Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

EL-BEYT-EL-ATİQ = CENNET

22/28-29 VE 32-33: 

28: Kendilerine sağlayacağı faydaları görsünler. Allah’ın kendilerine rızk olarak belirlediği hayvanlar üzerine adını ansınlar (Bunları Allah’ın verdiğini unutmasınlar ve sırf O’nun namına kessinler) – ondan yiyin ve fakiri yoksulu doyurun! -

29: Sonra kirlerini gidersinler, Allah’a yapmayı va’d ettiklerini yerine getirsinler ve El-Beyt-el- Atiq’i / hiçbir esaretin, boyunduruğun olmadığı özgür cennetini / bahçesini özgürce dolaşsınlar.

32: İşte böyle, kim Allah’ın öğretilerini (Din’ini) yüceltirse bilinsin ki bu, kalplerin Allah’a olan bağlılığının göstergesidir.

33: Onlarda (Allah’ın öğretilerinde) sizin için belirlenmiş / adı konmuş süreye kadar ( ölünceye kadar) yararlar vardır. Sonra onların varacağı (götüreceği yer ) özgürlüğün evi / cennettir.  

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

oruç allahın emri tutmamız gereken bir ölçüdür 2/183 tüm iman edenleri ilgilendiren bir koruma bir tutmadır bizden öncekilere yazıldığı,farz kılındığı isabet ettiği ğibi 2/184 tede sayılı günlerdedir sizden herkim hasta veyayolculuk anında tutamadığını başka günlerde tamamlasın veya bir miskine fidye söz konusu bilirsek tutmamız gerekenleri bu bizim için daha hayırlıdır sıyam<oruç< bütünlüğünde incelendiğinde geleneksel orucun olmadığı anlaşılıyor 2/185tede yakan,kavuran,birsıcaklık evre ay söz konusu şimdi sizden herkim bu kavuran yakan inanç bozukluğunda bu kurana şahit olursa içinde bulunan emir ve yasakları baştanbaşa tutsun gereğini yerine getirsin hasta veya  yolculuktaki tutulması gerekleri yapılması gerekenleri sizler araştırırsanız memnun olurum çünki rabbimiz biz inananlara kolaylık diler zorluk dilemez zaten taşıyamayacağımız yükü yüklemediğini açıklıyor bu ölçülerin dışına çıkarsak hata sonucu veya kızgınlık anında istemeden yapmış olduğumuz davranışları vereceğim ayet numaralarında bize tam olarak açıklıyor bunun dışında daha detaylı çalışmalarda sizler yaparsanız sevinirim

1-adam öldürmeyle ilgili tutmamız gerekenler - 2/178 - 4/92 - 2/217 - 2/194 -  5/45 - 4/93 kıtalen kelimesini arapça olarak kuran bütünlüğünde incelediğiniz zaman tam anlamıyla yapılması gerekenleri rabbimiz açık bir şekilde bizlere bildirmektedir

2-evlilik hsusunda - 58/1,2,3,4 ve 33/4 - 2/187

3-bilerek ve isteyerek yapmış olduğumuz yeminlerden dolayı tutmamız gerekenler -2/225-5/89

4-hac döneminde tutmamız gerekenler -22/26,27,28,29,30,31,32,33-2/196,197

5-av hayvanlarının üreme dönemlerinde tutmamız gerekenler -5/95,96

6-meryemin orucu 19/26- anlatılması söylenmesi uygun olmayan ve insanların anlamayacağı bazı durumlar için söylenmemesi gereken tutum ve duruştur

Moderatör Notu : Lütfen gereksiz başlık açmayınız. İletiniz bu başlık altına taşınmıştır.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Hac 28: Kendilerine sağlayacağı faydaları görsünler. Allah’ın kendilerine rızk olarak belirlediği hayvanlar üzerine adını ansınlar (Bunları Allah’ın verdiğini unutmasınlar ve sırf O’nun namına kessinler) – ondan yiyin ve fakiri yoksulu doyurun!

Bu, lafzî bir çeviri ve ASLI GİBİDİR ilkesine bağlı, güzel bir çeviri olurdu eğer parantez içi müdahale olmasaydı. Kendi sözlerinizi parantez içine almak suretiyle ilahî değil beşeri diye sunmuş olmanız sizi sorumsuz yapmaz. Yine de sorumlusunuz çünkü Arapçaya vakıf olmayan ve o yüzden Arapça metni inceleyemiyenler sizin bu parantez içindeki ifadenizi Allah'ın sözü sanıyorlar.

Ayrıca sırf O'nun namına yanlış anlaşılabilecek bir ifade. Benim koyunumu birisi benim namıma yani bana vekaleten ama Allah'ın adını anarak pek alâ kesebilir. Bunda hiç bir sakınca yok. Ama siz sırf kelimesini kullanarak onu sakıncalı ilan ediyor gibisiniz.

Özetle insanları Kuran ile aldatıyorsunuz. Ve şu sorunun muhatabısınız:

Neden ilahî sözü İlah’a bırakıp beşerî yorumunuzu mealden başka bir yerde, örneğin bir YORUM BÖLÜMÜ açarak orada, yorum olduğunu göstere göstere yapmıyorsunuz? Bu ne cesaretidir; neden haddinizi aşıyorsunuz?

*

Hac 29: Sonra kirlerini gidersinler, Allah’a yapmayı va’d ettiklerini yerine getirsinler ve El-Beyt-el- Atiq’i / hiçbir esaretin, boyunduruğun olmadığı özgür cennetini / bahçesini özgürce dolaşsınlar.

Altı çizik ilave tamamen uydurmadır; Allah’a ait değil. Kardeşim, "gayb"daki cennete böyle düzen verme hevanıza bir dur deyin de siz, elinizden geldiğince, görünürdeki kendi dünyanızı düzenleyin. Cennetin düzenlenmesi Allah'ın işi. O, işini Kendisi yapar; siz kendi işinize bakın.  

Fesubhanallah.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

"EL-BEYTİ’L-ATÎK lafzen “o kadim ev”dir. Değerli haktansapmaz hocamız önce bunu kabul edecek ki onu “cennet”e yorma hakkı doğsun." (hasakçay)

Değerli Hasakçay Üstadımız ! Kadim... neden "o kadim"?

"HÂZÂ İFKUN QADİM" : Bu eski bir yakıştırmadır. (46/11)

"TALLHİ İNNEKE LEFİ DALÂLİKE-L-QADİM : Vallahi sen eski şaşkınlığınlasın."(12/95)

Sevgili Hasakçay Üstadım, hep lafzî mana diyorsun ya, buyur sana lafzî mana.

ATEQA-YA'TİQU-ATQAN VE ITQAN VE ATÂQAN VE ATÂQATEN : EL'ABDU XARACE MİN- ERRİQQİ VE-L-UBÛDİYYETİ FE HUVE ATîQ.

Çevirelim bakalım : Köle esaretten ve kölelikten çıktı / kurtuldu,   artık o özgürdür.  

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

BEYT’İN GÜVENİRLİĞİ:

3/96: Doğrusu insanlara (ma'bed olarak) ilk kurulan ev, Mekke'de olandır. Alemlere uğur, bereket ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur. *

3/97: Onda açık açık deliller, İbrahim'in Makamı vardır. Ona giren, güvene erer. Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev'e gi(dip haccet)mesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse şüphesiz Allah, bütün alemlerden zengindir.

Hacda Beyti her tavafta, kimi hacıların, köle kıyafetinden mülhem ihram dedikleri dikişsiz hacı elbiselerinin içine sakladıkları cüzdanları /paraları, Kabe soyguncuları tarafından çalındığı bir vakıa. Bu soygun en güvenli evde, en kutsal mekanda, en hayırlı ibadet esnasında yapılmaktadır. Korunan bir mekanda soygun yapılabiliyorsa, ya koruma gücü soyguncularla iş birliği yapıyor ya da soygunculara gücü yetmiyor. Her iki ihtimal de imkan dışıdır. Çünkü güvence veren, asla işbirliğine ihtiyacı olmayan, sonsuz güç sahibi Allah’tır. O halde üçüncü bir ihtimal daha var...  

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhaba haktansapmaz arkadaşım.

*

Ahkaf 11: Bu eski bir yakıştırmadır (HÂZÂ İFKUN QADİM)

Yûsuf 95: Vallahi sen eski şaşkınlığınlasın (TALLHİ İNNEKE LEFİ DALÂLİKE’L-QADİM)

ATEQA-YA'TİQU-ATQAN VE ITQAN VE ATÂQAN VE ATÂQATEN:

EL'ABDU XARACE MİNE’R- RİQQİ VE’L UBÛDİYYETİ FE HUVE ATîQ.

Köle esaretten ve kölelikten çıktı / kurtuldu,  artık o özgürdür.  

Kadim... neden "o kadim"?

Türkçe Sözlük (TDK) anadilimize Arapçadan geçmiş olan KADİM kelimesini eskimiş diye tanımlıyor; ESKİ. Ben kelimenin bu anlamını esas aldım. Senin örnek olarak alıntıladığın Ahkaf 11 ve Yûsuf 95’te de kelime bu anlamda kullanılmış. O halde ikimiz de aynı şeyi söylüyoruz. Verdiğin üçüncü örnek ise Artık o özgürdür: FE HUVE ATÎK. Lütfen bu cümlenin nerde geçtiğini açıklar mısın.

*

Hac 33: Onlarda (Allah’ın öğretilerinde) sizin için belirlenmiş / adı konmuş süreye kadar (ölünceye kadar) yararlar vardır. Sonra onların varacağı (götüreceği yer ) özgürlüğün evi / cennettir.

Parantez içi müdahaleye bir daha dikkat lütfen. Allah’ın sözünü Allah’ın ağzından almaktır bu. Nolur yapma. Allah adı konmuş bir süreye kadar anlamında İLA ECELİN MUSEMMA diyor; sen ona müdahale edip (ölünceye kadar) eklemesini yapıyorsun. Nolur yapma.

Şimdi aynı sûrenin 5. ayetine bakar mısın. Ve dilediğimizi ADI KONMUŞ BİR SÜREYE KADAR rahimlerde tutarız; sonra çocuk olarak çıkarırız… (Ve nukırru fi’l erhâmi ma neşâu İLA ECELİN MUSEMMA summe nuhric ikum tıflen…)

Demek ölünceye kadar olmayabilirmiş; demek (doğuncaya kadar) da olabilir imiş.

Umarım anlıyorsun çünkü çok ciddi bir iddianın sahibisin; kanıtlarının da ciddi olması gerekir. DOĞUNCAYA KADAR anlamına da gelebilen bir ifadeyi ÖLÜNCEYE KADAR diye benlenip rabbena hep banacılık etmen çocukça bir tavır; asla ciddi değil; kanıt hiç değil.   

Şimdi bir de Hac 37’ye bakar mısın. Allah’a onların etleri ve kanları ulaşmaz; takvanız ulaşır. İyi ama güzel kardeşim, sen o hayvanları cennete ulaştırıyorsun yani takvanın Allah katında ödüllendiği yere. Çelişkiyi sahiden görmüyor musun?

Artı, EL-BEYT (26, 27, 28) ve EL-BEYTİ’L-ATÎK (29) kelimelerinin içinde bulunduğu ayetler ardı ardına geliyor ve elbet konu birliği içindeler yani aynı BEYT hakkındalar. Ama senin iddiana göre birisi CENNET hakkında? El insaf.

Bir de özgürlük lafını sıkıştırıyorsun araya. İyi güzel de… 28’de, senin ifadenle, “ondan yiyin ve fakiri yoksulu doyurun!” dendiğine göre cennette fakir yoksul mu var? Karınlarını doyurmak için senin hayvan bağışlamana muhtaç o gariban mı özgür?

Sevgi ile.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Sevgili Hasakçay,sakin olursak daha iyi anlaşırız.

Sözünü ettiğin kiliseye, Allah “Beytim” dememiş. Bu Beyt’in sahibi Allah, onun özelliklerini sayarken bunlardan biri de “güvenli” vasfıdır. “İnsanlar için emndir” derken, geçmiş yada gelecek demeden emninden sözediyor. Allah’ın Kuran’da Beyti için saydığı özellikler,yeryüzündeki bir konut için uygun düşmüyor.

Allah Beyti için şu vasıfları sıralamış:

1-İnsanlar için sığınaktır.

2-İnsanlar için güvendir.

3-Alemler için mübarektir.

4-Alemler için hüda / doğruyu, hakkı gösterendir.

5-İnsanlar için qıyam / ayakta tutan / hayat verendir.

6-İçinde açık ve net ayetler vardır.

7-İçinde İbrahim’in makamı vardır. / İçinde İbrahim oturuyor.

Ayrıca Allah, İbrahim’e beytinin yerini: “Kendisine hiçbir nesneyi ortak yapmamak” olarak göstermiş ve ondan Beytini tertemiz tutmasını istemiştir. Kirleyince / kirletilince süpürüp yıkamasını, silip boyamasını değil. Taharetin Kuranda maddi anlamda temizlik olmadığını erbabı anlar.

Bütün bular, sözünü ettiğim ev için de geçerlidir diye bilirsin. O zaman ben de, bu vasıflar, senin anlayışına göre, bizim Baykan’daki Veysel Karan türbesi içinde aynen geçerlidir, derim. Çünkü türbenin ziyaretçileri Kabe’yi tavaf eder gibi onu tavaf ediyor, ona adaklar adıyor, kurbanlar kesiyor, inançlarına göre de sevap kazanıyorlar.  Kabe’ye nazaran artısı da var; Yapının ortasında demir kafes olarak yapılmış tabandan tavana 5-6 m yüksekliğinde 1.5 m çapında bir kumbarası var; bir veya bir kaç ayda bir Bitlis Vakıflar Bölge Müdürlüğü oradan çuvallarla para götürüyor. Hele Ramazan ve bayramlarda ciro patlaması yapıyor.        

Bir ev içinde oturanı varsa mamurdur, aydınlıktır. Evin aydınlığı, yol göstericiliği evin kendinden olmayıp içinde oturandan ötürüdür. Şayet Allah’ın sözünü ettiği Mekke’deki bu mabetse bu ev, o ev ise, İbrahim’in ölümü ile karanlığa gömülmüştür. Muhammed’le yeniden ışık saçmaya başlamıştır diyorsanız, öyleyse O’ndan sonra ebediyen karanlığa gömüldü derim.

Vallahi, muhterem Hasan Akçay’ın evine aydınlanmak üzere gelen kişi, Hasan Akçay öldükten sonra da o boş eve gelmeye devam ederse havasını alır. Hasan Akçay’a hürmeten evinin etrafında dönmeye başlarsa ona en azından deli derler, en azından..

Aklımızı kullanalım, boş bir yapıtın insana hakkı, doğruyu gösteremeyeceğini akıl edelim artık. Allah’ın evine, girmek isteyen her insan her zaman ve her yerde ona gidebilmeli,girebilmeli sığabilmelidir. Allah nasıl her zaman, her yerde bulunuyorsa, istendiği zaman O’nun evi de orada olabilmelidir.

Hac/33’te “ecelen musemma”ya sen, “hayvanların Kabe’ye varacağı süre” deme hakkını nerden alıyorsun, söyler misin? Bu ve bundan önceki iki ayette  hayvanları çağrıştıracak  bir lafız geçiyor mu?

Şimdi Hac Sure’sinin 32 ve 33. ayetlerini elindeki bir mushaftan Arapça’sından takip et: 32’de “ŞEAİRALLAH”tan sonra bir tane uzatmalı “H” gelecek, işte bu “H” “ŞEAİALLAH”a tazima döner. Bu şeairullah’a tazim, kalplerin takvasından olan tazimdir. 33. ayetten okumaya devam ediyorsun, “LEKUM FİHA MENAFİU”. Buradaki uzatmalı “H” de aynı yere “ŞEAİRALLAH” a dönüyor. Ondan sonra da “MENAFİU”yu okuyorsun. Dört  kelime sonra da “MEHİLLUHA” geliyor. Burada da uzatmalı bir “H” görüyorsunuz. Bu “H”nin mercii de “MENAFİ’”dir. İşte “Allah’ın şeairine /öğretilerine göstereceğiniz tazimin ulaşacağı yer ELBEYTÜLATİQ’dir. Ben Elbet’ül- Atiq’a cennet diyorum, siz de O EV diyorsun. Ben oraya ulaşana Allah’ın şeairi /Dini, ona olan tazim diyorum, sen  hayvanlar diyorsun. İyi anlaşılsın diye de çocuğa anlatır gibi sana anlatıyorum. Benim çocuklaştığım gibi (!)

Şimdi anlata bildim mi benim cennete hayvanları göndermediğimi, senin ise anlamadığın için hayvanları Kabe’ye gönderdiğini. İlgili ayetlerin hiç birinde “o hayvanların varacağı...” manasını ima dahi edecek bir ifade yer almıyor. “mehilluha”daki “Hé” zamirini dört ayet önce geçen “ENÂM”a gönderemezsiniz. Buna kimsenin yetkisi de yoktur. Asıl rablık taslamak bu olsa gerek. Arapça bilmeyişin iletişimde zorluk yaratıyor. Sizin ona “o ev” demeye ne kadar hakkınız varsa benim de ona “cennet” demeye o kadar hakkım vardır.

Sözünü ettiğin “kadim” sözcüğüne gelince, konumuz olan kelime bu değil, “ATİQ” sözcüğüdür. Sen atiqa eski anlamında “kadim” diyorsun. Bense kısaca “özgür” diyorum ve bu söylediğim onun luğat manasıdır.

Muhabbetle.

“ ...FE HUVE ATİQ.” Cümlesini alıntıladığım kaynak:

Luğatın Adı: EL MUNCİD Fİ-L-LUĞATİ VE-L-EDEBİ VE-L-ULUM”

Müellifinin Adı: EL EB LUVİS ME’LUF EL YESU’İ

Bak.: ATEQA  (AYN-TE-QAF) maddesi, sahifa :486.

Abdurrahman ÖZLÜK

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhaba haktansapmaz hocam. Ben sizin ne dediğinizi anlamaya çalıştım ve sanırım yeteri kadar anladım. Ama size meramımı anlatabildiğimden emin değilim.

Örneğin şu sorduğunuza bakın: “ecelen musemma”ya sen, “hayvanların Kabe’ye varacağı süre” deme hakkını nerden alıyorsun, söyler misin?

Demedim. Sizin "ecelen musemma"ya (ölüme kadar) demenize itiraz ettim. Yorumsuz ifade, BELİRLİ BİR SÜREYE KADAR. Ancak buna razı olunduktan sonra siz (ölene kadar) diyebilirisniz, bir başkası (doğana kadar) ve ben,  örneğin, (satana kadar). KÂBE'YE KADAR demedim. Tamam?

Böyle abes bir şeyi niye diyeyim ki? Bir ailenin koyun sürüsü vardır. Götürür Mina'da satar yani (satana kadar) onlardan yararlanmıştır. Sonra, sattığına yani bağışlamadığına göre o hayvanların hiç bir şeyi o ailenin adına Allah'a gitmez. Sevabı bağışlayanadır.  

Bense kısaca “özgür” diyorum ve bu söylediğim onun luğat manasıdır.

Ben lûgatlara LÂ RAYBE FİH payesi verilemiyeceği gibi onlara kolayca yalanlar söyletilebildiğini de uygulamalı olarak öğrendim. Onun için örneğinizi Kuran'dan getirmeliydiniz. Ben öyle yaptım.

BEYTΠdiyen de MESACİDELLAH diyen de aynı Allah. Sözün özü bu. Artı, EVVELE olmanın ona yüklediği bir işlev elbet olacaktır. Daha ötesi ise tevhide aykırı yoz uygulamalar ve onları bahane edenlerin mızmızlığı.

Hoşça kalın.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

"Ben lûgatlara LÂ RAYBE FİH payesi verilemiyeceği gibi onlara kolayca yalanlar söyletilebildiğini de uygulamalı olarak öğrendim. Onun için örneğinizi Kuran'dan getirmenizi bekledim."  Hasakçay.

Ben öyle inanıyorum ki bu sözcükler bir inadın değilse, cehaletin söyletmesidir.  

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

cehaletin söyletmesidir.  Selam.

Ben iletimdeki bazı yazım ve analtım hatalarını düzeltirken siz bu notunuzu düşüyormuşsunuz. İletim şu idi:

Merhaba haktansapmaz hocam. Ben sizin ne dediğinizi anlamaya çalıştım ve sanırım yeteri kadar anladım. Ama size meramımı anlatabildiğimden emin değilim.

Örneğin şu sorduğunuza bakın: “ecelen musemma”ya sen, “hayvanların Kabe’ye varacağı süre” deme hakkını nerden alıyorsun, söyler misin?

Demedim. Sizin "ecelen musemma"ya (ölüme kadar) demenize itiraz ettim. Yorumsuz ifade, BELİRLİ BİR SÜREYE KADAR. Ancak buna razı olunduktan sonra siz (ölene kadar) diyebilirisniz, bir başkası (doğana kadar) ve ben,  örneğin, (satana kadar). KÂBE'YE KADAR demedim. Tamam?

Böyle abes bir şeyi niye diyeyim ki? Bir ailenin koyun sürüsü vardır. Götürür Mina'da satar yani (satana kadar) onlardan yararlanmıştır. Sonra, sattığına yani bağışlamadığına göre o hayvanların hiç bir şeyi o ailenin adına Allah'a gitmez. Sevabı bağışlayanadır.  

Bense kısaca “özgür” diyorum ve bu söylediğim onun luğat manasıdır.

Ben lûgatlara LÂ RAYBE FİH payesi verilemiyeceği gibi onlara kolayca yalanlar söyletilebildiğini de uygulamalı olarak öğrendim. Onun için örneğinizi Kuran'dan getirmeliydiniz. Ben öyle yaptım.

BEYTΠdiyen de MESACİDELLAH diyen de aynı Allah. Sözün özü bu. Artı, EVVELE olmanın ona yüklediği bir işlev elbet olacaktır. Daha ötesi ise tevhide aykırı yoz uygulamalar ve onları bahane edenlerin mızmızlığı.

Hoşça kalın.