yeni islam Yasaklı
Katılma Tarihi: 09 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 90
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sabiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve müşrikler var ya, Allah kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah her şeye şahittir. 22/17
Sevgili akarapir.
Yukarda verdiğim ayeti dikkatlice düşünürsen,müşriklerin,yahudi ve hiristiyanlardan da ayri bir tip veya ayri bir karekter olduğunu anlarsın.Allah inananları,guruplandırıyor.1.Eminler.2.yahudiler.3.hırıstiya nlar.4sabiiler.5.mecusiler.6.müşrikler.
Halbu ki, bizim din adamlarımıza göre,yahudi ve hiristiyanlarda müşriktir.Ama ayet,müşrikleri onlardan ayri bir gurup olarak nitelendiriyor.Çünkü bu adamlar,Kur"an"a kendi hür ve özgür iradeleri ile ve objektif bir bakış açısıyla bakmaıyor.Geleneksel kalıplarla,yani peşin hükümlerle bakıyor.Kısaca özetlersem,ayetin dikkat çektiği,eminler,yahudiler,hiristiyanlar ve sabiiler,Kur"an"da adı geçen hak meseplerdir.
Konu uzun olduğundan burada kesiyor ve konuyu oldukça ayrıntılı işlediğim bir makalemi aşağıya alıntılıyorum,
Selam ile
MÜSLÜMAN VE MÜŞRİK KİMDİR
Şüphesiz inananlar, Yahudiler, hıristiyanlar ve sabiiler(den) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve iyi iş(ler) yapanlara, Rableri katında mükafat vardır; onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. 2. Sure Ayet : 62. S.Ateş çevirisi.
Ayetin dikkat çektiği inanç gruplarından inananlardan maksat: Allah’a, ölüm ötesine (ahirete), peygamberliğe (peygamberlik kurumuna) ve Hz. Muhammed’in peygamber olduğuna inanan , inanırlardır. Hıristiyanlardan maksat : Allah’a, ölüm ötesine, peygamberliğe inanan ancak Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu zanneden inanırlardır.
Yahudilerden maksat: Allah’a, ölüm ötesine, peygamberliğe inanan ancak Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in peygamber olmadığını, Hz. Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğunu zanneden inanırlardır.
Sabiilerden maksat: Bu üç inanç grubunun dışında kalan ancak Allah ve ölüm ötesine inanan diğer inanç sahibi kişi veya gruplardır.
Dikkat edilirse : Ayet, Hz. Muhammed’in de peygamber olduğuna inanan, inanırları, (Müslümanları), inananlar diye adlandırmaktadır. Yani ayet, Hz. Muhammed’e inananları Müslümanlar diye adlandırmamaktadır. Çünkü, Müslüman veya İslam sıfatı, bu dört inanç grubunu da içine alan çok temel bir sıfattır. Diğer bir ifade ile, Müslim veya İslam kimliği, Allah ve ahiret inancına sahip tüm inanç gruplarının en üst kimliğidir.
Ayetin dikkat çektiği inanç grupları, İslam’ın alt kimlikleridir. Daha başka bir ifade ile : Ayet’in dikkat çektiği inanç grupları , Kur’anda adı geçen İslam’i mezheplerdir . Ayet’in dikkat çektiği ve ahirette üzülmeyeceklerini haber verdiği kişi veya gruplar, Allah ve ahirete inanan, ancak iyi işler yapan kişi veya gruplardır. Bu durumda, ayetin dikkat çektiği iyi işlerin neler olduğunun anlaşılması veya açıklanması büyük bir önem taşımaktadır. Ancak, ayetin dikkat çektiği, bilhassa Yahudi veya Hıristiyanların, kimler olduğunu anlamadan, ayetin dikkat çektiği iyi iş veya iyi işlerin neler olduğunu anlayama”yız.
Yahudiler:”Üzeyır , Allah’ın oğludur”, dediler. Hıristiyanlarda: “Mesih Allah’ın oğludur.” dediler… 9. Sure : Ayet 30. S.Ateş çevirisi.
Dikkat edilirse konu başında verdiğimiz ayetin dikkat çektiği ve “onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”. dediği Yahudi ve Hıristiyanların en temel inancı, peygamberlerinin Allah’ın oğlu olduğu inancıdır. Yani ayet, bu inanca mensup inanırların da, iyi işler yaptıkları taktirde üzülmeyeceklerini bildirmektedir. Yani bu kişilerinde cennete gideceklerini vurgulamaktadır. Çünkü: Bir inanır için, en büyük üzüntü kaynağı cennetten mahrum olmaktır. Ayetin dikkat çektiği, Yahudi ve Hıristiyanlar, bazı Müslümanların iddia ettikleri gibi Kur’an öncesi dönemdeki Yahudi ve Hıristiyanlar değildir. Çünkü böyle bir anlayış, Kur’an’ı belli bir zamanla sınırlamak olur ki, bu da, Kur’an’ın zaman üstü özelliği ile çelişir.
Bana göre, ayetin dikkat çektiği Yahudi ve hıristiyanlar geçmiş, gelecek ve günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarıdır.
Zaten, yukarda verdiğimiz ayetin dikkat çektiği inanca mensup kişilerin, yani peygamberlerinin Allah’ın oğlu olduğunu zanneden insanların cennete gideceğini, Kur’an ayrıca vurgulamaktadır.
…İcat ettikleri ruhbanlığı biz onlara yazmamıştık, yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için kendiliklerinden uyguladılar, ama ona gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da yoldan çıkmıştır.
57. Sure : Ayet : 27. S. Ateş Çevirisi.
Ayetten, yanlış veya uydurulmuş da olsa, içinde Allah veya ahiret inancını barındıran her din veya mezhep mensuplarının mükafatlandırılacağı, yani cennete gideceği anlaşılmaktadır. Bu durumda, ayetin dikkat çektiği iman’ın ne olduğunun anlaşılması gerekmektedir. Buna göre, ayetin dikkat çektiği iman , konu başında verdiğimiz ayetle, aşağıda verdiğimiz ayetin vurguladığı, Allah ve ahiret inancıdır.
İbrahim demişti ki: “Rabbim, bu şehri güvenli bir şehir yap, hakkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle besle!”(Rabbi) buyurdu: İnkar edeni dahi az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına (girmeye) zorlarım, ne kötü varılacak yerdir orası.”
2.Sure :Ayet : 126. S. Ateş çevirisi.
Bilhassa bu ayetten, imandan maksadın, Allah ve ahirete inanmak olduğu, inkardan maksadın da , Allah veya ahireti inkar etmek olduğu anlaşılıyor. Dikkat edilirse, ayet hiçbir ayrıntıya girmeden, sadece Allah ve ahirete inanmaya ve Allah ve o ahirete inanma”maya dikkat çekmektedir . Demek ki; inananla, inanmayanı veya iman edenle, iman etmeyeni birbirinden ayırt eden tek şey, Allah ve ahiret inancıdır. Yani İslam’ın şartı beş değil, islam’ın şartı bir’dir ve o da Allah ve ahiret inancıdır.
Bu inancın veya bu değerin dışında kalan, diğer imani değerler, imanın dereceleri ile ilgilidir. Bu tespitimizi aşağıdaki ayet teyit etmektedir.
Her birinin yaptıkları işlere (amel) göre dereceleri vardır. Rabbin, onların yaptıklarından habersiz değildir. 6. Sure:Ayet :132 . S. Ateş Çevirisi.
İmanın ya da İslam’ın tek şartının Allah ve ahiret inancı olduğunu aşağıda verdiğimiz ayet ve benzeri onlarca ayet de vurgulamaktadır.
Onlara ne olurdu sanki Allah’a ve ahiret gününe inansalardı ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan Allah yolunda harcasalardı! Allah onları biliyordu. 4. Sure :Ayet : 40. S. Ateş :Çev. Söz konusu inanç gruplarının, Kur’anda adı geçen İslami mezhepler olduğunu vurgulayan, çok dikkat çekici bir ayette aşağıda vereceğimiz ayettir.
… Eğer Allah’ın bazı insanları diğer bazıları ile savunması olmasaydı, içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılırdı… Sure: 22. Ayet : 40. S.Ateş Çevirisi.
Ayet’in dikkat çektiği “Allah’ın insanları diğer bazıları ile savunmasından maksat : Devletler bazında; yasama, yargı, yürütme ve silahlı kuvvetler gibi, fertlerin malını, canını koruyan, ibadet veya inanç hürriyetini sağlayan kurum veya kuruluşlardır. Dünya bazında, ; Nato. BM. ve ABD gibi caydırıcı kurum veya güçlü devletlerdir. . Ayetin konumuz açısından, en dikkat çekici yanı ise, Kur’an’ın bütün ibadet yerlerini içlerinde Allah’ın ismi çok anılan yerler olarak nitelendirmesidir.
Yani bu ayetten hareketle, Kur’an’ın cami ile kilise, kilise ile havra arasında bir ayırım yapmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca, şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz ki, eğer Kur’an söz konusu inanış gruplarını müslüman veya hak mezhepler saymasaydı, bu grupların ibadethanelerine dikkat çekmez veya tasvip etmezdi.
Şimdi de, konu başında verdiğimiz ve asıl konumuz olan ayetin dikkat çektiği iyi işler (Salih ameller) den maksadın, neler olduğunu açıklamaya çalışalım.
Söz konusu ayet, Allah ve ahiret’e inanıp iyi işler yapanların ahirette üzülmeyeceklerini haber veriyor. Bu durumda, ayetin dikkat çektiği iyi işlerin neler olduğunun veya ne olduğunun anlaşılması, çok önem taşıyor. Benim tespitlerime göre: Ayetin dikkat çektiği iyi işlerle, gene aynı ayetin dikkat çektiği Allah ve ahiret inancı, aynı şeyi veya aynı değeri vurgulamaktadır.
Çünkü iyi işlerin Allah indinde kabulü, ancak Allah ve ahiret inancı ile mümkün olmaktadır.
Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların eylemleri (işleri) boşa çıkmıştır. Onlar yalnız yaptıkları ile cezalanmıyorlar mı? 7. Sure: Ayet :147. S. Ateş Çev.
Ahirete kavuşmayı yalanlamaktan maksat; Ölüm ötesi bir hesaba ve ölüm ötesi bir yaşama inanmamaktır.
Ayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, bir insanın yaptığı iyi veya güzel işlerin veya güzel hareketlerin Allah nezdinde kabulü, ancak o kişinin Allah ve ahirete inanması ile mümkün olmaktadır. Bu durumda, yapılacak en iyi iş veya en büyük iş , Allah ve ahirete inanmak olmaktadır. Yani iman sahibi olmanın şartı ne ise, salih amel, yani iyi işler sahibi olmanın şartı da o olmaktadır. . Görüldüğü gibi, Kur’an’daki imandan maksat ne ise, Kur’an daki salih amelden maksat da o dur. Ancak salih amelde tıpkı iman gibi derece derecedir. İmanın veya salih amelin derecelerine daha sonra değineceğiz. Şimdi, başka bir konuya, yukarda verdiğim, en son ayetin dikkat çektiği, çok önemli bir konuya değinelim. Ayetin dikkat çektiği ayetlerden maksat: Kur’an’daki yazılı ayetler değildir. Ayet’in dikkat çektiği ve inanılması imanın şartlarından olan ayetlerden maksat: Orijinal ayetlerdir.Yani varlık ve yaşamın bizzat kendisidir.
Kesin inanacaklar için yerde nice ayetler vardır. Kendi can’larınızda da öyle. Görmüyor musunuz? 51. Sure:Ayet:20,21 S. Ateş Çev.
Yerdeki ayetlerden maksat: İçinde yaşadığımız ve her an göz göze geldiğimiz canlı, cansız tüm varlıklardır. Kendi canlarımızdaki ayetlerden maksat: Başta: Allah’ın, bizzat kendisinden, kendi özelliklerinden bize üflediği ruh’tur. Yani insanı yaratılmışların en üstünü kılan temel değerdir.
O’dur ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir özden, hakir bir su(yun özü)’ nden yaptı. Sonra ona biçim verdi, ona kendi ruhundan üfledi… 32. Sure: Ayet :7,8,9 S. Ateş Çev.
Ayetin dikkat çektiği ruh, Allah’ın insana lütfettiği binlerce ayetten an önemlisi ve en büyüğüdür. Çünkü, ruh, sahibini Allah’a götürmek isteyen , Allah’a götürmeye çalışan ve her insanın bünyesine, anne rahminde iken üflenen, Allah elçisidir.
Söz konusu elçi, fıtraten her insana gönderilmiştir. Peygamberler ise, çok açık bir elçi
(Cebrail) tarafından ayrıca desteklenmiştir. Muhakkak ki, o (Kur’an) alemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu, er-Ruhu’l-Emin (güvenilir ruh, (Cebrail) indirdi: Senin kalbine; uyarıcılardan olman için. 26.Sure:Ayet:192,193,194. S.Ateş Çev.
Yukarda da belirttiğimiz gibi, kişinin inanması gereken en önemli ve en büyük ayet, bizzat kişiye verilen ruh veya bizzat kişiye gönderilen elçidir.
Ayetlere inanmaktan maksat: Başta, kişinin kendisi olmak üzere, bütün varlıkların Allah tarafından yaratılıp, yaşatıldığına inanmaktır.
Yazılı Kur’an’a ve yazılı Kur’an ayetlerine inanıp, inanmamak, bir iman konusu veya imanın şartlarından değildir.Çünkü; Kur’an veya yazılı ayetler varlık ve yaşam ayetleri gibi açık ve somut değildir. Yazılı ayetler, yoruma oldukça açık sözlerdir.Vahiy olduklarını idrak edebilmek için, okur yazar olmak ve söz konusu yazıları, uzun uzun düşünmek ve uzun uzun incelemek gerekir.
Gece, gündüz, güneş ve ay O’nun ayetlerindendir… 41. Sure:Ayet: 37.S. Ateş Çev.
Onun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titreşir ve kabarır. Onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir. 41.Sure:Ayet: 39. S.Ateş Çev.
Bu ve buna benzer, yüzlerce yazılı kuran ayetinden de anlaşılacağı gibi, bir inanırın, inanması gereken ayetler , varlık ve yaşam ayetleridir. Daha öncede belirttiğimiz gibi, söz konusu ayetlere inanmaktan maksat, onlara bakmak veya onların varlığına inanmak değildir. Onları düşünmek, onlara teşekkür etmek, onları Allah’ın varlığına delalet eden açık işaretler olarak görmektir, bilmektir.
Göklerde ve yerde nice ayetler var ki onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler. 12. Sure:Ayet :105 S. Ateş Çev.
Söz konusu ayetin inanılmasına dikkat çektiği ayetler, yukarda verdiğimiz en son ayetten de açıkça anlaşılacağı gibi çevremizde her an gözlemlediğimiz ve varlığına şahit olduğumuz canlı cansız doğal varlıklar, gece, gündüz, doğum,yaşlanma ve ölüm gibi sosyolojik olaylardır.
Bu varlık ve olaylara inanmak, onların Allah tarafından yaratıldığına veya meydana getirildiğine inanmak ve bunları düşünerek Allah’ı tekbir etmektir. Yani, Allah’ı anıp yüceltmektir.
(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun, ondan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! 7.Sure :Ayet : 3
Ayetin dikkat çektiği Rabbimizden bize indirilen şey,öncelikle yukarda da belirttiğimiz gibi, her insana fıtraten lütfedilen ruhtur. Ayetin dikkat çektiği şey, bazılarının zannettiği gibi, Hz. Muhammed’e indirilen yazılı Kur’an değildir. Dikkat edilirse: Ayet’in dikkat çektiği şeyin, , kişiye özel bir şey olmadığı, umuma özel bir şey olduğu açıkça anlaşılıyor. Söz konusu şey, yani ruh; Allah’ın insana fıtraten yüklediği, ilahi bir rehberdir. İnsan, kendini, çevresini, doğayı, yani Allah’ın ayetlerini, bu rehber vasıtası ile idrak eder, zikreder. Zaten, hiçbir inanır yazılı Kur’an’ı veya yazılı dini kitapları okuyup, inceledikten sonra inanmıyor, fıtrat kitabı (ruhú) sayesinde inanıyor. Yazılı Kur’an veya yazılı kitaplar, sadece inanmayı kolaylaştıran, imanı kuvvetlendiren araçlar olabiliyor.
Ancak söz konusu elçi (ruh) muhatabı kendisine sürekli değer verip, sürekli dikkate aldığı taktirde muhatabına rehberlik eder. Aksi taktirde, makul bir süre geçtikten sonra özelliğini kaybeder, yani kararır. Aşağıda vereceğimiz ayet bu tespitimizi doğrulamaktadır.
İnananlar için hala vakit gelmedi mi ki kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar? Sure:Ayet :16 S. Ateş Çev.
Ayet’in dikkat çektiği, Allah’ın zikrinden ve inen haktan maksat:Ayeten de anlaşılacağı gibi kalplerle ilgili bir şeydir ve anlatmaya çalıştığımız, Allah’tan bir nefha olan ve Allah’ın her insana lütfettiği ruh’tur. Ayetin dikkat çektiği bundan önce kendilerine kitap verilmiş, fakat üzerlerinden uzun süre geçtikten sonra kalpleri kararmış kimselerden maksat: :Fıtraten sahip oldukları ruh’larının seslerine uzun süre cevap vermeyen, yani Allah’ı hiç anmayan ve bundan dolayı kalpleri katılaşan, yani kalpleri kararan inançsızlardır.
İşte o kitap kendisinde hiç şüphe yoktur, muttakiler için yol göstericidir. 2.Sure: Ayet 2. S. Ateş Çev.
Ayetin dikkat çektiği kitap, buraya kadar dikkatinize sunmaya çalıştığım ayetlerin içinde bulunduğu varlık ve yaşam kitabıdır. Kendisinde hiç şüphe yoktur. Çünkü, herkes ve her şey onun içinde yaşamakta ve ondan beslenmektedir. Yani her şey veya herkes ondan bir ayettir. O kitap, yani varlık ve yaşam, muttakiler için, yani inananlar için yol göstericidir.
Kur’an’ın inanılmasını, düşünülmesini istediği kitap, öncelikle bu kitaptır. Bu kitabın Allah tarafından yaratılıp , yaşatıldığına inanmaktır.
MÜŞRİK KİMDİR
Bilinmesi veya teşhis edilmesi gereken, çok önemli bir insani sıfat veya insan tipi de müşriktir. Çünkü, Allah, cenneti müşriklere yasaklamaktadır.
… Mesih demişti ki: Ey İsrailoğulları, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin . Zira kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki, Allah ona cenneti haram etmiştir ve onun varacağı yer ateştir;zalimlerin yardımcıları yoktur. 5.Sure: Ayet: 72. S.Ateş Çev.
Allah’ın cenneti yasakladığı müşrikler, ortak koşarak Allah’a ve ahirete inanan müşrikler değildir. Allah’ın cenneti yasakladığı müşrikler, Allah ve ahireti inkar eden müşriklerdir.
Dedi ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Ona doğrulun, Ondan mağfiret dileyin. (O’NA) ORTAK KOŞANLARIN VAY HALİNE! Onlar ki zekat vermezler ve ONLAR AHİRETİ DE İNKAR EDERLER. 41.Sure :Ayet:6,7 .S.Ateş Çev.
Dikkat edilirse, cennetin yasaklandığı müşrikler, yani Allah’a ortak koşanlar, daha önce de açıkladığımız gibi Allah veya ahireti inkar edenlerdir. Yani Kur’an, Allah ve ahireti inkar edenleri de müşrik diye adlandırmaktadır.
Çünkü, Allah veya ahireti inkar etmek Allah’ı tamamen dışlamak, onun yerine kendini koymak, yani Allah’lığa soyunmak, Allah’lığa ortak olmak demektir. Bundan dolayı ayet, Allah veya ahireti inkar edenleri de müşrik diye adlandırmaktadır. Ancak, hemen belirtelim ki, müşriklikte, inanmak, iyi işler yapmak gibi derece derecedir ve Allah’ı ya da ahireti inkar etmek, müşriklikte hududu aşmak, zirveye çıkmaktır.
Örneğin, yukarda verdiğimiz en son ayetin de vurguladığı gibi zekat vermemekte müşrikliktir. Ancak kişi ahireti inkar etmediği halde zekat vermese, müşriklikte hududu aşmış olamaz. Yani cennetin yasaklandığı müşriklerden olmaz. Daha açık bir anlatımla,anlatırsak: Allah’ın herhangi bir emrine aykırı hareket etmek, hem müşrikliktir, hem kafirliktir. Ancak, kişi Allah veya ahireti inkar etmediği halde, Allah’ın emirlerine aykırı hareket etmekle müşriklikte veya kafirlikte zirveye çıkmış olmaz, günahkar olur. Bu durumda kişi, Allah’a ortak koşarak inanan,bir Müslüman olur. Aşağıda vereceğimiz ayet, bu tür Müslümanları vurgulamaktadır.
Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan inanmazlar. 12.Sure:Ayet :106 S.Ateş Çev.
Kişi, ne derece Allah’ın izin vermediği işleri yaparsa o derece müşrik veya kafir olur. En büyük müşriklik veya en büyük kafirlik: Allah ve ahireti inkar etmektir.
Şimdi de konumuzla ilgili ilginç bir ayrıntıyı vurgulayan birçok ayetten birini inceleyelim.
Hayır, onlarda da evvelkilerin dedikleri gibi dediler: “Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?” dediler. Andolsun bu tehdit bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.” De ki :” Biliyorsanız dünya ve içinde bulunanlar kimindir? Allah’ın diyecekler. “O halde düşünüp anlamanız gerekmez mi?” de. “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” de. “Bunlar Allah’ındır diyecekler.” “O halde korunmuyor musunuz?” de. Sure: 23.Ayet : 81-87. S Ateş Çev.
Ayetlerden, bazı kişilerin, Allah’a inandıkları halde, dirilişe, yani ölüm ötesi bir hesaba, bir yaşama inanmadıkları açıkça anlaşılıyor. Çünkü, akıl veya kişi, herhangi bir varlık veya herhangi bir maddeyi, örneğin dünyada en çok bulunan ve en değersiz olan bir kum tanesini bile hiç yoktan var edemeyeceğini idrak ettiği için, bunca varlığı var eden bir gücün olduğuna inanmak zorunda kalıyor. Adına ister Allah desin, ister doğa desin, isterse tabiat desin fark etmiyor. Kişi, varlığın sebebini bir şeye bağlamak zorunda kalıyor. Bu da, bir Allah’a veya askın bir güce inanmak oluyor. Bu ve buna benzer Ayetler, bu tür bir Allah inancını vurguluyor. Ancak, içinde ahiret inancını barındırmayan bu ve buna benzer inançların, sahibini Müslüman kılmadığı da, ayni ayetlerden ve Kur’an’ın genelinden anlaşılıyor.
Zaten insan Allah’ın veya aşkın bir gücün varlığından şüphe etmiyor, edemiyor. Ancak ölüm ötesi bir yaşamın olup, olmadığından,sık sık şüpheye düşüyor. Bundan dolayı insan, sadece Allah ve ahirete inandığı taktirde bile,çok büyük bir değer, müslüman halini alıyor. Ancak, ahirete sürekli inanmak, ahiret inancını kalıcı ve güçlü hale getirmek, oldukça zordur. Kişi, sık sık Allah’ı ve ahiretin varlığına tezekkür etmeli, başka bir ifade ile kişi,sık sık Allah ve ahiret inancını kendi kendine telkin ederek, sahip olduğu ruhunu diri ve dinamik tutmalı. Ruh’i duygularını, şeytani duygularına esir etmemeli. Şeytani duyguları ile sürekli mücadele etmeli ve böylece ruh’i duygularını sürekli yaşatmalı.
Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah’a ve elçisine düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsin. Allah onların kalplerine iman yazmış VE ONLARI KENDİNDEN BİR RUH İLE DESTEKLEMİŞTİR…Sure: 58 :Ayet: 22 S.Ateş Çev.
Ayet’in dikkat çektiği elçi,mikroda, Allah’ın insan denen yapıt içindeki elçisi ruh’tur. Ayet, Allah ve ahirete inanmayanların, yani müşriklikte zirveye çıkanların ruhsuz olduğuna, yani ruh’i duygularının karardığına dikkat çekmektedir. Yani ayet, yukarda yaptığımız tespiti teyid etmektedir. Ayet dikkatle düşünülürse, insan’a kendi ruhumdan üfledim dediği ruhun, zaman içinde özelliğini kaybedebilecek,bir değer olduğu anlaşılıyor. Demek ki ruh, özelliğini yitirince ait olduğu beden fiziksel bir değişime uğramıyor, yani beden ölmüyor, yaşamaya devam ediyor. Bu durumda da bedeni ayakta tutan, yaşatan güç ruh olmamış oluyor. Demek ki, beden içinde , bedenin fiziksel yaşamını sağlayan başka bir güç var. Şimdi de, bu gücün ne olduğunu açıklayalım.
Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık. Can’na gelince, onu da (insandan) daha önce, (vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateşten yarattık. Sure:15 :Ayet: 26,27. S.Ateş Çev.
Şimdi de, ayetin dikkat çektiği can’nın, ne olduğuna veya neye yaradığına bakalım.
“Asanı at!” (Musa attığı) Asasının bir yılan gibi CAN’landığını görünce, korkarak koşmaya başladı. Sure:27:Ayet:10
Dikkat edilirse, ayetin dikkat çektiği can’ın, Hz. Musa’nın yere bıraktığı Asasını harekete geçiren şey olduğu anlaşılıyor. Yani, Asa’nın canlanmasına yol açan şey oluyor. Ayetler, bu şeyin,ateşten yaratılan bir şey olduğunu da söylüyor. Benim tespitlerime göre:Bu şey, insan yaratılmadan önce ateşten yaratılmış ışınsal varlıklar olan, İblis ve Cibril türü meleklerdir.
Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere “Adem’e secde edin!” dedik, hepsi secde ettiler, yalnız İblis ermedi, o secde edenlerden olmadı. (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): Ben, dedi ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın. 7. Sure:Ayet:11,12. S.Ateş Çev.
Ayetlerden, İblis’in ateşten yaratılmış bir melek olduğu açıkça anlaşılıyor. Çünkü, ayet, meleklere, “Adem’e secde edin dedik” diyor. Demek ki: İbliste söz konusu meleklerden biri idi ve bu melekler ateşten yaratılmış idi. Ayetin, sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere “Adem’e secde edin!” dedik demesinden, biz iki şeyi anlıyoruz. 1-Seri başı ilk insan ve ilk peygamber olan ve doğrudan topraktan yaratılan Hz. Adem’in yaratılışını.
2-Fert fert, her insanın, anne rahmindeki yaratılışını, Ayetin, sizi yarattık, sonra size biçim verdik, demesinden insanın anne rahminde ruh verilmeden önceki cenin (3.aylik) halini anlıyoruz. Sonra da meleklere “Adem’e secde edin!” dedik demesinden de aşağıda vereceğimiz ayetin vurguladığı şeyi anlıyoruz.
Melekler ve ruh, o gece Rabbinin izniyle her kişi için iner de iner. 97. Sure:Ayet:4. S.Ateş Çev.
Ayet, anne rahimlerindeki minik insan suretlerine inip, can veren ruh ve meleklerin gökten inişini, yani Adem’e secde edişini, başka bir ifade ile, Adem’e can verişini vurgulamaktadır. Ayetin veya Kuran’ın dikkat çektiği secdeden maksat, bir şeyin hükmü veya emri altına girmektir. En son verdiğimiz ayetin dikkat çektiği ruh ve meleklerden maksat, bir önce verdiğimiz ayetlerin dikkat çektiği ve insandan daha önce yarattık dediği can’dır. Yani insanın asıl ve ölümsüz bedenini oluşturan söz konusu ruh ve iki meleğin, ortak adlarından biri de can’dır. Kur’an söz konusu varlıkları tek tek vurgularken, cibril, mikail, iblis, ifrit ve ruh kavramları ile vurgular. Yani insan denen yapıt içinde sadece ruh yok. Biri artı, biri eksi değerli, iki de melek var. Artı değerli melek, muhatabını Allah ve ahirete inanmaya ve iyi işler yapmaya davet eder. Eksi değerli melek, muhatabını Allah ve ahirete inkar etmeye ve kötü işler yapmaya davet eder. Allah ve ahirete inanan bir kişi, gönlündeki iblis’i duygularına kapılıp, kötü işler yaptığı anlarda şeytan veya müşrik sıfatına bürünür, cibrili duygularına uyup, iyi işler yaptığı anlarda da melek veya mümin sıfatına bürünür. Ancak, kişi Allah ve ahireti inkar etmedikçe, kötü işler yapsa da , Müslüman kimliğinden soyutlanmış olmaz.Geçici olarak inanan şeytan veya inanan müşrik olur.
İnsan denen yapıt içindeki can, diğer bir ifade ile ruh ve melekler,yukarda da değindiğimiz gibi insanın asıl ve ölümsüz yönüdür. Diğer bir ifade ile :Can, insanın, ışınsal veya astral bedenidir. Ayetlerin dikkat çektiği ruh, herhangi bir madde olmayıp, cibril’e yüklenmiş bulunan ilahi bilgiler bütünü, yani ilahi bir kitaptır. Can, tekil bir kavram olup, çoğulu cin’dir. Yani Kur’an’ın dikkat çektiği cinlerden maksat da, bizzat insanlardır.
Kur’an’ın, cinleri ve insanları iki ayrı yaratık gibi sunmasının hikmeti, insanın, iki ayrı zaman ve iki ayrı mekan diliminde yaşamış veya yaşıyor olmasındandır.
“Allah üçün üçüncüsüdür.” Diyenler elbette kafir olmuşlardır. Oysa yalnız bir tek tanrı vardır, başka tanrı yoktur. Bu dediklerinden vazgeçmezlerse ELBETTE ONLARDAN İNKAR EDENLERE acı bir azap dokunacaktır. Sure:5.Ayet: 73 S.Ateş Çev.
Bu ve buna benzer ayetlerin dikkat çektiği mümin, müslüman, müslüm, Salih v.b. gibi insani iyi sıfatlar, asgari ve azami dereceleri olan sıfatlardır. Diğer bir ifade ile,bu ve buna benzer iyi veya kötü insani sıfatlar , asgari ve azami boyutları olan sıfatlardır. Örneğin: Yukarda verdiğimiz ayetin vurguladığı şekilde, yani Allah ve ahirete inandığı halde, Allah’a ortak koşan bir insan kafir olur, ancak Müslümanlıktan çıkmaz.
Yani cennetin yasaklandığı kafir veya müşriklerden olmaz.Ayetin “onlardan inkar edenlere acı bir azap dokunacaktır” demesinde, bu ince ayrıntı yatmaktadır. Yani acı bir azap dokunacak olan kafirler, Allah veya ahireti inkar eden kafirlerdir.
Ey kitap ehli, niçin hakkı batıla karıştırılıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? Sure: 3.Ayet: 71.S. Ateş .Çev.
Allah ve ahirete inanan hiçbir inanır, bilerek Allah üçün üçüncüsüdür veya İsa Allah’ın oğludur demez. Yani, hiçbir inanır, bilerek herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmaz. Bilmediği, idrak edemediği veya aldığı yanlış telkinler sonucu Allah’a ortak koşar veya yanlış bir inanca sahip olur. Bize göre: Bilgisizlik ve tefekkürsüzlük sonucu Allah’a ortak koşanlar, Allah nezdinde mazurdurlar.
Yani Mahkemei Kübra’da,bilmemek mazeret olarak kabul görmektedir.
Kuran Yahudi ve Hıristiyanların inancını, yani Hz. İsa ve Hz. Üzeyr’in Allah’ın oğlu olduğu iddiasını şiddetle reddetmektedir. Bu şiddetin hikmeti Allah’a oğul veya eş isnat edilmesi değildir, Allah’a ortak koşulmuş olmasıdır, Allah’a ortak koşmakta, sadece Hıristiyan veya Yahudilere özgü bir şey değildir. Bütün inanırların, hatta peygamberler de dahil bütün insanların, yaptığı bir şeydir. Çünkü, Allah’a ortak koşarak inanmak, insani bir zorunluluktur. Yani hiç kimse Allah’a ortak koşmadan iman edemez.
Allah’a ortak koşarak iman etmek, peygamberi bir yoldur, yani Sünnetullah’tır.
Üzerine gece basınca (Hz. İbrahim) bir yıldız gördü;”Budur Rabbim” dedi. Yıldız batınca: “Batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken görünce :”Budur Rabbim” dedi. O da batınca : “Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapan topluluktan olurdum” dedi. Güneşi doğarken görünce: “Budur Rabbim, bu daha büyük!” dedi. O da batınca dedi ki :” Ey kavmim, ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben O’(na) ortak koşanlardan değilim.” Sure: 6.Ayet: 76,77,78,79. S.Ateş Çev.
Yukarda verdiğimiz ayetler, öncelikle,uzun süren yaşamı boyunca,Hz. İbrahim’in izlediği inanç safhalarını sembolize etmektedir. Ayetlerin anlattığı kıssa, ayetlerin zahiri anlamından anlaşıldığı gibi, 24 saatlik bir zaman dilimi değildir. Kıssa, Hz. İbrahim’in bütün ve uzun yaşamı ile ilgili sembolik bir kıssadır.
Bize göre, kıssadan alınması gereken mesaj şudur:
“Dünyaya gelen her insan, fıtraten kendisine üflenmiş ruhun etkisiyle,kendini tanımak, nereden geldiğini bilmek ve varlık sebebini anlamak ister. Bu amaçla, başta ebeveyni olmak üzere çevresindeki insanları (yıldızları), olup bitenleri dikkatle izler ve yakın çevresindeki insanları örnek alarak,bir inanca sahip olur.
İnsanların çoğu, yakın çevresinden etkilenerek edindiği inancını ölünceye dek korur. Ancak bazı insanlarda Hz. İbrahim’in örneğinde olduğu gibi, zaman içinde, çevresinden edindiği inançları sorgular ve daha doğru inançların arayışı içine girer ve bu amaçla dini, tarihi veya siyasi bir lidere (Ay’a) yönelir. Bu kişilerden de bir çoğu, yöneldiği veya örnek aldığı kişi veya değerlere ölünceye kadar takılıp kalır. Ancak bazıları da,gene Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi, bu değerleri de aşarak, Allah’ın bizzat kendisine üflediği fıtrat kitabı (özgür irade) ile varlık kitabına (Güneş’e),yönelirler ve bu vasıta ile ölünceye dek Allah’a yönelmeye çalışırlar. Peygamberler hariç, dünya şartlarında yaşayan hiçbir inanır, Hz. İbrahim gibi halis Müslümanlık düzeyine asla ulaşamaz Ancak öldükten ve Allah’ın affetmesi ile günahlarından arındıktan sonra halis Müslümanlık düzeyine ulaşabilir.
Ayetlerin anlattığı kıssa dikkatle düşünülürse: Hz. İbrahim’in yaratıcısını aramak uğruna, bazı vasıtalara yöneldiği anlaşılıyor. Demek ki, yaratıcıyı bilmek, tanımak, mutlaka bazı vasıtalar ile mümkün olmaktadır. Eğer, Allah’ı, yani hakkı, yani mutlak doğruyu, vasıtasız bilmek veya idrak etmek insanoğlu açısından mümkün olsaydı, Allah, peygamberlere, meleklerden seçtiği elçileri (Cibril, Mikail) indirmezdi.
Ay’ı doğarken görünce : “Budur Rabbim” dedi.O da batınca : “Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapan topluluktan olurdum” dedi…
Kıssanın bu ifadesinden yanlış bir yolda iken de, Hz. İbrahim’in, kendisini doğru bir yolda zannettiği de anlaşılıyor.
Demek ki; insan yanlış bir insanca sahip olsa da doğru yolda olduğunu düşünüyor. Biz, Hz. İbrahim ile ilgili yukarda verdiğimiz kıssa’dan ve Kur’an’ın genelinden şunu anlıyoruz : Allah’a yönelmek veya Allah’a ibadet etmek adına, birtakım varlık veya şahıslara yönelmek, onlara itibar etmek, onları örnek almak, onları sevmek vs. meşrudur. Meşru olmayan onlara takılıp kalmak, onları aşamamaktır. Kur’an’ın Allah’a şirk koşmayı şiddetle kınamasının hikmeti, Allah’a ortak koşan kişinin, Allah’ın itibarına gölge düşüreceğinden veya Allah’a zarar vereceğinden değildir. Kişinin, kendisinin, çevresinin, dolayısıyla insanlığın gelişmesine engel olacağındandır.
Çünkü, Allah’ın asıl muradı, insanın, insanlığın kendisini aşmasıdır. Bundan dolayı, Allah, kendisi ile kullarının arasına hiç kimsenin, hiçbir şeyin veya hiçbir değerin girmesini istememektedir.
Allah, kendisine ortak koşulmasını, bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da gerçekten büyük bir günah işlemiştir. 4. Sure: Ayet: 48 . S. Ateş Çev.
Yukarda verdiğimiz ayet ve benzeri ayetlerin dikkat çektiği ortak koşma şekli, daha önce açıkladığımız gibi, Allah ve ahireti inkar etmek şeklindedir. Bundan dolayı, Kur’an, müşrikleri, diğer inanç gruplarından ayırmaktır.
İnananlar, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Müşrikler… Allah kıyamet günü bunlar arasında hükmünü verecektir. Şüphesiz Allah, her şeye şahitti 22. Sure : Ayet :17
Ayetten, müşriklerin, ayrı bir inanç grubu olduğu açıkça anlaşılıyor. Demek ki, Allah’ın cenneti yasakladığı veya Allah’ın Allah’ın bağışlamayacağı kişiler, Yahudi ve Hıristiyanlar gibi, Allah’a ortak koşarak, Allah’a ve ahirete inanan kişiler değil, Allah ve ahireti inkar ederek, Allah’a ortak koşan kişilerdir.
Kur’an’ın, cennetin yasaklandığını bildirdiği müşriklerin, Yahudi ve Hıristiyan gibi inanç gruplarından ayrı bir inanç grubu olduğunun en somut kanıtı, Kur’an’ın müşriklerle evlenmeyi kesinlikle yasaklaması,buna mukabil, Yahudi ve Hıristiyanlarla evlenmeye izin vermesidir.
İnanmayan müşrik kadınlarla evlenmeyin… İnanmayan müşrik erkeklerle de evlenmeyin.. Sure: 2.Ayet :221
Ayetin dikkat çektiği inanmaktan maksat: Daha önce açıkladığımız gibi, sadece Allah’a ve ahirete inanmaktır. Bu durumda, herhangi bir Müslümanın, Allah ve ahirete inanan veya Allah ve ahirete inandığını söyleyen,herhangi bir insanla evlenebileceği anlaşılmaktadır.
Bugün size temiz yiyecekler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemeği, size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. İnanan Muhsin kadınlar ile, sizden önce kendilerine kitap verilen Muhsin kadınlarda, ücretlerini (boşanma teminatlarını) verdiğiniz taktirde size helaldir. Ancak kocalarını aldatmamak şartıyla .Kim inanmayı kabul etmezse, onun amelleri boşa çıkmıştır ve o ahirette kaybedenlerdendir. 5.Sure :Ayet :5
Ayetin dikkat çektiği kitap verilenlerden maksat : Öncelikle, Hıristiyan ve Yahudi toplumlarıdır. Ayet dikkatlice düşünülürse:Kur”an açısından, Müslüman bir kadınla evlenmekle, Yahudi veya Hıristiyan bir kadınla evlenmek arasında, hiçbir farkın olmadığı anlaşılmaktadır.
Demek ki; Kur’an’ın dikkat çektiği müşriklerle, Yahudi ve Hıristiyanlar,apayrı kişilerdir,ki Kur’an bu kişilerle evlenmeye izin vermektedir. Diğer bir ifade ile: Demek ki, Kur’an Allah ve ahiret inancına sahip toplumlar arasında hiçbir ayırım yapmamaktadır. Eğer, Kur’an bu toplumlar arasında bir ayırım gözetseydi, bunlar arasında,bize göre,evlenmeye kesinlikle izin vermezdi. Çünkü, toplumların temelini aile kurumu oluşturmaktadır. Demek ki, Kur’an bu farklı toplum fertlerinin birbirleriyle evlenerek kaynaşmasını hedeflemektedir.
“Kim inanmayı kabul etmezse, onun amelleri boşa çıkmıştır ve o ahirette kaybedenlerdendir.”
Ayetin yukarda verdiğimiz son bölümünün vurguladığı inanmaktan maksat, daha önce açıkladığımız gibi Allah ve ahiret inancıdır. Ayetin bu ifadesinden de, ayete konu olan tarafların inananlar, yani Müslümanlar olduğu da anlaşılmaktadır.
Kur’an’ın dikkat çektiği ve üzerinde önemle durduğu inanmaktan ya da iman etmekten maksadın esas itibariyle Allah ve ahirete inanmak olduğu ve Kur’an’ın insanları , Allah ve ahirete inananlar ve inanmayanlar diye, iki genel gruba ayırdığı anlaşılmaktadır . Bu tespitimizi, aşağıda vereceğimiz ayette, değişik bir açıdan vurgulamaktadır.
Onlara: “İNSANLARIN inandıkları gibi siz de inanın” dense, “O beyinsizlerin inandığı gibi inanır mıyız?” derler. İyi bilin ki, asıl beyinsizler kendileridir.; fakat bilmezler. Sure: 2.Ayet :13
Ayetin dikkat çektiği inanmaktan maksat, sadece Allah ve ahiret inancıdır. Ayetin dikkat çektiği insanlardan maksat, hangi inanç grubuna mensup olursa olsun, Allah ve ahiret inancına sahip tüm insanlardır. Ayetten, insanlığın büyük çoğunluğunun, bilinçli veya bilinçsiz, Allah ve ahirete inandığı, yani İslam olduğu da anlaşılmaktadır.
İSLAM VE İMANIN DERECELERİ
Araplar :” inandık” dediler. De ki: İnanmadınız, fakat, İslam olduk deyin. (Çünkü), henüz iman kalplerinize girmedi…49.Sure:Ayet :14
Yukarda verdiğimiz ayet, imanın veya Müslümanlığın derece derece olduğunu veciz bir şekilde vurgulamaktadır. Çünkü, Allah ve ahirete inanmak veya Allah ve ahireti inkar etmek, bir anlık bir olay değildir. Allah ve ahirete inanmak veya Allah ve ahireti inkar etmek, belli bir zaman ve belli bir tefekkür işidir.
Kişi, gerek inanmak için, gerek inkar etmek için, sormak, araştırmak, sorgulamak, uzun uzun düşünmek,kısaca; büyük bir çaba sarfetmek zorunda kalır. Bundan dolayı da inanmak veya inkar etmek için, uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Yukarda verdiğimiz ayet, işte bu olayı vurgulamaktadır. Başka bir ifade ile, yukarda verdiğimiz ayet, daha önce açıkladığımız, Hz. İbrahimle ilgili kıssa’nın sembolize ettiği olayı, yani imana ve imanın aşamalarına dikkat çekmektedir.
Benim düşünceme göre: İnanmak da, inkar etmek de bir süreçtir. Söz konusu süreçler, ayetin dikkat çektiği gibi,peşin bir kabulle başlar ve tedricen tedricen kalplere inerek yerleşir. İmanın en asgarisi, Allah. ve ahiretin varlığını kabul etmektir. İmanın en azamisi; peygamberlere özgü bir imandır ve o da sınırsız değildir. Sınırsız iman sahibi veya sınırsız mümin sadece Allah’tır.
O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur. Padişahtır, mukaddestir, selamdır, MÜMİN’dir. 59. Sure:Ayet :23
İmanın derece derece olduğuna ve imanın derecelerine dikkat çeken bir ayette, aşağıda vereceğimiz bir ayet ve benzeri ayetlerdir.
Ogün tartı tam doğrudur. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır. Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da ayetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır. 7. Sure :Ayet: 8,9 . S.Ateş Çev.
Ayetlerden, kişilerin iman veya amellerinin belli bir ölçü ile hesaplanacağı, dolayısıyla iman veya amellerin çok çeşitli ölçülerde olacağı veya olduğu, açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda da, Allah ve ahirete inanan her insanın yaptığı iyi işlerden, yaptığı kötü işlerin çıkartılacağı, yaptığı iyi işler, yaptığı kötü işlerden fazla ise , Allah’ın gazabından kurtulacağı anlaşılmaktadır.
Demek ki, peygamberlerinin Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden Yahudi ve Hıristiyanlar, Allah’a ortaklar koştukları için kötü bir iş yapmaktadırlar. Ancak, aynı insanlar Allah’ın rızasını kazanmak için, birçok iyi işler de yapmaktadırlar. Bundan dolayı da, Kuran söz konusu inanç grupları ile iman veya inanış tartışması yapılmamasına dikkat çekmektedir.
…Bizim eylemlerimiz bize, sizin eylemleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda bir tartışma nedeni yoktur. Allah aramızı bulur, dönüş O’nadır. 42.Sure . Ayet: 95. S.Ateş Çev.
Aşağıda vereceğimiz ayette : Din tartışmalarını açıkça yasaklamaktadır. Dinde zorlama yoktur… 2.Sure : Ayet :256 . S.Ateş Çev.
Ayetin dikkat çektiği dinden maksat : Her türlü inanç veya düşüncelerdir. Söz konusu düşünceler, ister metafizik konularıyla ilgili olsun, ister soysal, siyasi veya kültürel konularla ilgili olsun fark etmez. Çünkü, din bir düşünce, anlayış veya yaşam biçimidir ve hiç kimse, hiç kimseye, hiçbir toplum, hiçbir topluma kendi düşüncesini veya kendi yaşam biçimini dayatamaz, dayatmamalıdır.
Ayetin dikkat çektiği zorlama, yasal, siyasi veya cebri baskıları içerdiği gibi, töresel veya psikolojik baskıları da içermektedir. Yahudi ve Hıristiyanların da Müslüman olduğuna dikkat çeken en önemli ayetlerden biri de aşağıda vereceğimiz ayet ve benzeri onlarca ayettir.
Sana kitabı gerçek ile kendinden öncekini doğrulayıcı olarak indirdi, Tevrat ve İncil’i de indirmişti. 3.Sure : Ayet : 3 .S.Ateş Çev.
Eğer, Kur’an, Yahudi ve Hıristiyan inancına mensup insanları Müslüman saymasaydı, kendinden önce indirilmiş olan kitapları, yani Tevrat ve İncil’i doğrulamazdı.
Bu ve buna benzer ayetlerden, yanlış bir inanca sahip olsalar’da, Yahudi ve Hıristiyanların da esas itibariyle Müslüman oldukları anlaşılmaktadır.
Dikkat edilirse; Kur’an, kendinden önceki kitapları doğrulamakla, kitaplar, yani inanç grupları arasında bir ayırım yapmamaktadır.Tıpkı,ibadetheneler arasında bir ayırım yapmadığı gibi.
HIRİSTİYAN VE YAHUDİLERİN VELİ EDİNİLMESİ
Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veliler edinmeyin ! Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları veli yaparsa, o onlardandır. Şüphesiz Allah, zalim toplumu doğru yola iletmez. Maide :5/51. S.Ateş Çev.
Temelde aynı inanç veya akide birliğine sahip kişileri, daha açık bir ifade ile: Temelde aynı Allah tasavvuruna sahip kişiler, birbirlerinin velisidirler.
Yahudiler: “Uzeyr, Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlarda : “Mesih, Allah’ın oğludur” dediler… Maide : 9/30
Yahudi ve Hıristiyanlar da aynı Allah tasavvuruna sahip oldukları için, ayet onların birbirlerinin velisi olduğuna dikkat çekiyor.
Çünkü, her iki inanç grubu da Allah’ı çocuk veya evlat edinen bir varlık olarak tasavvur ediyor. Kur’an böyle bir Allah tasavvurunu şiddetle reddettiği için de, inananlara yani Allah’ı şanına yaraşır bir şekilde tasavvur edenlere, Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin diyor. Yani, Kur’an Allah hakkında, Yahudi ve Hıristiyan inançlarının örnek alınmamasını vurguluyor.
Soysal, siyasi veya insani ilişkilerde onlardan yararlanılmasına veya onların örnek alınmasına herhangi bir tahdit getirmiyor.
Sen onların, kendi dinlerine (millet) uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden razı olmazlar. “Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur” de… Bakara:2/120 . S.Ateş Çev.
Mütercimin “din” olarak tercüme ettiği kelimenin orijinali “millet’tir”. Kur’an dan incelendiğinde, “millet” kelimesinin, din kelimesinden farklı bir anlam ifade ettiği anlaşılıyor.
Şöyle ki: Din kelimesi, en geniş anlamıyla yaşam veya inanç şekillerini vurgularken, millet kelimesi, en dar anlamıyla ve yalnız inanç şekillerini vurgulamaktadır. Bu durumda: ayet, Yahudi ve Hıristiyanların, yanlış inanç biçimlerine(mezheplerine) dikkat çekerek, onlar gibi inanılmamasını vurgulamaktadır .
Yani, yukarda verdiğimiz ayet, bir önce verdiğimiz ayetin vurguladığı şeyi, değişik bir açıdan vurgulamaktadır.
Kur’an’da Yahudi ve Hıristiyanları kınayan, tenkit eden bu ve buna benzer ayetlerin olması, Yahudi ve Hıristiyanların Müslüman olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü: Kur’an, peygamberler de dahil, yanlış yapan, yanlış inanan herkesi tenkit eder.
Surat astı ve döndü; kör geldi diye. Ne bilirsin belki o arınacak? Yahut öğüt dinleyecek de öğüt, kendisine yarayacak. Kendisini zengin görüp tenezzül etmeyene gelince ; sen ona yöneliyorsun.Onun arınmasından sana ne?fakat koşarak sana gelen, saygılı olarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır (olmaz böyle şey) o (ayetler) bir hatırlatmadır. Abese:80/1-11
Bizzat kendisinin görevlendirdiği elçisini (Hz. Muhammed) bile tenkit den Allah, kendisine bariz bir şekilde ortaklar isnat eden, beyinsiz inanırları tenkit etmesinden, daha tabii ne olabilir ki ?
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Kur’anın söz konusu ettiği Yahudi ve Hıristiyanlar, sadece, Yahudi ve Hıristiyan olarak bilinen inanırlar değildir. Sünni, şii, alevi vs. olarak bilinen, ancak Yahudi veya Hıristiyan olan milyonlarca inanır da vardır.
Çünkü: Kur’an’ın tanıttığı Yahudilik ve Hıristiyanlık birer ırk değil, birer sıfattır. Allah’a ortaklar koşarak inananlara özgü bir sıfattır. Allah’a oğullar isnat ederek, veya Allah’ı mürşitlerinin süretine sokarak inanan, tefekkürden yoksun beyinsiz insanlara özgü, bir sıfattır. Ancak, bu tür sıfatlara haiz inanırlar da müslümandır. Çünkü, daha öncede belirttiğimiz gibi, Müslümanlık derece derecedir.
Müslümanlığın en asgari derecesi :Allah ve ahiretin varlığını, bilinçli veya bilinçsiz kabul etmektir.
Müslümanlığın en üst derecesi ise :Hz. İbrahim gibi halis bir şekilde Allah’a iman etmektir.
Sonra sana: “Allah’ı birleyerek İbrahim’in yoluna uy; o, ortak koşanlardan değildi” diye vahyettik. Nahl: 16/123.S.Ateş .Çev.
Kafir ve müşrikliğin en asgari derecesi ise : Herhangi bir şekilde Allah’a ortak koşmak veya Allah’a nankörlük yapmaktır.
Kafir ve müşrikliğin en azami derecesi ise: Bilinçli olarak, Allah ve ahireti inkar etmektir.
KİTAP EHLİ KİMLERDİR?
…Eğer kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlarda var, ama çokları yoldan çıkmışlardır. Ali İmran 3/110.S.Ateş Çev.
Bazı ayetlerin söz konusu ettiği kitap ehli kişiler zannedildiği ve iddia edildiği gibi, sadece Yahudi ve Hıristiyan inancına mensup kişiler değildir.
Mütercimin “kitap ehli” diye tercüme ettiği kavramın, orijinali, adı üzerine “Ehli kitaptır.” Yani, kitabından sorumlu ehil tüm insanlardır.Çünkü, ehil olmayan insanlar, kitaptan ve kitaplarından sorumlu değillerdir. Örneğin:Kör, topal, hasta gibi fiziksel özürlüler, rüşt yaşına ermemiş çocuk veya gençler ile yoksulluk sınırının altında yaşayan çok fakirler kitap ehli değildir. Ancak, rüşt yaşına ermiş, asgari düzeyde ekonomik özgürlüğü olan sağlıklı her insan, dini, ırkı, mezhebi ne olursa olsun ehil kitaptır. Başka bir ifade ile : Ehil insandır ve kitabından sorumludur.
Bundan dolayıdır ki: Kur’an, bazen ehil olan İsevilere, bazen ehil olan Musevilere, bazen ehil olan Muhammedilere, bazen de ehil olan tüm insanlara “Ey Ehli Kitap” diye hitap eder.
Örneğin: Konu başında verdiğimiz ayet, ehil olan tüm insanlara dikkat çekmektedir. Ayetin dikkat çektiği kitap, biri mikro, biri makro olmak üzere, iki ayrı kitaptır.
Mikro kitap; daha önce açıkladığımız gibi, her insana anne rahminde üflenmiş olan ruh’tur. Makro kitap: Gene, daha önce açıkladığımız gibi, bizzat varlık ve yaşam alemidir. Varlık alemindeki her şey, varlık kitabının ayetlerindendir. Bu durumda, yazılı kur’an ve yazılı, çizili tüm eserlerin, varlık kitabının ayetlerinden olduğu da anlaşılmaktadır.
Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi; yazılı eserler ve umumun gözlemleyemediği birçok şey (fizik kanunları v.s.) Kur’an’ın dikkat ettiği “açık ayetler”den değildir. Bize göre: kitap ehli kişiler, öncelikle Allah’ın açık ayetlerini okumakla yükümlü iseler de, imkanları nispetinde açık olmayan ayetleri de okumak, bilmek, bilmeye çalışmak mecburiyetindedirler. Çünkü; geçmiş, gelecek ve günümüz insanlığının vebalinden, sadece kitap ehli insanlar sorumlu tutulacaklardır.
Ayetin, kitap ehli insanlara atfen, “Onlardan inananlarda var, ama çokları yoldan çıkmışlar”dır demesinden, Kur’an’ın, kitap ehli insanları, inanan ve inanmayanlar diye iki gruba ayırdığı da anlaşılıyor. Yani, kitap ehli kavramının, dini bir sıfat olmayıp, yukarda açıkladığımız gibi öncelikle ehil kişileri vurgulayan özel bir insani sıfat olduğu anlaşılıyor.
ZİKİR EHLİ KİMLERDİR?
Biz senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Sorun, zikir ehline eğer bilmiyorsanız. Nahl Suresi. 16/43 S.Ateş Çev.
Yukarda verdiğimiz ayet ve benzeri ayetlerin söz konusu ettiği zikir ehli, mikro da bizzat peygamberlerdir. Makro da ise, Allah ve ahirete inanan, dolayısıyla Allah ve ahireti hatırlayan, hatırlatan tüm ehil insanlardır. Zaten, zikir kelimesinin Kur’anda ihtiva ettiği anlam, hatırlamak, anmak, hatırlatmak, ve düşünmek anlamlarıdır. Zikir ehli kavramı, diğer insani sıfatlar gibi bir sıfat olup, asgari ve azami dereceleri olan bir sıfattır. İnanan her ehil kişi veya inanan her ehil insan, yani inanan her kitap ehli, aynı zamanda zikir ehlidir. Zaten, zikir ehli kavramı ile, kitap ehli kavramı, birbirinin benzeri kavramlardır.
Ancak, kavramlar , tıpatıp birbirinin benzeri değillerdir. Şöyle ki: Kur’an, kitap ehli kavramını, inanan, inanmayan her ehil insanı vurgulamak için kullanır, ancak zikir ehli kavramını, yalnız inanan ehil insanları vurgulamak için kullanır.
İslam müfessirleri bu ve buna benzer ayetlerin dikkat çektiği zikir ehlinin kimler olduklarını teşhis edememişlerdir. Bundan dolayı da ayetlerle ilgili, çok tutarsız yorumlar yapmışlardır. Örneğin; Söz konusu müfessirlere göre,zikir ehlinden maksat din adamlarıdır ve din konusunda aydınlanmak isteyenler, din adamlarına baş vurmalıdır. Söz konusu müfessirlere, yani söz konusu din adamlarına göre bu kural, söz konusu ayetlerin ilk muhatabı, yani Hz. Muhammed için de geçerlidir.
Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önce kitabı okuyanlara sor. Andolsun, sana Rabbinden hak geldi, sakın kuşkulananlardan olma. Sure:10/94 S.Ateş Çev.
Yukarıda verdiğimiz ayetin de vurguladığı gibi, Hz. Muhammed kendisine indirilen vahiylerden zaman zaman kuşkulanıyor, aldığı bilgilerden emin olma ihtiyacını hissediyordu. Yine aynı ayetten anlaşılacağı üzere, bu gibi durumlarda, Allah Hz. Muhammed’e kendinden önce kitabı okuyanlara, yani kendisinden önce gönderilen zikir ehline sormasını bildiriyordu. Din adamlarına veya rivayetlerine göre, bu gibi durumlarda Hz. Muhammed, Medine’deki Yahudi ve Hıristiyan din adamlarına başvurup, kendisine gelen bilgilerin vahiy olup, olmadığını soruyordu. , Bize göre: Sözüm ona din adamı veya dini rivayetlerin bu anlayışı, eğer Hz. Muhammed veya Kur’an ile dalga geçmek için uydurulmamışsa, kesinlikle yanlıştır ve biz, böyle bir anlayıştan Allah’a sığınırız.
Çünkü:1. Peygambere bile rehberlik edecek kadar bilgili ve ferasetli din adamlarının bulunduğu bir topluma, peygamber göndermeye, ne gerek kalmazdı?
2.Madem ki, Hz. Muhammed dönemi Yahudi ve Hıristiyan din adamları o kadar bilgili ve o kadar ferasetli idi, neden Allah onlardan birini değil de, bir ümmi olan Hz. Muhammed’i elçilikle görevlendirdi?
Ayrıca: Kendisinden önce gönderilmiş tüm elçilerden bilgi alma ve iştişare yapma imkanına sahip, bir peygambere, Allah, neden din adamlarına sor desin?
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor : Rahmandan başka tapılacak tanrılar yapmış mıyız? Zuhruf Suresi :43/42. S.Ateş Çev.
Yukarıda verdiğimiz ayetin dikkat çektiği Hz. Muhammed’den önce yeryüzüne gönderilmiş olan diğer peygamberlerdir. Konu başında verdiğimiz ayet ve benzeri ayetlerin sözünü ettiği zikir ehlinden maksat’ta gene söz konusu peygamberlerdir. Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, zikir ehli, mikro veya en ideal anlamıyla peygamberlerdir.
Açık kanıtları ve kitapları. SANA DA O ZİKRİ İNDİRDİK Kİ kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar. Nahl Suresi:16/44.S..Ateş Çev.
Yukarıda verdiğimiz ayet, Hz. Muhammed’in, aynı zamanda, bir zikir ehli de olduğunu vurgulamıyor mu? Bu durumda, bir zikir ehline, yani bir peygambere, bir din adamı ne verebilirdi ki? Zaten; ayetlerin dikkat çektiği ve Hz. Muhammed’e sor dediği zikir ehli, aşağıdaki ayetlerin dikkat çektiği ve Hz. Muhammed’den önce gönderilen diğer peygamberlerdir.
Andolsun o sıra sıra dizilenlere. Bağırıp sürenlere. Zikir okuyanlara. Ki tanrınız birdir. Saffat Suresi:37/1,2,3,4.S.Ateş Çev.
Kur’an’ın Hz. Muhammed’e, “Eğer sen, sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önce kitabı okuyanlara sor” dediği kişiler, yukarda verdiğimiz ayetlerin dikkat çektiği kişilerdir. Yani, Hz. Muhammed’den önce gönderilmiş, o esnada ve şu anda, Allah katında , yani Allah’ın razı olduğu tüm müminlerin bulunduğu cennetteki peygamberlerdir.
Mutlu kılınanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Bu, kesintisiz bir vergidir! Hud Suresi :11/108.S.Ateş Çev.
Kur’an’ın sözünü,sık sık ettiği Allah’ın katı yukarıda verdiğimiz ayetin dikkat çektiği cennettir.
Ayetin;”Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır” demesinden, söz konusu cennetin, şu anda var ve faaliyette olduğunu vurgulamaktadır, Halbu ki, din adamları cennetin kıyametten sonra kurulacağını zannetmektedirler. Ayrıca, ayetin “bu kesintisiz bir vergidir” demesinden de, hak eden müminlerin, hemen ölüm sonrası, söz konusu cennete gideceği, kıyamete kadar beklemeyeceği de anlaşılmaktadır. Ayetin, “Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun” demesinden de, söz konusu cennetin ebedi cennet olmadığı, ebedi cennetin kıyametten sonra kurulacağı ve söz konusu cennettekilerin, bilahare ebedi cennete taşınacağı anlaşılmaktadır.
Söz konusu cennetin nerede olduğuna gelince :
Bizim ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya; işte onlara gök kapıları açılmayacak ve deve, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir!İşte suçluları böyle cezalandırırız. Araf Suresi :7/40 . S.Ateş çev.
Ayetten: Ölen herkesin göğe döneceği ve söz konusu cennetin de gökte olduğu anlaşılmaktadır.
Ayetin vurguladığı kapı, gökteki söz konusu cennetin kapısı olup, inanan ve hak eden ölülere derhal açılacaktır.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Kur’an’ın dikkat çektiği ve sıkıştıklarında, peygamberlere sorun dediği zikir ehli, gökteki peygamberlerdir.
Yani yerde görevli bir peygamber, gökteki diğer peygamberlerle yardımlaşabiliyordu. Aşağıda vereceğimiz ve din adamlarının hiçbir anlam veremediği ayette bu olayı vurgulamaktadır.
Allah, peygamberlerden şöyle bir söz almıştı:”Bakın, size Kitap ve hikmet verdim; şimdi yanınızda bulunan (Kitap)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdı mı üzerinize aldınız mı?” demişti. “Kabul ettik!” dediler. O halde tanık olun, ben de sizinle beraber tanık olanlardanım.” dedi. Ali İmran Suresi: 3/81.S.Ateş Çev.
Konu başında verdiğimiz zikir ehli ile ilgili ayete sıradan inanırlarda muhataptırlar. Ancak peygambere veya peygamberlere doğrudan muhatap olmamış inanırlar,vahyi ilk ağızdan öğrenme imkanından yoksundurlar. Bundan dolayı tüm inanırlar ilahi bilgileri yanlış öğrenmek gibi, bir handikapla karşı karşıya’dırlar. Ancak, içinde Allah ve ahiret inancını barındıran tüm inançlar,yanlışta olsa meşrudurlar ve bu tür inanç sahipleri de Müslümandırlar.
Kur’an’ın ve konu başında verdiğimiz ayetin söz konusu ettiği zikir ehli, özelde, Kur’an’da,bizzat adı geçen peygamberlerdir, genelde, Allah ve ahirete inanan tüm inanırlardır. Ayetten ve Kur’an’dan benim anladığıma göre : Allah Peygamberlere, tereddüte düştükleri konularda, başta Hz. Cibril olmak üzere, kendilerinden önce peygamberlikle görevlendirilmiş, diğer peygamberlere danışmalarını önermektedir, sıradan Müslümanlara ise, bilgili olduklarına inandıkları veya bilgilerine itibar ettikleri diğer Müslümanlara veya dini kaynaklara başvurmalarını önermektedir. Şahsen ben, tereddüte düştüğüm konularda, bizzat Kur’an’a ve bilhassa Kur’an’daki peygamber kıssalarına başvurmaktayım.
İnanırlar, doğdukları ailelerin, yaşadıkları çevrelerin din veya mezheplerini, doğal olarak kanıksayarak, belli bir inanca sahip oluyorlar ve sahiplendikleri inançlarını, istisnalar hariç, asla değiştirmiyor, değiştiremiyorlar. Bundan dolayı, toplum veya şahıslar, sahip oldukları inançların doğruluk derecesi ile orantılı, dünya yaşamlarında mutlu olabiliyorlar ya da ideal Müslümanlık derecesine yaklaşabiliyorlar.
Bize göre:Türkiye ve İslam dünyasında yaşayan inanırlar, oldukça huzursuzdurlar. Çünkü, inançlarını edindikleri kişi veya kaynakların inançları, ideal Müslümanlık inancından, oldukça uzaktırlar. Çünkü, İslam dünyasına hakim inançların felsefesini, dini hassasiyetler değil, politik hassasiyetler oluşturmaktadır.
Yazarı: Naci Çelik
|