI GİBİ olma iddiasını taşır; yorum ise beşerî görüştür. Örneğin HABLİLLAH, "Allah'ın ipi"dir. Meal işte bu. Değişmez.

"Allah'ın ipi" derken kastedilen ise insandan insana değişebilir. Örneğin kimine göre İslamın bütün versiyonlarına seslenen vahiydir, kimine göre İslamın yalnızca son muhataplarına seslenen Kuran, kimine göre sünnetullah.

"Ben 'Allah'ın ipi'ni Tevrat olarak alıyorum; lafza bakmam!" inadı da "Ben el-Beyt'i mecazen din olarak alıyorum; lafza bakmam!" inadı da kabul edilemez.

Bu müzakereyi, kişisel bir nedenle, yalnızca izlemek istiyorum. Ama Kâbe'yle ilgili sorulara verdiğim cevaplar Ali Aksoy kardeşimin cevaplarından farklı. Bunu belirtirsem bir işe yararım diye düşündüm.

Kısaca, KÂBE içinde namaz kılmak için yapılan ilk mesciddir. Allah'ı anmak için kılınan namaz hangi hayırlara vesile oluyorsa Kâbe o hayırlara vesile olur... Ama zamanla bir ANIT halini almıştır.  

*

KÂBE

Kuran’daki EL-BEYT Kâbe mâbe değil, “Allah’ın sistemi“dir iddiası inandırıcı mı?

Elbet inandırıcıdır ama lafzen o ev anlamına gelen “El-Beyt”in yorumlarından yalnızca biridir. EL-BEYT başka şeylere de yorulabilir.

Örneğin böylece, kentlerin anasında ve onun çevresinde oturanları uyarman için sana Arapça bir okuma indirdik (6:92, 42:7) açıklamasını gözönünde bulunduranlar “El-Beyt”i kentlerin anasındaki ve onun çevresindeki uygar düzen sayabilir; hattâ ona laik hukuk devleti diyenler de olabilir.

Bu iki yorum ne kadar inandırıcı ise Beyt’in ALLAH'IN SİSTEMİ olduğu o kadar inandırıcıdır.

Ama BEYT "meal"en ev”dir.

İddianın sahipleri bazı yan iddiaları kanıt diye ortaya sürüyorlar. Örneğin diyorlar ki “BEYT Allah’ın evi olamaz çünkü Allah lâmekândır.” Bu doğru mu? Ayetlere bakalım.

Hac 26: Hani İbrahim’e “Bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi (BEYTî) temizle!” diyerek el-beyt’in yerini göstermiştik.

BEYTî: evim. Allah EVİM diyor; elbet doğru söylüyor. O halde Allah’ın evi olur.

Tevbe 18: “MESACİD ALLAH”ın bakımını Allah’a ve ahrete inanan, namazı kılan, zekatı veren ve yalnızca Allah’tan korkanlar üstlenebilir.

MESACİD ALLAH: Allah’ın mescidleri. Allah’ın EVİM dedikleri işte onlar. İçinde Allah’ın oturduğu değil Allah’a secde edilen evler.

Allah oralara niçin EVİM dediğini de açıklıyor: Mescidler Allah’ındır. Allah’la birine daha seslenmeyin (Cin 18). Her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutun; O’na seslenip dini O’na tahsis edin (A’raf 29).

İşte bu. Mescidler, ve aslında bir mescid olarak yapılmış olan Kâbe, Allah’ındır. Bu, bilinecek. O ibadet evlerinde yalnızca Allah’a seslenilecek. ALLAH BİR ilkesine bağlı kalınacak! Allah Kureyş sûresinde bunu öyle anlamlı bir şekilde vurguluyor ki:

Kureyş bu evin Rabbine ibadet etsin -fe’l ya’budu rabbe héze’l beyt. Bu eve değil, bu evin Rabbine!

*

Peki, Allah’ın Mekke’deki EVİ, Kâbe mi?

Elbette. Bir kere, Kâbe, Kureyş’in ülkesi olan Mekke’dedir. El-beyt te öyle. Kureyş bu beyt‘in Rabbine kulluk etsin (106:3).

İkincisi, Kâbe, içinde oturmak için değil ibadet içindir. El-beyt te öyle. Âl-i İmrân 96: Âlemleri yola iletmek için kurulan ilk KUTLU EV Bekke’dekidir -İnne evvele beytin vudia li’n nâsi lellezî bi bekkete mubareken ve hüden li’l âlemîn.

O KUTLU EV, bir ailenin barınağı değil İslamın “ibadet evi”dir. Çünkü (evvele) yani ilktir. Eğer Bekke’deki o ev bir aile için yapılsaydı o alanda ilk olmazdı; aileler için daha önce kıyamet kadar ev yapılmıştır. Salât alanındaki evlerin ilkidir o; öyle ki inananların orada eda ettikleri salât onları uygunsuz ve çirkin işlerden alıkor (29:45). Ve İbrahim’den önce salât yok.

Üçüncüsü, Mekke’li müşrikler de o ibadet evinin önünde “salât”ta bulunuyorlardı. Enfal 35: Onların el-beyt’in önündeki “salât”ı ıslık çalıp engel olmaktan ibarettir.

*

Bir de Âl’i-İmrân 96′da geçen Bekke kelimesi sorun ediliyor. “Niçin Mekke değil?”

Cevap bir cami imamının şu yakınmasında bulunabilir. “Ah beyefendi! Cemaatimin içinde Bismillah demesini bilmiyenler var. Mismillah diyorlar. Mismillah!”

İyi ama olmayacak iş değil ki bu. B ve M eşçıkaklıdır. İkisi de alt ve üst dudaklar birleşip hemen ayrılınca çıkarlar. O yüzden insanlar birini demiye çalışırken ötekini deyiverirler.

Örneğin benim köyümde “bahane”ye mahana diyorlar. “Men menem; men Türkmenem!” ünleminde görüldüğü üzere Türkmenler men diyor. Ama yörükler ben. İkisi de Türkçe.

Çıkakları aynı ya da bir birine yakın olan sesler isitismar edilebilir; örneğin Yahudiler Muhammed’e ATA’NA yerine ASAYNA demişler (4:46). Ata’na: (sana) itaat ettik. Asayna: (sana) isyan ettik.

Öte yandan o sesler kötü niyetsiz de karıştırılabilir; örneğin bir Türkmen “Men Türkmenem!” yerine “Ben Türkmenem!” diyebilir.

Ve bu, yazıya öyle geçer. Örneğin ABDAL, nüfusa APTAL olarak geçer; Bakara 247’ye sin ile yazılan BESTETEN A’raf 69’a sad ile yazılır.

Kısacası, Allah ne diyorsa o. Allah “Kureyş bu beyt’in rabbine ibadet etsin!” diyor (106:3); o halde bu beyt Kureyş’in yurdu olan Bekke’dedir. Ve Bekke zamanla Mekke olmuştur.

Bir itiraz: BEKKE Mısır’da, Türkiye’de bey; Suriye’de bek ve beg olarak kullanılan bir saygı ifadesidir.

Tamam. Ama başka anlamlara da geliyor. Örneğin DARLIK, PEKİŞTİRME, HAYATA SARILIŞ… Bu anlamlara dikkat çekilmesi sanki bir bilinmezi kitabına uydurarak açıklama çabasıdır. Onaylamıyorum.

Önemli olan, Allah’ın ne söylediği. Ben elimden geldiğince “Allah ne diyorsa o!” ilkesine bağlı kalmaktan yanayım.

O’nun Kureyş 3′te söylediği ise şu: Kureyş “bu ev”in Rabbine ibadet etsin! -Fe’l ya’budû rabbe hézel beyt.

Ve yoz moz da olsa Kureyş’in bir “salât”ı var. Kureyş, salâtını “o ev”in önünde yapıyor: Onların o evin önündeki “salât“ı ıslık çalıp engel çıkarmaktan ibaret -Mâ kâne “salât“uhum ınde’l beyti illa mukâen ve tasdiyyeh (8:35).

Demek ki
(1)O ev Kureyş’in oturduğu yerdeydi (106:3).
(2)O yerin adı Bekke’ydi (3:96)
(3)Bekke’nin “B”si zamanla M oldu.

Şu açıklamayı dün okudum:

Eski Arabcanın lehçelerinde “b” ve “m” sesleri bazan birbirinin yerine kullanılırdı, o yüzden Mekke‘ye bazan Bekke de denirdi. (In ancient Arabic dialects the sounds “b” and “m” were interchangeable, so that Makkah was also sometimes called Bakkah.)

Bence ciddiye alınması gereken bir açıklama. Çünkü hem dil bilimi hem de Kuran-ı Kerîm’i kaynak edinen tarih açısından gerçeği yansıtıyor. http://www.islamicperspectives.com/Hajj.htm

*

Kendisi dayanaksız olduğu halde kanıt diye ortaya sürülen bir iddia da şu:

İbrahim Peygamber’e “İnsanlar arasında haccı ilan et!” deniyor (22:27) ve o insanların “Beyti Atîk”i ziyaret (22:29) ve tavaf (3:96) etmeleri isteniyor. TAVAF bir yerde bulunmaktır (24:58). Ve dikkat edilirse buyruk bütün “insanlar“adır; yalnızca inananlara değil. İnsanların, içinde bulunup güzel işler yapacakları yer “Allah’ın sistemi“dir; Kâbe denen o el içi kadarcık oda değil.

Her halde bir yanlış anlama bu. Doğrusu: Hac 27’deki İNSANLAR kelimesi İNANANLAR anlamına geliyor.

Kanıt için öncelikle şu gerçeği gözönüne almalıyız: Müşrikler “pislik”tir; Hac yapılan bölgeye giremezler (9:28). Artı; kâfirler, Allah’ın yoluna ve Mescidi’l Harâm’a engel olanlar… (suç işlemiştir.) Onların hac ve tavaf için “Allah’ın sistemi”ne değil cezalarını çekmeleri için neresi ayrılmışsa oraya gitmeleri gerekir (22:25).

İNSANLAR kelimesi, yerine göre, İNANANLAR anlamına gelir. Örneğin Bakara 13: Onlara “İnsanların İNANDIĞI gibi siz de inanın!” denince “O kıt akıllılar gibi inanacak mıymışız?!” derler.

22:25’te ve 9:28′de ortaya konduğu üzere Hac 27 o “yerine göre“lik koşulunu taşıyor.

*

ÖZET OLARAK, “O Ev’in yeri”ni İbrahim’e Allah gösterdi (22:26). Tarıma elverişsiz bir vadinin içinde. Ama İbrahim çocuklarından bir kısmını yine de o bölgeye yerleştirdi (14:37). Onların geçimini Rabbinin sağlayacağını biliyordu.

Nitekim Allah orda oturanlara yıl boyu ticarî yolculuklar yaptırmak suretiyle geçimin yollarını açtı (106:2)

İbrahim, oğlu İsmail’le birlikte evin temellerini Allah’ın gösterdiği yere attı. Baba oğul, yapıyı dualarla yükseltip tamamladılar (2:127).

Her mescidde imama ayrılan ve mihrab denen bir yer oluyor. Ama “O Ev”de ayrılan yer sıradan bir mihrab değil, İbrahim Peygamber’in makamıydı. O yüzden makam-ı İbrahim adını aldı (2:125).

Makam-ı İbrahim “O Ev”in içindeydi. Bunu Âl-i İmrân 97′den anlıyoruz.  Büyük olasılıkla kapının tam karşısına düşen duvarın önü. Mescide önce gelenler o sayede rahatsız edilmiyor, daha sonra gelenler kolayca girip yer bulabiliyordu.

Zaten her halde cemaat İbrahim’in ailesinden ibaretti; mescide rahat rahat sığıyorlardı.

Arapçada KÂBE küp şeker şeklinde demek. O Ev şeklen aşağı yukarı öyle olduğu için Kâbe diye anılır oldu.

Sonra Allah Ev’inin yoluna gücü yeten inanırların onu görmeye gitmelerini (3:97) ve tavaf etmelerini (2:225, 22:29) farz kıldı. 

Ama tavafın nerde başlayıp nerde biteceğinin ve hangi yönde akacağının belirlenmesi de gerekiyordu. Onun için sonradan Ev’in doğu köşesine bir kara taş yerleştirildi.  Tavaf artık orda başlayıp orda bitiyordu.

Gün oldu Kâbe, her ev gibi, eskiyip döküldü; gün oldu sel baskınına, düşman saldırısına uğrayıp yıkıldı ama her seferinde yeniden yapıldı ve her seferinde kara taş yeniden yerine kondu. Bkz. Kara taşın genç Muhammed tarafından yerine konuluşunu gösteren minyatür: 

http://wikipedia.org/wiki/Image:Mohammed kaaba 1315.jpg

Yüzyıllar geçip insanlar çoğalınca Allah’ın “O Ev”i, içinde namaz kılanlara yetmez oldu. Cemaat avluya taştı. Avludakiler zamanla ASIL CEMAAT oldu ve avlu ASIL MESCİD.

Buna Mescidi’l-Harâm dediler.

Sonra Kâbe’nin içinde namaz kılınmaz oldu. Ama İbrahim Peygamber’in anısı yaşıyordu. Kapısı halka açıktı. Fırsat bulanlar içeri girip “Makam-ı İbrahim”de tefekkür edebiliyordu. Bkz. Fotoğraf: 

http://islamicsupremecouncil.com/tabarruk/tabarrukat2.htm

(Açılan sayfanın alttan üçüncü sırasındaki eski bir fotoğrafta Kâbe’den çıkan insanlar görülüyor.) 

Allah’ın Evi işte “O Emektar Ev”dir yani Beyti’l-Atîk.



__________________
hasanakcay.net
allahindini.net
Yukarı dön Göster hasakcay's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasakcay
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

Selam,
Öncelikle sevgili aliaksoyun yukardaki guzel yorumları
için teşekkürler.sayın saffet metin ve asım bey ve
isimlerini tek tek sayamadıgım kardeşlerimde bu guzel
sonuçların çıkmasında paysahibidir çünkü ali
beyi,abdurrahman beyi sordukları sorularla,açılımları ve
yorumları ile nihayet fasit daireden çıkmaya zorladılar.
Bir sure uzak kaldım 30 sayfageriden okuyarak geldim.
Nihayet meal den yoruma geçebildik.
Degerli arkadaşlar,tek tek kelimelere takılıp kalmak
uzun uzun tartışmak açıkcası karşıdakine bir şey
katmıyor.YORUM FARKI var.. İnsanla kendi
perspektifinden,sosyo-ekonomik statusunden,kısıtlı bilgi
birikiminden oluşan çıkarımlar yapıyor.Oysa bir
başkasının gözüyle bakabilmektir marifet.
Şimdi sevgili aliaksoyun gozuyle baktım ve bakış açım
genişledi.
Bize meal de gerek elbet ama asıl ihtiyac Bakış Açısını
genişletmekte.
Daha oncede Rica ettim
Yogun tartışmalar arasında kaynadı gitti...Lutfen
Namazın olmadıgını ispatlamak yerine Salat zekat
anlayışınızı Örnek vererek-somut-hayatınızda uygulamalı
olarak Anlatınız.Ayetleri nasıl anladıgınızı tek tek
kelimelere takılmadan bir butunluk içinde Anlatınız.
İşte o zaman birbirimize katkımız olur.Maksat hasıl
olur.Belki o zaman kuru kuru namaz kılmaktan salat
boyutuna terfii edenler olur:)Yoksa buraya kimsenin
kırkpınar pehlivanı olmak icin geldigini sanmıyorum.
Esenlikler dilerim...
selam

__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

Bir teşekkurde Hasan Abi ye.Gormemize vesile oldugu
icin.
Bir Beyt daha var,İbrahim de var, bende var sende de
var.O beytlerin hepsinin içini ibrahim temiz
tutmayacaktı herhalde.Duşunmek,Aklı çalıştırmakta FARZ.
Bekke konusunda baltayı taşa vurmuşsun maalesef...

Cevap bir cami imamının şu yakınmasında bulunabilir. “Ah
beyefendi! Cemaatimin içinde Bismillah demesini
bilmiyenler var. Mismillah diyorlar. Mismillah!”
Tam bir bahane-mahana olmuş...
Alıntı:
Âli İmran:96’da “biBEKKEte” ile Fetih:24’de “biBATNİ
MEKKEte” eşdeğerlik arzediyor.. Bu eşdeğerliği
anlamamıza BEKKE ve MEKKE arasındaki ses uyumu dışında
“Bİ” bağlaçları yardımcı oluyor…

Net olarak şu sonucu çıkartıyoruz.. BEKKE, BATNI MEKKE
demektir! Yâni, Mekke bir şehir ise, Bekke onun tam
merkezi, göbeği mesabesindeki adrestir. Daha doğrusu,
Mekke Bekke’den doğmuştur!

Alıntı kimden_?_?_?
Belkide iyi tanırsınız_?
değerli Neyzen_Semazen i...
Yine aynı zatın cok ilgilendigi ilginç bir iddia bu
sitede BİLİM başlıgı altında var.

http://63.231.71.139/forum_posts.asp?TID=2157&PN=1
TID=2157&PN=1">http://63.231.71.139/forum_posts.asp?
TID=2157&PN=1


__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

Ali Aksoy:

Fakat burada beni en çok ilgilendiren beytin "hüda" vasfıdır. Sahi, maddi bir bina nasıl olur da insanlara hidayet edebilir ? Hüda vasfı ancak Allah ve Kuran / vahiy için kullanılmıştır. Peygamberin dahi dilediği kimseye hidayet etme yetkisi yoktur. Şu halde, bu hüda maddi bir binadan ziyade vahiy ve benzeri bir şey olmalıdır.

Sn.Aksoy,günümüzde herhangi bir alanda insanlara çözüm sunan yol gösteren kurumlar yok mu?Örneğin ssk,ticaret odaları,sendikalar vs.bunlar bağlılarına yol gösterip huda lık yapmıyorlar mı?Yine örneğin AB,ABD kendi sistemlerine dahil olanların "güven" içerisinde olacaklarını salık veriyorlar bağlılarına.şimdi bunların bir merkezleri,merkez binaları yok mu?Bunların varsa yüce allah adına yeryüzünde ilahi sistemi tesis edecek resulün ve müminlerinde bu şekilde yapılar inşa etmesi gerekmez mi?Yani allah resulleri ellerinde kitapla ortalıkta aval aval dolaşan tiplermiydi,onların sisteme talip olma gibi bir iddiaları yokmuydu?Onlarında tıpkı AB gibi girilince ilahi gücün hissedileceği bir ZEMİNLERİ olmalı değil mi?Sonuç olarak hem fikir olmalı hem de yapı olmalı değil mi?Selamlar.. 



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
aliaksoy
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 05 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 989
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı aliaksoy

Sevgili Hakgelenek;

Rıdvan beye ve Hasan Öktem'e karşı sergilediğin tavrı doğru / hoş bulmadığımı belirterek;

Birincisi; Bahsettiğin kurumların hüda vasfı ile Kuran'ın tanımladığı "hüda" vasfı arasındaki farkı biliyorsun. Kuran'a göre, Peygamber dahi bu vasfa sahip değildir. Peygamber, ne kadar isterse istesin, en sevdiği kimselere dahi hidayet edemez. Hidayet ancak Allah'tandır.

"Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir..." (Bakara,272)

"İçlerinden sana bakanlar da var, fakat basıretleri de yokken körlere sen mi hidayet edeceksin?" (Yunus,43)

"Artık o sağırlara sen mi duyuracaksın? Yahut o körlere, o apaçık bir sapıklık içinde bulunan kimselere (sen mi) hidâyet edeceksin?"  (Zuhruf,40)

"Hakıykat sen (her) sevdiğin kişiyi hidâyete erdiremezsin. Fakat Allahdır ki kimi dilerse ona hidâyet verir ve O, hidâyete erecekleri daha iyi bilendir." (Kasas,56)

Şu halde, hidayet ancak Allah'tandır. Allah'ın hidayeti, içinde açık seçik deliller olan ayetleridir. Kim bunlara iman ile salatı ikame ederse (vahyin / misakın gereğini yerine getirirse), işte o hidayete kavuşmuş, emniyete ermiştir.

Dolayısı ile, muhtelif kişi ve kurumların hidayeti başka, bizim konuştuğumuz hidayet başka...

Peygamberlerin yahut diğer insanların hidayeti ancak "hak ile / hakkı ileterek" olur. Aynı Musa kavminden bir topluluğun yaptığı gibi... Sonuçta, hidayet eden yine kişiler değil, onların tebliğ ettiği şeydir. Bu dahi, eğer muhatapları iman etmeyen, inatçı, nankör ve inkara şartlanmış kişilerse hidayete yetmeyecektir.

İkincisi; Hak ile doğru yolun kılavuzluğunu yapan kimselerin bir yeri merkez edinmeleri, şubeleri / temsilcileri olması elbette mümkündür. Ancak, hidayet yetkisi, ne o kişilerde ne de onların işlerini yürüttükleri binalardadır.

Hele hele bir binanın hüda olarak anılması nasıl mümkün olabilir ? Kuran, hüdadır, hidayet rehberidir dediğimizde bahsettiğimiz şey, onun ayetleri midir, yoksa iki kapak arasında sayfalardan oluşmuş cismi midir ? (Ki, o Kuran değil mushaftır)

Bakalım...

"Musa'nın kavmi, onun Allah'la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, böğürebilen bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler." (Araf,148)

Bir cisim, nasıl hidayet kaynağı olabilir ?

Kabe, bir yönetim merkezi idi ise, buradan insanlara okunan ayetler sebebiyle, kinaye olarak "hüda" olarak anılmış olabilir mi, bilmiyorum.

Ama bu halde dahi, bildiğimiz hacc ve kabe anlayışı A'dan Z'ye değişecektir.

Esenlik dileklerimle....



__________________
"(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Yukarı dön Göster aliaksoy's Profil Diğer Mesajlarını Ara: aliaksoy Ziyaret aliaksoy's Ana Sayfa
 

<< Önceki Sayfa 128 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats