HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: BEN HANİF MÜSLÜMAN DEĞİLİM Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

şeyma Yazdı:
[QUOTE=yaksoy]

kardeşim adam ne dediğini biliyomu sanki .yok allaha ahirete inanan herkes cennetlikmişte bitek ateistler yancakmış
al işte sana inkar eden ehli kitabın durumu
"ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, sürekli olarak cehennem ateşindedirler. Onlar halkın en şerlileridir."(98/6)
heralde bunlar allahada ahiretede inanıyorlardır dimi?hani cennetliktiler?

İblis Ateist mi?O da Allaha inanıyor.

Madem bu konu bu kadar tartışılacaktı,aslında tartışmaya bile gerek yok.Naci bey in asılsız iddialarını görüldüğü gibi tek bir sözle,tek bir ayetle dahi çürütebiliyoruz.Bari konu başlığını değiştirseydik."Ben Hanif Müslüman Değilim"başlığı bu foruma hiç yakışmadı.

Naci Çelik yazdı.

İblis ateist değil tabii.İblis halis bir melektir ve İblis,cehenneme gitmeyecek,iblise uyup,şeytanlaşan insanlar cehenneme gidecektir.Ama sen,iblis nedir,şeytan nedir bilmezsin ki.

Selam ile. 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
şeyma
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 03 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 179
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı şeyma

Naci Çelik yazdı.

İblis ateist değil tabii.İblis halis bir melektir ve İblis,cehenneme gitmeyecek,iblise uyup,şeytanlaşan insanlar cehenneme gidecektir.Ama sen,iblis nedir,şeytan nedir bilmezsin ki.

Selam ile. 

Siz kendiniz çalıp,kendiniz oynayın.

Al-i İmran 175:İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.

Nisa 120 :Şeytan, onlara söz verir, ümit verip hayal kurdurur, hurafeye/anlamını bilmeden okumaya iter. Ama o, onlara bir aldanıştan başka hiçbir şey vaat etmez.

Enam 112 :İşte böyle, biz peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla başbaşa kalsınlar

Enam 121 :Üzerine Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir.

Tabi ki biliyorum.Enam 112 de bahsedilen insan şeytanı siz oluyosunuz sanırım.

Son olarak:

Hac 3:İnsanlardan bazıları vardır, hiçbir ilme sahip olmadan Allah konusunda mücadele eder ve her inatçı-kaypak şeytanın ardı sıra gider.



__________________
FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Yukarı dön Göster şeyma's Profil Diğer Mesajlarını Ara: şeyma
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Olaylara bakmada ve değerlendirmede yardımcı olabileceğini düşündüğüm bir çalışmayı bilgilerinize sunuyorum.

İBLİS NEDİR YA DA KİMDİR?                                          

 

            

İblis`i tanımanın yolu  şeytanı tanımaktan geçer. İblis`i tanıtmadan evvel şeytan sözcüğünü Kur`an`a göre tanıtmak gerekmektedir. 

            

“شيطان  Şeytan”, sözlük anlamı olarak “Hakk`tan uzak olan” demektir. Kavram olarak ise, “hakka ve akla aykırı hareket eden her türlü kişi, güç ve kurumun ortak ve karakteristik adı”dır.

            

Şeytanın kimler ve neler olabileceği, bunların özellikleri, nitelikleri, alâmet-i farikaları (ayırt edilecek özellikleri) Kur`an`da detaylı olarak mevcuttur. Kur`an`a göre şeytan:

            

-Haramın yenmesini, haksız kazanç elde edilmesini emreden ve öneren,

            

-Kötülük, hayâsızlık ve Allah`a karşı bilmediğimiz şeyleri söylememizi emreden,

            

-Bizi fakirlikle korkutan,

            

- Bizi kuruntulara düşüren,

            

- Allah`ın yarattıklarını değiştirmeyi emreden,

            

- Bizleri kandırmak için bizlere yaldızlı sözler fısıldayan,

            

- Bize vesvese verip kışkırtan, kafa bulandıran,

            

- Yaptığımız amellerimizle bizi şımartan,

            

- Bizi azdıran,

            

- İçki (uyuşturucu) ve kumarla, aramıza düşmanlık ve kin sokmak isteyen,

            

- Allah`ı anmaktan ve O`na kulluk etmekten bizi geri durdurmak isteyen, kişiler ve güçlerdir.

 

            

Bu tanımlamalara göre şeytan, yakınımızda yaşayan, gördüğümüz, bildiğimiz birileri olabileceği gibi göremediğimiz ama içimizde hissettiğimiz birşeyler de olabilir.

Zaten Rabbimiz şeytanın insanlar ve görünmez güçler (enerjiden yaratılanlar: Aşağıdaki okuyacağınız Şeytan-i Racim (İblis) gibi) olduğunu bildirmiyor mu?

 

En`am; 112:Böylece, Her peygamber için, insan ve cin şeytanlarından düşmanlar kıldık. ......

 

            

Kur`an`da, yukarıda sıralanmış olan şeytanî özellikleri taşıyan insanlara “شيطان  şeytan” denmiştir. Meselâ Enfal suresinin 48. ayetinde geçen “شيطان  Şeytan” sözcüğü, o gün için Mekkelileri kışkırtan Beni kenâne kabilesi, Müdlic oğullarından Sürâka bin Mâlik bin Cu`şum için kullanılmıştır.

 

Enfal; 48: O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara: Bu gün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım” demişti. Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: “Şüphesiz ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğinizi görmekteyim, ben Allah`tan da korkmaktayım” dedi. Allah sonuçlandırması pek şiddetli olandır.

 

            

Tarih ve siyer kitapları incelenerek Bedir savaşının ayrıntıları dikkate alındığında görülmektedir ki, bu kişi tıpkı ayette belirtildiği gibi önce müşriklere cesaret ve destek vermiş, sonra da onları yüzüstü bırakmıştır.

            

Eski tefsirciler, bu ayette geçen “şeytan” sözcüğü ile Sürâka`nın kastedildiğini ama Bedir savaşındaki Sürâka`nın gerçek Sürâka olmayıp, Süraka kılığına girmiş şeytan olduğunu, dolayısıyla da Kur`an`ın aslında Sürâka kılığına girmiş “şeytan”ı işaret ettiğini söylerler. İddialarını dayandırdıkları delil ve gerekçe ise; gerçek Sürâka`nın savaşa gitmediği, hatta savaştan haberi bile olmadığı yolunda kendisinin yapmış olduğu açıklamadır. Tabi ki ileri sürülen bu iddia, delil ve gerekçe hiç inandırıcı değildir. Çünkü askerî bir otorite olan Sürâka`nın, o günkü Mekke`nin 300-400 hanelik nüfusu içinde yaşayıp, mehter takımına benzer grupların çaldığı cenk havalarını, şair kadınların herkesi hem tahrik eden hem de savaş havasına sokan gösterilerini duymaması ve savaştan habersiz olması mantık dışıdır.

 

            

Şeytanî özellikleri olan insanları “şeytan” olarak isimlendiren Kur`an`dan bir diğer örnek de Bakara suresinin 14. ayetidir:

 

Bakara; 14:Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarındaysa “Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz.” derler.

 

            

Bu ayette söz konusu edilen şeytanlar da, münafıkların (ikiyüzlülerin) akıl hocaları olan insanlardır.

 

            

Bir diğer örnek de Âl-i Imran suresinin 175. Ayetinde geçen “şeytan” ifadesidir ki, klâsik tefsirlere(!) baktığınız zaman bunun Nuaym İbn Mes`ud adında bir kâfir olduğunu okursunuz.

 

            

Şeytan-ı Racim

 

            

Pek çok kimse “şeytan” ile “الشّيطان الرّجيم  şeytan-ı racim”i birbirine karıştırmakta ve ikisinin de aynı olduğunu düşünmektedir.

Bize göre ise “Şeytan-ı Racim”; genel olarak şeytan adı altında toplanan özelliklerden ayrı başka özellikler de gösteren özel bir şeytan (!) sıfatıdır.

 

Bu özelliği sebebiyle de Kur`an`ın kendisine verdiği özel isim; “ابليس  İblis”tir. Başka bir türlü ifadeyle İblis şeytanlık yaptığından ötürü Rabbimiz ona “Şeytan-ı Racim (kovulmuş şeytan)” adını takmıştır.

Hicr suresi ayet 34; Sad suresi ayet 77; Tekvir suresi ayet 25 ve Nahl suresi ayet 98`e bakabilirsiniz.

            

Kur`an nasıl ki şeytanî özellikler gösteren insanları “şeytan” diye nitelemişse, aynı şeytanî özellikleri gösterdiği için bazı ayetlerde (Bakara; 36,  A`râf; 14, 15, İsra; 64) İblis`i de “şeytan” olarak nitelemiş, fakat Bakara; 34,  A`râf; 11-27,  Hicr; 28-44,  İsra; 61-65,  Kehf; 50,  Ta Ha; 116-123, Sad; 71-85, Şuara; 94,95, Sebe; 15-21 gibi bir çok ayette de İblis`ten bahsederken özel ismi ile bahsetmiştir.

İblis boyun eğmeyişi, itaat etmeyişi ve inatçı oluşu nedeniyle de Saffat suresinin 7. Ayetinde “شيطان مارد  Şeytan-ı Marid” olarak nitelenmiştir.

 

            

Racim:

           

“رجيم  Racim” sözcüğünün mastarı “رجم  recm” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “قتل  öldürmek” demektir. Öldürmeye “recm” denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmeleridir. Sonradan her öldürme işine “recm” denilir olmuştur. Kur`an`da yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelir.

            

“Recm” ve türevleri Kur`an`da 14 kez yer almasına rağmen hiçbir yerde bu anlamda kullanılmamıştır.

            

“Öldürmek” anlamı dışında “recm” sözcüğü şu anlamlarda da kullanılır olmuştur: “taş atmak”, “lânet etmek”, “sövmek, yermek”, “hicran”, “tart etmek, kovmak”, “zann ve zanna dayalı söz söylemek” (Lisan ül Arab Cilt 4 s.90).

            

Şeytan için bu anlamların hepsi uygun görülerek ism-i mef`ul anlamıyla “taşlanmış şeytan”, “lânetlenmiş şeytan”, “kovulmuş şeytan”, “sövülmüş şeytan” …” denilmiştir.

            

Bize göre ise, konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade; “zan ve zanna dayalı söz” anlamından hareketle, sözcüğün ism-i fail anlamıyla kullanılması sonucu ortaya çıkan; “katil şeytan, aslı astarı olmayan söz söyleyen şeytan, karanlığa taş atan şeytan, kafadan atan şeytan, palavracı şeytan” ifadeleridir.

 

            

Marid:

              

 “مارد  Marid” sözcüğü; “azgın, inat ve isyanda benzerlerinden çok ileri giden, karşı çıkan” demektir. Bu sözcüğün mübalâğa kalıbı olan “مريد  merid” sözcüğü, “şeytan-ı merid” olarak Hacc suresinin 3. ve Nisa suresinin 117. ayetlerinde, geçmiş zaman kipiyle de “ مردوا على النّفاق  mered-u alennifakı (münafıklık üzerine inatlarını sürdürdüler)” şeklinde Tövbe suresinin 101. ayetinde yer alır. “Marid” sözcüğünün mastarı olan “مرد  merd” sözcüğünün türevleri, sözcüğün öz anlamı ekseninde farklı kalıplarda bir çok değişik anlam kazanmıştır. Bunlardan en önemlisi, “معرّى  soymak, soyunmuşluk” anlamıdır. Araplar, yapraktan soyunmuş (yaprağı olmayan) ağaca  “شجر امرد  şecerün emred”, bitki bitmeyen kumluklara “رملة مرداء remletin merdai”, köseye (sakalı bitmeyen kimseye) de “امرد  emred” derler. Detay Lisan ül Arab cilt 8, s. 247-250`de mevcuttur.             

“تمرّد  Temerrüt (uzun bir süre inat etme)” sözcüğü de aynı kökten türemedir.

 

            

“Marid” sözcüğü, “soymak, soyunmuşluk, çıplaklık” anlamıyla değerlendirildiğinde “şeytan-ı marid”; ism-i mef`ul anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyunmuş şeytan”; ism-i fail anlamıyla “hayırlardan, güzelliklerden soyan şeytan” demek olur. Bu anlam, A`râf suresinin 27. ayetinde farklı bir üslûp ile kullanılmıştır.

            

“Marid” sözcüğü ile İblis`e (düşünce yetisi) yakıştırılan “inat ve isyanda çok ileri gitme” sıfatı, Kur`an`da anlatılan olaylardaki İblis`in (Şeytan-ı Racim`in) davranışları ile birebir örtüşmektedir. “İblis`e, Âdem`e secde et (Âdem`e boyun eğ)” denildiğinde secde etmeyerek isyan etmiş, kendisine yapma denileni yapmış, yap denileni yapmamış, Âdem`i yaklaşılması yasaklanan ağaca yaklaştırmıştır.

 

            

 “ابليس  İblis” sözcüğünün anlamı; “hayırdan son derece ümitsiz olan, Allah`ın rahmetinden umudunu kesen” demektir. Araştırmacılar bu sözcüğün aynı “Âdem” sözcüğü gibi Arapça olmadığını, Arapça`ya başka dillerden geçtiğini belirtmişler ve Yunanca “Diabolos” sözcüğünün değişmiş hâli olduğunu ileri sürmüşlerdir.

            

“İblis nedir?” sorusuna eski düşünürlerin bir çoğu; İblis`in asıl adının Azâzil olduğu, meleklerin ileri gelenlerinden biri iken Âdem`e secde etmediği için Allah`ın rahmetinden uzaklaştırıldığı şeklinde bir açıklama getirmişlerdir.

            

            

Şimdi Kur`an ayetleri doğrultusunda İblis`i anlamaya çalışalım.

 

            

İblis`in özellikleri:

 

            

a) İblis cinlerdendir.

 

Kehf; 50:Hani biz meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve

onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin

düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!”

 

            

“الجنّ  Cinn” sözcüğü, “kapalı, gözükmez varlık ve güç” demektir.  

            

b) İblis, ateşten yaratılmıştır.

 

A`raf; 12:(Allah) Buyurdu ki: “Sana  emrettiğimde secde etmeni ne engelledi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım.. “Beni

ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın”.”

 

            

Ayetlerde İblis`in yaratıldığı “النّار  ateş” ise, günümüzde “enerji” olarak isimlendirilen “güç”e karşılık gelmektedir. Adem`in yaratıldığı تراب  toprak, طين balçık da “madde” diye adlandırılan varlığa karşılık gelmektedir.

Bilindiği gibi “ateş” Pythagoras tarafından ortaya atılan kurama göre, evreni oluşturan dört ana maddeden (hava, su, toprak, ateş) birisidir ve günümüzdeki “enerji” kavramı ile örtüşmektedir. Bir başka ifade ile “ateş”, Kur`an`ın indiği dönemdeki insanlar için, bilinmezleri de temsil eden bir ilk maddedir. Çünkü insanlar havayı solumakta, suyu içmekte, toprağı işlemektedirler ama yıldırım ve şimşeğin ateşini yakından tanımamaktadırlar.

Dolayısıyla Kur`an`da İblis`in yaratıldığı “şey”in “ateş” olarak açıklanması, konuya bugünkü bilgiler ışığı altında bakanlar tarafından yadırganmamalıdır.

 

            

c) İblis, insanların sudûrundadır (göğüslerdedir; beyinlerindedir, zihinlerindedir).

 

Nass; 4, 5:Hannasın kötü fısıltılarının şerrinden,Ki o, insanların göğüslerinde vesvese verir.

 

            

d)  İblis vesvese verir.

 

Ta Ha; 120:Derken şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacı ve  eskimez/çökmez mülk/saltanat için rehberlik edeyim mi?

 

A`raf; 20:Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan çirkinliklerini ortaya çıkarmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi ki: “Rabbiniz sizi ancak, iki melek olmayasınız yahut sürekli kalmayasınız diye şu ağaçtan uzak tuttu.”

 

Kaf; 16: Ve hiç kuşkusuz, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne

vesvese verdiğini Biz biliriz. Ve Biz ona şah damarından

daha yakınız.”

 

وسوسة Vesvese: “Gizli bir sesle, fısıltı ile düşünce aşılamak, bir işe, eyleme yöneltmek” demektir.

İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in neler fısıldayacağını, neleri gizlice telkin edeceğini ise konuya girerken belirttiğimiz şeytanî karakterleri göz önüne alarak öğrenebilmek mümkündür.

 

            

e) İblis bir melektir.

 

            

Bakara 34; Hıcr 31; Ta Ha 116; Kehf 50:

                                       

Hani meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis müstesna hepsi secde etmişti. İblis dayatmıştı.”

 

            

İblis`in Âdem`e secde etmeyişini anlatan ayetlerde İblis`in meleklerin içinden istisna edildiğini görüyoruz.

            

“İstisna” terim olarak “Bir ismi istisna edatlarından biriyle cümledeki yargıdan çıkarmak” demektir. Arapça dil bilgisine göre şekil olarak üç çeşidi olmasına rağmen, anlam olarak istisna iki çeşittir.

            

Birincisi. Muttasıl istisnadır (müstesnanın müstesna minh cinsinden olduğu istisna).

            

İkincisi: “Munkatı istisna`dır” (müstesnanın müstesna minh cinsinden olmadığı istisna).

            

Melek, cinn ve şeytan kavramlarını özümseyememiş yorumcular ayette yapılmış istisnayı, munkatı istisna kabul edip İblis`i yani Şeytan-ı Racim`i melekten saymamışlardır.

 

Halbuki İblis’i konu alan Ta ha 116; Sad 73; Hicr 31`de “meleklerin hepsi, toplu halde” ifadeleri yer almaktadır.

 

Bu vurgular ayetteki istisna cümlesinin kesinlikle “Muttasıl istisna” olduğunu gösterir.

 

Bunun anlamı şudur; İblis diğer hemcinsleri gibi Âdem`e secde etmemiştir.

İblis, melek grubundan secde yargısında istisna edilmiştir. 

 

Öyleyse İblis kesin olarak melektir.

            

Bu noktada bir sorun ortaya çıkmaktadır: İblis, melektir tamam ama melek nedir? Çünkü bu yargı klâsik melek anlayışı çerçevesinde kesinlikle kabul edilemez.

                          

Melek:          

Arap dil bilimi uzmanları “ملك  melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili altı tane farklı tespitte bulunurlar. Bu tespitlerin izahı, sayfalar dolusu açıklamaları gerektirir. Biz bunların en isabetlisi olan iki tespiti dikkate alacağız. Olayın geniş açıklamasını arzu edenler, Kitab-ül-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma`, Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahr-ül Muhît, Müfredat gibi kaynaklara başvurabilirler.

            

Birincisi: Melâike ve bunun tekili olan melek sözcükleri “ؤلوك  ülûk” kökünden türemiştir. Bu sözcük “elçi göndermek” anlamını taşımaktadır. Kelimenin aslı “مألك  me`lek” dir. İsm-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “م  mim(m)” ektir. Sonra elifle lâm yer değiştirmiş “ملئك  mel`ek” yapılmıştır. Allah`tan elçi anlamında isim olarak kullanılmaya başlayınca hemze terk veya tahfif yoluyla kalkmış sözcük “ملك  Melek” şeklini almıştır.

            

İkincisi: Başındaki “م mim(m)” kelimenin aslındandır, ek değildir. Kuvvet/yönetim gücü anlamındaki “ ملك  melk” kökünden türemiştir. Mülk, milk, malik ve melik sözcükleri bu kökten türemedirler. Anlamları da bu kök anlamına göredir.

 

Genellikle eski tefsirciler  birinci şıkkı tercih etseler  bizim tespitlerimize göre her iki kökten de türemiş ve ayrı kök ve ayrı anlamlarda kullanılmıştır.

Yani bazı yerlerdeki “melâike” sözcüğü birinci şıktaki anlam kapsamına bazı yerlerde geçenler de ikinci şıktaki anlam kapsamına girmektedir.

Bunların ne anlamda kullanıldıklarını pasaj içerisindeki söz akışından kolayca ayırt edebiliriz.

            

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda anlaşılıyor ki “ ملك melek”, “Kuvvet, yönetim gücü, elçi ve haber verici” demektir.

 

            

Kur`an`ı iyi anlayıp dini doğru yaşayabilmek için bu kavramın Kur`an`daki anlamlarını iyi bilmemiz gerekmektedir.

 

            

Görüldüğü üzere melek sözcüğü iki farklı anlamlı kökten gelebilmektedir.

 

Buna göre “ülûk” kökünden anlamına göre “elçiler (haberciler)”;

“melk” kökünden anlamına göre ise “yönetim güçleri” anlamına gelmektedir.

 

Ne yazık ki bu ayırım yapılmadan Kur`an`daki “melek, melâike” sözcüklerinin hepsi aynı anlamda kabul edilmiştir.

 

Halbuki konu akışı çerçevesinde bu ayırım yapılabilir. Yapılmalıdır da. Zira konu içerisinde bunlar farklı farklı anlamlar içermektedir.

            

Bizim konumuzu ilgilendiren yani Âdem`e secde eden (boyun eğen) melekler ve secde etmeyen melek (İblis) konusundaki ayetlerde geçen “ملائكة  melâike” sözcüğü “melk” kökünden türemedir ve anlamı “güçler” demektir.

 

            

f) İblis, Âdem`e (insana) secde etmez (boyun eğmez, kontrole girmez).

 

            

İlgili ayetleri biliyorsunuz. Burada tekrarlama gereği duymuyoruz.

Ancak özellikle şu ayrıntılar gözden kaçırılmamalıdır.

 

İblis Rabbine boyun eğer, O`na yalvarır ondan dileklerde bulunur.

Konu ettiğimiz ayetlerin pasajlarını bütün olarak okursanız bunları görürsünüz.

 

            

g) İblis insan var oldukça vardır, insandan başka bir varlıkla ilişkisi yoktur..

 

Sad; 79-81:(İblis) Dedi ki: “Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”(Allah) Buyurdu ki: “Peki, süre verilenlerdensin.O bilinen vaktin gününe kadar.”

 

A`raf; 14, 15:   (İblis) Dedi ki: “İnsanların diriltileceği güne kadar bana süre ver.”(Allah) Buyurdu ki: “Süre

verilenlerdensin.”

 

             Ve benzeri ayetler.

 

            

Şimdi düşünelim bakalım Kur`an`a dayalı bu ipuçlarını değerlendirirsek hangi yargıya varırız?

            

Yani, Gözükmeyen, insanların içinde (beyinlerinde) bulunan, sürekli vesevese veren, kıyamete kadar da bu işlevini sürdürecek olan, insandan başka bir varlıkla ilişkisi bulunmayan, insana boyun eğmeyen ve  enerjiden yaratılmış olan bu güç nedir?

 

            

Bu soruya herkesin (özellikle de psikolojiden az da olsa anlayanların) verebileceği tek cevap vardır. Bu nitelikli tek güç, insanın DÜŞÜNME YETİSİDİR. (Buna mutlaka bir ad koyun; ne koyabilirseniz.)

            

“Düşünce”, “Beynin dolaylı yaptığı bir tepkidir.” diye tanımlanır Psikoloji biliminde. Bu yeti canlılardan sadece insanda vardır. Diğer canlılarda yoktur.

            

Yukarıda sıraladığımız Kur`an kaynaklı İblis`e ait özellikleri tek tek insandaki “düşünme yetisi”ne uygulayabiliriz. Yani düşünme yetisi:

            

- Göze gözükmez,

            

- İnsanın zihninde sürekli vesvese verir,

            

- Sadece insana özgüdür, varlığı onun varlığına bağlıdır,

            

- İnsana secde etmez (insana boyun eğmez, insanın kontrolüne girmez),

            

- Enerjiden ibarettir (ateşten yaratılmıştır, madde halinde varlığı yoktur),

            

- Bir güçtür (melektir).

 

            

Ana Britannica`da “düşünce” maddesinin karşısında yazan şu sözleri dikkate almakta yarar vardır:

            

“Psikanalize göre, `birincil süreç düşüncesi` bilinç dışı ve sözcük ötesi bir süreçtir. Yani sözcüklerle simgeselleşmemiştir. Örneğin bir isteğin bir insanı baskı altında bırakması sözcüklere dökülemez.

Bu düşünce türünde karşıtlar bir arada bulunabilir; böyle düşünce mantık kurallarına uymaz, zaman ve yer tanımaz, neden-sonuç bağıntısı taşımaz ve bütünüyle haz ilkesi doğrultusunda gerçeklikle bağıntısı olmayan bir biçimde gelişebilir. Oysa `ikincil süreç düşüncesi` gerçeklik ilkesine bağlı olarak dış nesnelerin gerçekliğini gözetir, söze dökülür, dil ve mantık kurallarına uyum gösterir.” (Cilt: 11 s: 20)

 

            

Bu açıklamalardan anlıyoruz ki insan, kendisinde var olan akıl, irade, bellek, dikkat, merak, korku, düşünce gibi zihinsel melekleri (güçleri) arasında, sadece düşünce meleği (melekesi de denilebilir) üzerinde tam kontrole sahip değildir. Yani `birincil süreç düşüncesi` adı verilen düşünme; bilinç dışı, insanın kontrol edemediği bir melektir.

            

İşte, iğvalarından (dürtülerinden) Allah`a sığınmamız gereken  Şeytan-ı Racim (İblis) budur.

 

            

Aşağıdaki ayetleri tetkik edersenizde göreceksiniz ki Şeytan-ı Racim, insanın (bu insan peygamber de olsa) kendi içindedir.

 

Tekvir; 19-25:  kuşkusuz bu, değerli bir elçi sözüdür;güçlü, Arş`ın Sahibi`nin yanında çok itibarlı,itaat edilir, güvenilir.Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.Andolsun o, O`nu açık ufukta gördü.O gayb hakkında cimri de değildir.Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir.

 

Necm; 3, 4:O, hevadan konuşmuyor. O, kendisine vahyedilen bir vahydir.

 

Hakka; 38-47:  Artık yok, yemin ederim gördüklerinize ve görmediklerinize!O (Kur`an), hiç şüphesiz şanlı bir elçinin sözüdür.Ve o, bir şair sözü değildir. Siz pek az inanıyorsunuz!

Bir kâhin sözü de değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz!

Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. O, Bizim adımıza bazı lâflar uydurmaya kalkışsaydı, elbette Biz onu, o yüzden yemin (sağ el) ile yakalardık (kuvvetle tutar hınç alırdık)Sonra da onun iliğini (can damarını) keser atardık.O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.”

 

                         

“Düşünme Yetisi”, İslâm`ın üzerinde hassasiyetle durduğu “Tefekkür” ile karıştırılmamalıdır. İkisi farklı şeylerdir.

“Fikr (Düşünce Yetisi” İslam`da kınanırken (Müddessir 18-25), tefekkür emredilir, zorunlu görev haline getirilir.              

 

Bu açıklamalarımızdan dolayı zihinlerde İblis`in sayısıyla ilgili ve İblis`in yaratıldığı boyut hakkında soru işaretleri oluşacaktır. Onların giderilmesine gelince:

            

İblis ve Şeytan-ı Racim`i konu alan ayetler incelendiğinde ikisinin aynı şey olduğunu görürürüz.

Hatta İblis`e, Şeytan-ı Racim`den başka Şeytan-ı Marid ve Hannas yaftalarının da vurulduğuna şahit oluruz.

            

Her insanın bir İblisi vardır ve herkesinki birbirinden farklıdır. İblis yukarıdaki yapılan açıklamalarda gördüğünüz gibi, tedbir alınmazsa, şerrinden Allah`a sığınılmazsa insanı dünyada ve ahirette felakete sürükler. Aşağıdaki ayete baktığınızda görüyoruz ki insanı felakete sürükleyen bu güç uzakta değil insanın kendi boynunda asılıdır.

 

İsra; 13: “Ve her insanın boynuna kendi kuşunu  (ona kötülük

ettirten gücünü) bağladık. …..”

 

            

Şu ayette de Şeytan-ı Racim “كلّ Küll” kelimesiyle birlikte kullanılmış böylece, İblis`in yani Şeytan-ı Racim`in tek bir tane olmadığı açıklanmıştır.

 

Hicr; 17:  “Ve biz onu Şeytan-ı Racim`in hepsinden koruduk.”

 

            

Bir tek İblis`in ilk insandan son insana kadar yeryüzüne gelmiş, geçmiş ve gelecek herkesi etkilediğini kabul etmek İblis`e Allah`a ait nitelikleri vermek olur. Ki bu, bazı eski dinlerde iyilik ve kötülük tanrısı olarak ortaya çıkmış olan batıl inançlar doğrultusunda bir kabul olur.

 

            

İblis bizim yaşadığımız evrenin bir parçasıdır. Yani üç boyutlu âlemdendir. İnsanın ayrılmaz bir parçasıdır.

 

Aksi bir durum Allah`ın adaletine uygun düşmezdi. Kimse hissedemeyeceği, tedbir alamayacağı, başka bir boyuttan bir yaratık ile başa çıkma imkanına sahip değildir.

 

Böyle bir yaratığın insanlara musallat edilmesi adil bir davranış olmazdı. Hem de bu Sünnetüllah`a aykırı olurdu. Çünkü “Allah hiç kimseye gücünün üstünde yükümlülük vermez (Bakara; 233, 286; En`am; 252,  A`raf; 42, Mü`minun; 62, Talak; 7).”

            

Kâfirler kendilerine peygamber olarak bir melek gönderilmesini istemişler Rabbimiz de onların beklentilerine şöyle cevap vermiştir.

 

İsra; 95:  “De ki: “Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı,  biz de elbette, onlara gökten elçi olarak bir melek

indirirdik.”

 

            

Evet peygamberler bile insanlığa kendileriyle aynı boyuttaki varlıklardan gönderilmiştir. Zira farklı bir boyutun yaratığı ile iletişim söz konusu edilemez.

            

İblis`in yaratılmasında ve İblis`e kıyamete kadar süre verilmesinde birçok hikmet ve yarar vardır. İblise süre verilmesini konu eden âyetlere dikkat ederseniz İblis: 

 

“Beni azdırmanın karşılığında yemin ederim ki,

onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım.

 

Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım.

 

Birçoklarını şükreder bulamayacaksın.

 

Rabbim! Beni azdırmana (saptırmana) karşılık, kesinlikle ben yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.

 

Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.” 

demektedir.

 

Yani İblis;

insanlara dünyayı sevdirecektir;

ihtiraslar, tutkular oluşturacaktır.

 

Bu tutkular sayesinde de

mücadele,

yarışma,

bir ötekinden üstün olma gayret ve çabaları artacaktır.

 

Hayatın Allah`ın koyduğu ölçülere uygun sürmesi ve insanların sınanması için böyle alternatif bir gücün, enerjinin insanın içinde olması lâzımdır.

 

İnsan bu güç (enerji) sayesinde seçici olacaktır. Robotluktan kurtulacaktır. Yani bu güç sayesinde dilerse imanı ve taatı, dilerse küfür ve isyanı seçebilecektir.

 

Kişilerin İblis sayesindeki seçiciliği sonucunda Rabbimizin üstünlük ifade eden Kahhâr, Müntekîm, Adl, Dâll, Şedidü`l-ikâb, Serîul`-hisâb, Hâfid, Rafi`, Muizz, Müzill isim ve sıfatları, hıfz, afv, mağrifet, rahmet, günahları örtme ve bağışlama gibi yücelik sıfatları tecelli edecektir. Onun için İblis yaratılmış ve kendisine  böyle bir mehil verilmiştir.

 

Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah;

Bu yazı ile cümlemizin,

La ilahe illallah ,hu vAllahu ahad, Allahus Samed,

lem yelid, ve lem yuled ve lem yekun lehu kufuven ahad

ayetlerinin anlamlarını idrak etmesini,

 

Cümlemizin de basiretinin  açılmasını,

Cümlemizin de yazmadan önce  İblis,şeytanı recim ve hannasdan Kendisine sığınmasını

 

nasip eder. 

 

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.

 

En doğrusunu bilen Allah'tır

 

Sevgi,saygı ve muhabbetle. 

 

Allah'a emanet olunuz.          ;  

Tevbe;24:"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez."

Tevbe;71:"Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.

İbrahim;18:"Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmayan sapıklığı ta kendisidir."

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

Selam Dost1,

İblisi "Düşünme yetisi" olarak açıklamak çelişkili bir durum meydana getirmez mi? Şöyleki insanın yaradılışının sonrasında insana secde etmeyen iblis bizim kendi düşünce yetimiz nasıl olur.Kendi varlığına secde etmemek,kendi nefsinin hoşuna gidecek bir davranışdan kaçınmak...

Kafammı karıştı yoksa,lüttfen beni aydınlatınız...

Sevgilerimle

 

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 
şeyma
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 03 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 179
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı şeyma

Selam dost1,

Verdiğiniz önemli bilgilerden ötürü şükranlarımı sunarım.Allah sizden razı olsun.

Sanırım olay şurda başlıyor:

 

Adem yaratıldığında meleklerin Ademe secde etmesinin istenmesi(aslında bu secde bizim anladığımız anlamda secde değil,Allahın emrine itaat etme anlamında secde yi anlayabiliriz).Kuranda bir çok olay temsili olarak anlatılmış bize.Özellikle mecazi anlamlar katılarak insanın kolay anlayabilmesi sağlanmış.İblis özel isim(Kötülük,bir nevi itaatsizlik anlamında kullanılmış)Ve onun ortaya çıkardığı sonuçlar ise şeytan olmuş(Yani kötülüğün işlenmesi,yapılması,itaat etmeme,Allaha boyun eğmeme vs.)Ve melekler de genel isim.(enerji).Ama itaat eden,Allaha boyun eğen.İbliste melek ise,onun diğer meleklerden ayrılmasının nedeni kötülüğü sembolize ediyor olması kanımca.Enerjiyi gözle göremiyoruz,elle tutamıyoruz,çünkü soyut kavram.Ama insan(madde) gözle görülür,elle tutulur somut kavram.İblisin insana boyun eğmemesi, insanın yaratıldığı zamanda sanki Allah tarafından baştan planlanan bir olgu gibi.Böylelikle sınav amacına ulaşacak.Yani bu demek ki,insan kötü güçlerle(iblis sembolü)donatılmış..Yaratılış aşamasında yüklenmiş.Kim bu sınavda içindeki kötü güçlere (iblise)boyun eğmez,Allahın emir ve yasaklarını yerine getirirse sınavı kazanacak,ve sonucunda ebedi cennet ülkesine kavuşacak.Kim içindeki kötü güçlere(iblis sembolü)uyarsa ,Allaha inanmamak, itaat etmemek,emir ve yasakları çiğnemek onunda yeri ebedi cehennem yurdu olacaktır.Bizim gözle görebildiğimiz,göremediğimiz yada hissedemediğimiz daha nice varlık,dağlar,taşlar, güç,evren,tabiat,madde,enerji,gaz vs.vs.hepsi Allahın yarattığı olgulardır.Allah İblisi örnek vererek ondan korunmamız için yolları ve seçenekleri bize sunmuştur.Gerisi de bize kalmıştır.Yine Ademe yasak ağaca yaklaşmamasının söylenmesi(tahminimce buda bir sembol) ve ademin kafasının karışarak bu yasağı delmesi(iblis sembolü),yine Allahın planlamasının bir sonucudur.Yani bu olay zaten insan yaratıldığında Allah tarafından planlanmıştı.Çünkü yeryüzünde bir halife yaratacağım sözü bunun kanıtı..Ve yaratacağı varlığın nelerden kötü etkileneceğini,nelerin zarar vereceğini Allah çok iyi bilir.Sonuç olarak:İblis -şeytan-,insana zararı dokunan kötü enerji,güç.. cennette hiç bir kötülüğün,olumsuzluğun,çirkinliğin,pisliğin yer almadığı,sadece güzelliklerle donatılan bir ortam olması nedeniyle,İblisin cennetten kovulması yani kötü güçlerin asla cennette varolmamasının nedeni de bu şekilde sembolize edilmiş.Çok karışık anlattım ama.İnşallah doğru anlamışımdır.Yanlış anladıysamda beni düzeltin lütfen..

 

Sevgi ve saygılarımla,



__________________
FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Yukarı dön Göster şeyma's Profil Diğer Mesajlarını Ara: şeyma
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Sevgili Dost1.

Çok kıymetli iletinizi gördüm ve biraz okuduktan sonra,okumayı askıya aldım.Bu çalışmayı tertil ede ede okuyacağım.Galiba boş bulunup,boyumdan büyük bir söz ettim.Dersime çalışıp,inşallah size döneceğim.

Selam ile.Naci Çelik

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Semazen yazdı

Sn. Naci Çelik,

Üzgünüm; yanılgı içindesiniz.. Öyle sinsi ve kökleşmiş bir yanılgı ki bu sizin için sizin tabirinizle "samimi kanaat" olmuş..  :(

Naci Çelik yazdı.

Yanılgı içinde olduğumu nasıl anladın? .Vahiy mi aldın? Yoksa rivayetlerden mi esinlendin?

Semazen yazdı.

Kurân'ı anlama ve kavrama yolunda zihinsel (bilimsel değil) kurgular oluşturmuşsunuz.. Dolayısıyla, "samimi" kanaatleriniz Kurân hakkında olmakla beraber Kurân'a uygun değil; hatta Kurân dışında birçok şeye...

Naci Çelik yazdı.

Ben,ölmüş beyinlerle değil,kendi beynimle düşünmeye çalışıyorum.Kendi beyniyle düşünmek,zihinsel kugular kurmak mı? oluyor.Benim kanaatlerimin Kur”an”a uygun olmadığına neye göre karar verdin?Tek doğru ölçüt edindiğin atalar dinine göre mi? Halbu ki ben,atalarımın dinini terk edeli,12 yıl oldu.

Semazen yazdı.

Herkes, sizin yönteminizle (?) "samimi kanaat" geliştirecek olursa, ortada Kurân kalmaz.. Din kalmaz.. İslâm kalmaz.. İlim kalmaz.. Ahlak kalmaz... Akıl kalmaz... Bir tek "samimiyet" (!?) kalır.. O da nasıl olur; ben bilmiyorum?

Naci Çelik yazdı.

Ben biliyorum.Herkes benim yöntemimle”samimi kanaat”geliştirecek olsa,İslam dünyasına tevhid dini hakim olur,bugünki gibi atalar dini hakim olmaz.

Semazen yazdı.

Şimdi, sizin örneğinizle "dördüzlere" dönelim.. Lugatları bir kenara bırakıp, "iyi-daha iyi-çok iyi- en iyi" anlam yüklemelerini Kurân'ın kendi kelimelerini korumasına dayandırarak nasıl delillendirdiğinizi soralım.. Sorumuzun delilli cevabında lütfen "rics-necis-hınzır-habis" de bulunsun lütfen...

Naci Çelik yazdı.

Çok teşekkür ederim.İşte bu güzel bir soru.Eğer sorunuzu yanlış anlamadımsa tabii.Zannederim,söz konusu sıfatları Kur”an”a göre nasıl derecelendirdiğimi soruyorsunuz.

Kur”an,sadece okunarak yeterince anlaşılmaz.Yani Kur”an,bir fıkıh kitabı gibi okunursa yeterince anlaşılmaz.Gördüğüm kadariyla,forumdaki arkadaşlar Kur”an”ı,şimdilik,ancak bir fıkıh kitabı gibi okuyabiliyorlar.

Ben Kur”an”ı,Kur”an”ın önerdiği gibi tertil ederek okumaya çalışıyorum.(73/1-5.) Ayetleri günümüze uyarlayıp,sahnelendiriyorum.Sonrada sahnelediğim ayetleri,uzun uzun gözlemliyorum,yani seyrediyorum.

Söz konusu kelimeleri derecelendirirken de ayni metodu izledim.Gördüm ki,Muhsin kelimesinin dikkat çektiği insan veya şeyler,maruf kelimesinin dikkat çektiği insan veya şeylerden daha fazla.Yaşamda da  öyle değil mi? Örneğin:İyi insanlar,daha iyi insanlardan fazladır.Çok iyi insanlar,en iyi insanlardan daha çoktur.Diğer kelimeleri de,ayni yöntemle tanıdım,teşhis ettim.

Eğer siz,Kur”an”ı,sadece atalarınızın elinize verdiği gözlüklerle okursanız,Kur”an”ı 14 asır önceki bir döneme indirgeyerek anlamaya çalışırsanız,atalarınız gibi,sizde hiçbir şey anlamazsınız.

Semazen yazdı.

Not: Zekeriya-Meryem-İsa-Yahya gibi diğer konuşulanlara temas bile etmedik...Bütün iddialarınız bir çırpıda çürütülecek cinsten... Rabbimizin Kitâbına sadâkat gereği açık seçik konuşmaya mecburum; özür dilerim..

Sevgili Semazen.İmanından emin olduğun gibi emin ol ki,”Kur”an her peygamberden iki ayrı isimle söz etmektedir.Ama atalarımız,her ismi ayrı bir peygamber veya ayrı bir şahıs zannetmişlerdir.

Selam ile.

 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman


İBLİS NEDİR YA DA KİMDİR? ile ilgili Yazınızın

Düşüncelerimde oluşturduğu sarsıntının şükrünü yerine getirmekte
haksızlık olacağı endişesiyle
aleni şükranlarımı sunuyor;

bu yazınızı daha önce yazdığınız veya gönderdiğiniz düşünceyle ilgili
yazınıza ekliyor,

yazılarınızı neşe ile takip ettiğimi, iştiyakla beklediğimi bilmenizi istiyor,

Saygı ve sevgilerimi iletiyorum sevgili dost1 üstadım.

Yüce Allah İlminizi kuvvetlendirsin, bizede istifade etmeyi nasip etsin.
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

naci celik Yazdı:

Semazen yazdı

Sn. Naci Çelik,

Üzgünüm; yanılgı içindesiniz.. Öyle sinsi ve kökleşmiş bir yanılgı ki bu sizin için sizin tabirinizle "samimi kanaat" olmuş..  :(

Naci Çelik yazdı.

Yanılgı içinde olduğumu nasıl anladın? .Vahiy mi aldın? Yoksa rivayetlerden mi esinlendin?

Naci Bey,

Yanıldığınızın bir siz farkında değilsiniz! İnsanlığın ortak malı olarak değerlendirildiğinde eğriyle doğruyu birbirinden ayıran "ilim" diye birşey var.. :)

Belki, siz bilmiyorsunuz; fakat bu forumda vaktiyle benim "safsatacılar" diyerek tel'in ettiğim bir grup vardı.. Onların yazılarından anlaşılıyordu ki sizin kadar mürekkep yalamamışlardı... Safsatacıların cinneti yanında onlarla aşık atabilecek (!) yeni bir modelin zuhur edebileceğini pek beklemiyordum.. Ancak, bugün görüyoruz ki mürekkep yalayarak da safsata üretilebiliyormuş... :((

Şimdi, bize cevaben kurduğunuz her bir cümleye mukabele etmek yerine (-ki bu biizniLLAH bizim için çocuk oyuncağı..) sizi kendi şerrinizden korumak ve başkalarını da sizin şerrinizden korumak maksadıyla 14 asır önce göklerde tescil edilmiş bir soruyu yöneltiyorum...

Diyorsunuz ki, "Zekeriyya Peygamber(a.s.) Meryem Anamızın babasıdır... Buna bağlı olarak Yahya isimli peygamber aslında İsâ'nın ta kendisidir"... (Aleyhime's-SELAM) Yâni, "Hz. İsa, Zekeriya Peygamberin torunudur.."... Öyle değil mi????

Yanılgı içinde olduğunuzu söylediğim için yukarıda bana bunun nasıl anladığımı sormuştunuz.. "Vahiy mi aldın?" demiştiniz!!

Vahyi alan almış (SalâtüSelâm Olsun O'na) ve bize "eksiksiz" sunmuş.. İşte, "eksiksiz" olana dayanarak sizin yukarıda özetini sunduğum "samimi kanaatinizi" bir kalemde siliyorum... Aslında, 14 asır önce silen silmiş de lafın gelişi "siliyorum" diyoruz...

Âli İmran:37

"........... ve keffelahâ Zekeriyya......"

İmran, Zekeriyya ise ayrıca "Tekeffül" olur mu? Öyle ya çocuklar zâten ebeveynin doğal olarak sorumluluğu altında değil midir? "Tekeffül" ne demek?

Böyle soruyorum da siz lütfen bunu cevaplamayın.. Çünkü, hiçbir cevap bu uydurma meseleyi kurtaramayacak...

Âli İmran:44

".... ve mâ künte ledeyhim iz yülkûne eklâmehüm eyyühüm yükfülü MERYEM........"

Bakınız bu âyette de kef+fe+lam kökünden gelen 37. ayetteki kelimenin kendisinden türetildiği kök kelime var...

Soru şu..... Ne zamandan beri çocukların sorumluluğunu alacaklar, babaları dururken içlerinde babalarının da (Hz. Zekeriyya'nın Hz. Meryem'in babasıdır iddiası)  bulunduğu bir grup insan arasında yapılan çekilişle (kur'a) belirleniyor.??? 

Naci Bey, 12 yıl önce bıraktığınız atalarınızın dini, içinde bulunduğunuz şu durumdan daha sâlim...  

N_S

 

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

 

Mircan Yazdı:

Selam Dost1,

İblisi "Düşünme yetisi" olarak açıklamak çelişkili bir durum meydana getirmez mi? Şöyleki insanın yaradılışının sonrasında insana secde etmeyen iblis bizim kendi düşünce yetimiz nasıl olur.Kendi varlığına secde etmemek,kendi nefsinin hoşuna gidecek bir davranışdan kaçınmak...

Kafammı karıştı yoksa,lüttfen beni aydınlatınız...

Sevgilerimle

 

Değerli Mircan Kardeşim!Çelişkinin olmayacağı düşüncesindeyim.

Değerli Şeyma Kardeşim! Doğru anlıyorsunuz.

Değerli İman Kardeşim! Özlediğim yazınızı görmek mutlu etti beni.

Değerli Naci Çelik Kardeşim! Allah'ın emrine uygun olarak tertil tertil okuduktan sonra  konuyu değerlendirmeniz ve düşüncelerinizi paylaşmak ümidiyle.

İblis nedir Yazısıyla ilgili olarak oluşabilecek soruları giderir düşüncesiyle yapılan bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum.

Önce insan nedir ? Sorusuna cevap bulmalıyız diye düşünüyorum.

“İnsan” sözcüğü, “fi`liyan” kalıbında olup “ens” sözcüğünden türemiştir ve sözcüğün aslı, “insiyan” sözcüğüdür.
             
Sözcük anlamı ise, “beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demektir.
             
Sözcüğün anlamı bu olmasına ve evrendeki tüm görünebilen varlıkları kapsamasına rağmen bu sözcüğün sırf insana isim olarak verilmesinin nedeni, insanın yaratılışı itibariyle karşılıklı ünsiyete muhtaç oluşudur.

Yani insanın sosyal bir varlık olması; başka varlıklar, özellikle de insanlar ile ilişki kurmadan yapamamasıdır.
             
İbni Abbas gibi bazı tefsirciler “insan” sözcüğünün “nisyan” sözcüğünden türemiş olduğunu ve insan verdiği sözleri unuttuğu için bu isimle isimlenmiş olduğunu söylemiş olsalar da, bu görüş hem dil bilimcileri tarafından itibar görmemiştir hem de Kur`an`daki kullanımına terstir.

Sad 70-72. Ayetler:

Hani Rabbin bir zaman meleklere, “Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım. Onu tesviye edip, ruhumdan kendisine üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın.” demişti.

Sad 71-85. ayetlerin oluşturduğu pasaj da bağımsız bir necm olup, insan soyunun ilk yaratılış aşamalarına dair özellik arz eden noktalar Kur’an’da ilk kez bu pasajda yer almıştır. Daha sonra A’râf, Hicr, İsra, Kehf ve Bakara surelerinde de değinilen bu konuya, Kur’an’ın iniş sırasına göre ilk defa bu surede yer verilmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, burada ve konunun yer aldığı diğer surelerde bu konunun anlatımı temsilîdir.

Olayın bir tiyatro sahnesi gibi canlandırılarak anlatılması; evrenin, dünyanın ve canlıların varoluş aşamaları hakkında bilgi sahibi olmayanların konuyu iyi anlamalarını sağlamaya yöneliktir.

Sahnede; Allah, melekler, Âdem ve İblis rol almış ve konu bu aktörler arasındaki bire bir diyaloglarla anlatılmıştır.

Sahnelenen olayın aslında gerçekleşmediği ve tamamen temsilî olduğu da zaten aktörler arasındaki bu diyaloglardan anlaşılmaktadır.

Çünkü Yüce Allah’ın bir insanla bu tarz konuşması veya kendi yarattığı bir şeyin O’na isyan etmesi, bizzat kendisinin Kur’an’da bildirdiğine göre mümkün değildir.

Yetmiş birinci ayette ifade edilen
“çamurdan yaratılış”, “tesviye”, “ruhun üfürülmesi” ve “meleklerin secdesi”,
bir anda olup bitmiş olaylar değildir.

Kur’an’da verilen ayrıntılara göre, bu olaylar milyarlarca yıllık bir süreçte gerçekleşmiştir.

Yani, bu anlatımlardan; “Allah, melekleri ve İblis’i çağırdığı bir toplantıda 2-3 dakika içinde, hemen Âdem’i yaratacağını söyledi ve yaratıverdi.

Sonra meleklere secde etmelerini söyledi, onlar da derhal secde ettiler. Ama İblis secde etmedi.” şeklinde, her şeyin çok kısa bir zamanda gerçekleştiğini anlamında bir sonuç çıkarılmamalıdır.

Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’dan yaptığımız tespitler şunlardır:


İnsan topraktan-sudan (maddeden) yaratılmıştır:

Hicr; 26-29:Ant olsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.Ve Cann`ı da daha önce nüfuz eden kavurucu ateşten yaratmıştık.Hani Rabbin meleklere, “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratıcıyım.” demişti.
“Ona bir biçim verdiğimde ve ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.”

Sad; 71,Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."   

Saffat; 11,Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratalış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.   

Müminun; 12-14,Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık. Sonra onu çok dayanaklı bir karargâhta bir damlacık yaptık. Sonra o damlacığı bir embriyo halinde yarattık, sonra o embriyoyu bir et parçası halinde yarattık, sonra o et parçasını bir kemik halinde yarattık ve nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah'ın kudret ve sanatı ne yücedir!

Enbiya; 30,O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?   

Furkan; 54,Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O'dur. Rabbin çok güçlüdür.   

Mürselât; 20,Sizi basit bir sudan yaratmadık mı?   

Nur; 45,Allah, tüm canlıları sudan yarattı. Onlardan kimileri karnı üzerinde yürür, kimileri iki ayak üstünde yürür, kimileri de dört ayak üstünde... Allah dilediğini yaratıyor, Allah her şeye kadirdir.   

Hacc; 5,Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan/döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel/bereketli çiftten bir şeyler bitirir.   

Mümin; 67,O O'dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir.   

Kehf; 37,Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: "Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?"   

Kıyamet; 36-38İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor? O, dökülen meniden bir sperm değil miydi?Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı.


İnsanın ilk yaratılışına toprak (madde) ile başlanmıştır:

Secde; 7:Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülâle`den), basbayağı bir sudan yapmıştır.

İnsan bir anda bugünkü yapısı ile yaratılmamış, aşama aşama yaratılmıştır:

Nuh; 14:Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır / aşama aşama yaratmıştır.

Söz konusu aşamalar, Müminun; 12-14,   Mümin; 67,   Hacc; 5,   Kehf; 37 ve Kıyamet; 36-38 ayetlerinde belirtildiği gibi, toprakla başlayıp bugünkü hâlimize gelinceye kadar geçirilen aşamalardır.

Bu sistem bugün için de aynıdır.
Önce toprak, su, yenilip içilenler, teneffüs edilen hava gibi cansız maddeler canlıya dönüşerek dişide yumurta, erkekte sperm hücresi hâline gelmekte, sonra da alaka, mudğa, kemik ve et oluşumları bir şekillenme ile sürüp gitmektedir. Ayetlerden anlaşıldığına göre, ilk hayat da aynı sistemle, doğada önce basit bir canlıdan başlamış ve sonra alaka, mudğa… gelişimine benzer bir seyirle bugünkü hâline gelmiştir. Bu gelişimler arasındaki zaman aralıkları ise belki milyonlarca yıl sürmüştür.

İnsan önce yaratılmış sonra düzenlenmiştir:

Yani, insanın düzenlenmesi, ilk yaratılıştan sonra olmuştur:

A’la; 2:Ki O, yarattı, bir düzen içinde biçim verdi.

İnfitar; 6-8:Ey insan, üstün kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp yanıltan nedir?
Ki O, seni yarattı, sana bir düzen içinde biçim verdi ve seni bir itidal üzere kıldı.
Dilediği bir surette seni tertip etti.

Abese; 19:Bir damla sudan yarattı da onu bir ölçüyle biçime soktu.


İlk yaratılıştan sonraki yaratılış, yani eşin yaratılması, eşeysiz üremedir:

İlk yaratılış bir nefisten gerçekleşmiş, bu nefsin eşi, nefsin kendisinden (eşeysiz olarak) yaratılmıştır.

Eşeyli üremeler, bu ilk yaratılış ve eşeysiz olan ilk üremeden sonra başlamıştır:

Nisa; 1:Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah`tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

A’râf; 189 "O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, aşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın. Eşini sarıp kucaklayınca o, hafif bir yük yüklendi de bir süre onu gezdirdi. Ağırlaştığında ikisi birden Rablerine şöyle dua ettiler: "Bize iyi huylu, yakışıklı bir çocuk verirsen yemin ederiz, şükredenlerden olacağız."

Zümer; 6:Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah! Budur sizin Rabbiniz! Yalnız O'nundur mülk ve saltanat! İlah yoktur O'ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?!

Duyma, görme ve duygu (zihinsel fonksiyonlar) insana sonradan kazandırılmıştır:

Secde; 9: Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

Nahl; 78:Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi.

Mülk; 2, 3:De ki: “Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O’dur. Ne az şükrediyorsunuz?”

A’râf; 11:Ant olsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Âdem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı.

Müminun; 78:Ve sizin için duymayı, gözleri ve kalpleri yaratan O’dur. Pek az şükrediyorsunuz.

Erkeklik ve dişilik meni ile belirlenir:

Necm; 45, 46:Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O`dur.
Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.

İnsanın değersiz olduğu yapısı milyonlarca-milyarlarca yıl (dehr) devam etmiştir:

İnsan; 1, 2: İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken, dehirden bir süre geldi mi?
Doğrusu Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz bu nedenle onu işitici, görücü yaptık.

İnsan; 28:Biz, onları Biz yarattık. Bedenlerini Biz sağlam yaptık. Dilediğimizde de benzerleriyle öyle bir değiştiririz ki!

Allah insanı bilgilendirmiştir; ona ruhundan üfürmüştür; vahy yollamıştır; biraz bilgi koklatmıştır:

Ayette geçen “ruhun üfürülmesi / üflenmesi” ifadesi; Allah’ın insanı bilgilendirmesi, ona vahy yollaması, az bir bilgi vermesi (bilgi koklatması) anlamına gelmektedir.


Ruhun üfürülmesi:

Sad; 72:Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın.

Hicr; 29:Onu amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp ruhumdan içine üflediğim zaman, hemen ona secdeye kapanın.

Secde; 9:Sonra da ona bir biçim verdi ve ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller (bilgiye ulaşma yolları) var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Allah`ın gerçek anlamda üfürmeyeceği bilindiğine göre, “üfürmek” ifadesinin mecaz olduğu hemen anlaşılmaktadır. Mecazen “üfürmek” ise, bir başkasına verilen şeyin en az miktarını ifade eder. Türkçe`de bu eylem “koklatmak” olarak yer almıştır. Bu durumda “ruhun üfürülmesi”; “çok az miktarda bilgi verilmesi, bilginin koklatılması” anlamına gelmektedir. Nitekim İsra suresinin 85. ayetinde de; “De ki: Ruh Rabbimin işindendir. Ve size bilgiden ancak çok az verilmiştir.” denilerek, bu husus açıkça belirtilmiştir.

Ruhun Âdem`e üfürülmesinden ne kastedildiği de yine Kur`an`da açıklanmıştır:

Bakara; 30-34:Ve bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde Bir halife kılacağım” demişti de onlar; “Orada bozgunculuk yapan ve kan döken birini mi kılacaksın? Oysaki bizler, Seni hamd ile tesbih ediyoruz; Seni kutsayıp yüceltiyoruz.” demişlerdi. O; “Şu bir gerçek ki ben sizin bilmediklerinizi bilmekteyim.” dedi.
Ve Âdem`e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sundu ve “Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.” dedi.
Dediler ki: “Yücedir şanın Senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alim`sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakim`sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.”
Dedi: “Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını.” O onlara onların adlarını haber verince, “Dememiş miydim Ben size! Ki Ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı da sakladıklarınızı da en iyi biçimde bilmekteyim.” dedi.
Ve o vakit Biz meleklere, “Âdem`e secde edin” demiştik de İblis dışındaki melekler hemen secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.

Dikkat edilecek olursa Sad suresinin 72. ve Hicr suresinin 29. ayetlerine göre meleklerin secde etmesi, Âdem`in belirli aşamalardan geçirilerek (amaçlanan düzgünlüğe ulaştırılarak) nihaî şekle getirilip, kendisine ruh üfürülmesinden sonradır.

Bakara suresinin 30-34. ayetlerinde ise meleklerin secde etmesinden önce Âdem`in geçirdiği değişim ya da aşama; “Âdem`in bilgilendirilmesi ve bilgisinin meleklerin bilgisi ile karşılaştırılması” olarak açıklanmıştır.

Yani, Sad ve Hicr surelerinde kullanılan “ruh üfürme” tabiri, Bakara suresinde yerini “bilgi ile bilgilendirmek” tarifine bırakmış, böylece “ruh üfürme” tabirinin, “bilgi ile bilgilendirmek” anlamına geldiği açıklanmıştır.

“Ruh üfürülmesi” tabiri ile, Âdem`e verilen bilginin “koklatma” mertebesinde (ölçüsünde) olduğunun kanıtı ise İsra suresinin 85. ayetidir.

Burada hemen belirtmek gerekir ki, Âdem`e verilen bilginin azlığı, sadece Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetledir.

Şöyle ki:

Kehf; 109:De ki: Rabbimin sözleri için deniz mürekkep olsa Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenirdi hatta bir o kadarını daha getirsek bile.

Lokman; 27:Şayet yeryüzünde ağaçtan ne varsa kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz katılarak (mürekkep olsa) yine Allah`ın sözleri tükenmezdi. Şüphe yok ki Allah Aziz`dir, Hakim`dir.

Durum böyle olunca, Rabbimizin ilkinden en sonuncusuna kadar tüm peygamberlerine yapmış olduğu vahy (kitaplar ile bildirdiklerinin toplamı) koklatmadan (üfürmeden) başka bir şey değildir.

Sad 73:Bunun üzerine meleklerin tümü hep birlikte secde ettiler,

Pasajın bu bölümünde İblis ve insan ilişkisi açıklanmaktadır. Bu ilişkiyi anlamak, insanın zihnindeki sorulara cevap bulması ve bu konuyla ilgili sorunlarını çözmesi bakımından çok önemlidir.

Bu ilişki anlaşılmadığında cevapsız kalan sorular, anlamadan kafa sallayıp konuyu geçiştiren insanların, hayatlarının sonuna kadar aynı durumda kalmalarına yol açmaktadır.

İşte bu sebeple İblis insan ilişkisinin doğru anlaşılması çok önemlidir.

İlişkinin doğru anlaşılması için de, ilişkiyi açıklayan sözcüklerin ve kavramların doğru anlamlarının bilinmesi zorunludur.

Secde

“Secde” denince ilk olarak, namazın erkânından olan ve ibadet kastı ile alnın yere konulması şeklinde yapılan eylem akla gelmektedir. Dolayısıyla da “secde etmek” eyleminden, “ibadet etmek” anlamı çıkarılmaktadır. Halbuki “secde” sözcüğünün esas anlamı; “boyun eğmek, itaat etmek” demektir. İbadet ve saygı için alnın yere konması da itaat ve boyun eğmenin sadece bir simgesidir.

Âdem’e secde eden melekler:

“melek” sözcüğünün, sözlük anlamı olarak; “kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” anlamlarına geldiğini ve terim olarak ise, Allah’ın bütün emirlerine uyan, O’na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade ettiğini belirtmiş, ayrıca da Kur’an’daki “melek” sözcüğünün değişik şeyler için kullanıldığını; insanın yararına çalışmakla görevlendirilmiş değişik zihinsel fonksiyonlara, iradesiz canlılara ve doğal güçlere de “melek” dendiğini örnekleriyle aktarmış idik. Bu konuda verdiğimiz tüm bilgiler ışığı altında, Âdem’e secde eden meleklerin; halk kültürüne yerleşmiş şekli ile sürekli namaz ve niyazda olan melekler olmadığı; insandaki akıl, zekâ, ar, hayâ, hafıza, dikkat gibi zihinsel fonksiyonlar ile yağmur, bulut, rüzgâr, soğuk, sıcak, ağaç, nebat gibi insan dışında doğada mevcut diğer canlılar ve güçler olduğu hemen anlaşılmaktadır. Çünkü, bu sayılanların hepsi Âdem’e (insana) boyun eğmişlerdir (secde etmişlerdir), halen de eğmektedirler ve kıyamete kadar da eğmeye devam edeceklerdir. Şöyle ki:
İnsana ruh / bilgi üfürüldüğü zaman insan, bu bilgiyle doğadaki tüm canlı ve cansız varlıkları kontrol edebilir bir güce sahip duruma gelmiş ve bilgilendiği zamandan itibaren bilgisi oranında doğaya hükmetmeye başlamıştır. Hayvanları evcilleştirmiş, onların etinden, sütünden, yumurtasından, gücünden yararlanmış hatta en vahşîlerini bile kafeslerde, hayvanat bahçelerinde seyir amacıyla emri altına almıştır. Rüzgâra değirmenler döndürtmüş, gemilerini yüzdürmek için yelkenleri şişirtmiştir. Akıp giden ırmakların suyunu barajlarla kontrol altına almış, içmede ve sulamada kullandığı bu sudan elektrik üretmiştir. Doğadaki madenlerden her alanda sayısız yararlar sağlamış, ormandaki ağaçlar ise insanın arzusu doğrultusunda yakacak, mobilya, kağıt olmuştur. Havadaki oksijen sayesinde yaktığı ateş ile kendisini ısıtmış, yemeğini pişirmiş ve daha pek çok alanda kendine yarar sağlamıştır. İnsanın doğadaki bir çok şeyi kontrol edişi ile ilgili olarak hakkında verilebilecek örnekler saymakla bitmez. İşte, insanın doğanın hâkimi oluşu ile ilgili bütün bu örnekler, doğa varlıklarının ve güçlerinin (meleklerin), Âdem’e (insana) boyun eğip itaat ettiğini (secde ettiğini) göstermekte olan birar delil niteliğindedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır ki o da; Âdem’in “bilgilendirilmiş insan” olduğudur.

Sonuç olarak, melekler / yönetim güçleri, sıradan insana değil, kendisine ruh üfürülmüş (Rabbimizin sonsuz bilgisine nispetle az bir bilgi ile bilgilendirilmiş), yani ADAM / ÂDEM olmuş insana secde etmektedirler (boyun eğmektedirler).

Sad 74, 75. Ayetler:

İblis etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden (görmezden gelenlerden) oldu.
(Allah): “Ey İblis! O benim iki elimle / kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Büyüklendin mi? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” buyurdu.

İki el ile yaratma

75. ayetteki “iki elimle” ifadesi, kesinlikle Allah’ın elleri olduğu anlamına gelmez. Ama bir çok düşünür bu ifadeden ve başka ayetlerde geçen “gözlerimiz” veya “yüz” ifadelerinden, gerçekten de Allah’ın el, yüz ve göz gibi organları olduğuna inanmıştır.
Bu ifade, insanın önemli, faziletli ve şerefli bir varlık oluşuna delâlet eder. Çünkü bir kral bile sıradan işlerini hizmetkârlarına yaptırır ve önemli işlerini kendisi yaparken, burada Yüce Allah’ın insanın yaratılışını emrinde olanlara bırakmadığı, bizzat kendisinin yaptığı bildirilmektedir. Bu ifade ile vurgulanan insanın önemi, sadece insanın zihinsel fonksiyonlarına yönelik olabileceği gibi, hem zihinsel fonksiyonlarına hem de beden yapısına yönelik olabilir.
“İki el ile yaratma” ifadesinin, özel bir itina ile yaratmak manasından kinaye olduğunu düşünmek de mümkündür. Çünkü insan, bütün normal sebeplerin üstünde olarak, en yüksek bir seçim ile, yani Allah’ın seçimi ile yaratılmıştır.
Bazıları da bu ifadeyi “kudret” manasıyla tevil etmişler ve “iki el” ifadesindeki tesniyenin (ikilemenin), sadece tekit (pekiştirme) için olduğunu, çünkü Âdem`in yaratılışında Allah`ın kudretinin tecellilerinin tekitli ve kat kat bulunduğunu söylemişlerdir.

İblisin kâfirlerden oluşu

İblis, ilk yaratılışından beri kâfirlerdendir, yoksa Âdem’e (insana) secde etmediği için kâfir olmamıştır. Arapça dilinin özelliklerini bilmeyenler, ayetteki söz akışına göre ve kulaktan dolma bilgilerle İblis’in Âdem’e secde etmediği için kâfir olduğunu sanmaktadırlar. Oysa ayetin orijinali konunun bu şekilde anlaşılmasına engeldir. Az seviyede bile olsa Arap diline vakıf olanlar hemen fark ederler ki, ayette “fe” değil, “vav” bağlacı kullanılmış ve; “ve kane minel kâfirin (ve o kâfirlerden idi/ o, kâfirlerdendir)” denilmiştir. Şayet “fe” bağlacıyla “fekane minelkâfirin (…de kafirlerden oldu)” denilmiş olsaydı, ancak o zaman İblis’in kâfirleşmesi, secde etmemesine bağlanabilirdi. Nitekim Rabbimiz Kur’an’da kendisini nitelerken yüzlerce yerde “vekanellahü alimen hakima, vekanellahü gafuran rahımen …” tarzında ifadeler kullanmıştır. Bu ifadelerin hiçbiri “Allah şimdi Alim, Hakim oldu veya Allah şimdi Gafur ve Rahim oldu” şeklinde anlaşılmaz, “Allah Alim’dir, Hakim’dir, Allah Gafur’dur, Rahim’dir” şeklinde anlaşılır.

İblis’in dayatma gerekçesi

Rabbimiz, İblis’in neden büyüklendiğini bilmiyormuş ve bu davranışının sebebini İblis’ten öğrenmek istiyormuş gibi “Büyüklük taslamak mı istedin, yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” diye sorular yöneltmiştir. Rabbimizin zaten bildiği bir konuda böyle sorular sorması, bize göre, temsilî diyalog yöntemi ile işin gerçeğini anlatmak içindir. Bu sebeple de bu ifadelere çok dikkat edilmelidir. Rabbimizin buradaki sorusu, İblis’e, büyüklenmesinin yeni bir davranış mı yoksa eskiden beri mi olduğunu söyletmeye yöneliktir. Nitekim diyalog sürmüş ve İblis de Rabbimizin bu sorusunu yanıtlamıştır:
sad 76. Ayet:

(İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

Görüldüğü gibi İblis cevap olarak; büyüklenmesinin yeni bir şey olmadığını, insanın çamurdan (maddeden), kendisinin ise ateşten (enerjiden) yaratıldığını, dolayısıyla yaradılıştan gelme üstünlüğü sebebiyle böyle davrandığını söylemiştir. Dikkat edilirse İblis’in bu tezi, yani enerjinin maddeden daha hayırlı ve daha iyi olduğu iddiası Rabbimiz tarafından reddedilmemiştir. Bu da demektir ki, İblis doğruyu söylemiştir. Bir başka ifade ile, burada enerjinin maddeden iyi ve üstün olduğu, bize bizzat Rabbimiz tarafından açıklanmaktadır.


sad 77, 78. Ayetler:

(Allah): “Hemen çık oradan, artık sen kesinlikle racimsin.” dedi.
“Ve elbette lânetim (hayırdan uzak tutmam), karşılık gününe kadar senin üzerindedir.”

Racim

“رجيم Racim” sözcüğünün mastarı “رجم recm” olup, bu sözcüğün ilk anlamı; “قتل öldürmek” demektir. Öldürmeye “recm” denmesinin sebebi, Arapların öldürecekleri kimseyi taşlamak suretiyle öldürmelerindendir. Sonradan her öldürme işine “recm” denilir olmuştur. Kur`an`da ve dolayısıyla yeri olmamasına rağmen zina suçlularına verilen cezanın adı da buradan gelmektedir.
“Recm” sözcüğü ve türevleri Kur`an`da 14 kez yer almasına rağmen hiçbir yerde “öldürmek” anlamında kullanılmamıştır.
“Öldürmek” anlamı dışında ise “recm” sözcüğü; “taş atmak”, “lânet etmek”, “sövmek, yermek”, “hicran”, “tart etmek, kovmak”, “zann ve zanna dayalı söz söylemek” anlamlarında da kullanılır olmuştur. (Lisan ül Arab Cilt 4 s.90)
Şeytan için bu anlamların hepsi de uygun görülmüş ve ism-i mef`ul anlamıyla şeytana; “taşlanmış şeytan”, “lânetlenmiş şeytan”, “kovulmuş şeytan”, “sövülmüş şeytan” … gibi isimler verilmiştir.
Bize göre buradaki “racim” sözcüğü, Rabbimizin 77. ayetin başındaki “Hemen çık oradan” sözünden hareketle; “kovulmuş” anlamındadır ve konumuz itibariyle şeytanı tanımlayan en uygun ifade de; “kovulmuş şeytan”dır.

Şeytan nereden kovulmuştur?

Bu konu Kur’an’da, Hicr suresinin 16-18. ayetleri ile Saffat suresinin 6-10. ayetlerinde yer almaktadır. Bu ayetler, eski tefsircilere (!) göre müteşabih olduğu için iyi anlaşılamamış ve bu konuda mantıksız, akıl dışı, hatta din dışı açıklamalar ve inançlar ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki, piyasadaki meal ve tefsir kitaplarının hepsi de bu konuyu aşağı yukarı aynı anlamda ve eski tefsircilerin (!) anlayışları doğrultusunda açıklamışlardır. Biz, ortaya çıkan bu yanlış inanç ve anlayışların, ne olduklarının gösterilmesi bakımından kısaca özetlenmesinde yarar görmekteyiz.
Bu anlayış ve inanışlara göre; Kur’an inmeye başlamadan önce şeytanlar diledikleri gibi göklerde dolaşırlar, meleklerin arasına sızarak meleklerin Allah’tan öğrendikleri geleceğe (gaybe) ait bilgileri kaparlar, bu bilgilerin içine biraz da yalan katarak kâhinlere anlatırlar, kâhinler de bu bilgileri halka anlatırlarmış. Böylece peygamberler ile şeytanlar arasında bir sürtüşmedir devam edip gidermiş. Bazılarına göre bu zamanlarda gökyüzünde yıldız yokmuş, bazılarına göre de yıldızlar varmış ama kovalamaca yokmuş. Sonradan yıldızlar yaratılmış ve şeytanlar gökyüzüne sokulamaz olmuş. Fakat yine de içlerinden bazıları, meleklerden bir şeyler öğrenmek için onların aralarına sızmaya çalışırmış. İşte meleklerin arasına sızmaya çalışan bu şeytanlara yıldız fırlatılırmış ve alev topu halinde üzerilerine gelen yıldızı gören şeytanlar gerisingeri dünyaya kaçarlar, elleri boş kalırmış. Bu inançta net olmayan bir nokta varmış. O da; acaba yıldızlar yeni mi yaratılmışlar yoksa eskiden beri varlarmış da şeytanlara karşı silâh olarak kullanılmaya mı yeni başlanmış? (!)
İbn-i Abbas’a göre, şeytanlar önceleri göğe çıkmaktan menedilmemişti. Bundan dolayı göklerde dolaşıyor, meleklerden gaybın haberlerini duyuyor ve haberleri kâhinlere ulaştırıyorlardı. Kâhinler de bu aldıkları kelimelere dokuz daha katarak bunları yeryüzündekilere anlatıyorlardı. Bu kelimelerin dokuzu batıl birisi hak idi. İsa peygamber doğunca, onlar üç kat gökten menedildiler. Peygamberimiz doğunca da, bütün göklerden menedildiler. Dolayısıyla bu şeytanlar, kulak hırsızlığı yapmak istediklerinde, ateş parçaları ile taşlanmakta, uzaklaştırılmaktadırlar. (Hicr suresi tefsiri, Mefatih ul Gayb, İmam Razi ve Kurtubi, Cilt 10 s. 20,21) (!)

Özetlediğimiz bu inançlar ve özellikle İbn-i Abbas patentli açıklamalar doğrultusunda ayetlerin Türkçe’ye nasıl hatalı bir şekilde çevrildiğinin tipik örneği de malûm, meşhur, muteber sayılan Elmalılı’nın mealidir:

Hicr; 16-18: Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.
Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.
Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip eder.

Saffat; 6-10: Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
Onu her inatçı şeytandan koruduk.
Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar.
Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.
Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.

Bu ayetler hakkında bizim görüşlerimiz ve çevirimiz ise şöyledir:


Hicr; 16-18:Hiç kuşkusuz, gökte burçlar oluşturduk ve seyredenler için onu süsledik.
Ve onu Şeytan-ı Racim’in hepsinden koruduk;
az da olsa vahye kulak veren ve kendisini apaçık bir alev takip edenler hariç.

18. ayetin, 17. ayetin devamı olması münasebetiyle iki ayeti tek bir cümle halinde ifade edersek cümle şöyle şekillenir:
“Ve onu, az da olsa vahye kulak veren ve kendisini açık bir alevin takip ettiklerinin haricindeki tüm Şeytan-ı Racimlerden koruduk.”
Yani sema, “azıcık da olsa vahye kulak veren ve kendini açık alev takip edenlerin dışındaki tüm Şeytan-ı Racimlere” kapalıdır. Az da olsa vahye kulak kabartanlara ise açıktır, onlara serbesttir, onlardan korunmamıştır.

Saffat; 6-10:Gerçekten biz en alt semayı zinetlerle; yıldızlarla süsledik.
Asi inatçı şeytanın tümünden koruduk;
onlar mele-i a’laya hiç kulak vermezler ve her taraftan taşlanırlar,
kovulmak için…. Ve onlara sürekli azab vardır,
ancak bir kırıntı kapan ve kendisini şihab-ı sakıp takip eden hariç.

7-10. ayetler tek bir cümle olduğu için bunları toplu halde ifade etmek mümkündür:
“Biz semayı, mele-i a’ladan bir bir kırıntı kapan ve kendisini şihab-ı sakıp takip edenler hariç, sürekli azap içinde olan, kovulmak için her taraftan taşlanan ve mele-i a’laya hiç kulak vermeyen ‘şeytan-ı marid’in tümünden koruduk.”
Ayetin özetini alırsak; gök yüzü “şeytanı marid”e kapalı olup, mele-i a’ladan azıcık bilgi kırıntısı sağlayan ve kendilerini delici alevin takip ettiklerine açıktır.

Ayetlerin daha iyi anlaşılabilmesi için, ayetlerde yer alan bazı sözcüklerin açılımları gerekmektedir:

Az da olsa Vahye kulak verme (Kulak hırsızlığı):

Hicr suresinin 18. ayetindeki “istereka” fiili, genellikle “kulak hırsızlığı yapan” diye çevrilmiş olup, Kur’an’da sadece bu ayette geçer. Fiilin üç harfli hâli olan “seraka”nın anlamı; “çaldı, hırsızlık etti” demektir. Konumuz olan beş harfli kalıptaki anlamı ise; “kulak kabarttı, kulak misafiri oldu, kaş altından baktı, çaktırmadan gözüyle izledi” demektir (Lisan ül Arab cilt: 4, s: 565). Yani “istirak”, hem kulak hem de gözle sinsice bir şeyler öğrenmek demektir.
Bu fiil konumuz olan ayette “Men istereka s sem’a (sem’a kulak kabartan)” cümlesi içinde yer almıştır. Burada “sem’ ” sözcüğü tümleç yapılmış olduğundan, “isteraka” fiili; “dinleme yoluyla az bir bilgi edinen (kulak kabartılarak ne kadar öğrenilebilirse)” veya “(göz ucuyla) az bir şey öğrenen” demektir.
Diğer taraftan cümlede geçen “sem’a”; “Vahy”i, yani Kur’an’ı işaret etmektedir. Bu yargıya ise aşağıdaki ayetler delâlet etmektedir:

Mülk; 10: Ve yine derler ki: “Eğer kulak vermiş olsaydık veya akletmiş olsaydık, Sair / cehennem halkı arasında olmazdık.”

Furkan; 44:Yoksa onların çoğunu vahye kulak verir veya akleder mi sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibidirler, hatta gidişatça daha sapıktırlar.

Bu konu ile ilgili olarak ayrıca, şu ayetler de tetkik edilebilir:

A’râf; 100,Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi: Dilersek onları günahları yüzünden belaya çarptırırz, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar.   

Yunus; 67, O, odur ki, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceye vücut verdi, gündüzü de aydınlık kıldı. Hiç kuşkusuz, bunda, dinleyecek bir topluluk için ibretler vardır.  

Nahl; 65-69, Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir mucize vardır. Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazlarından kayar gider.Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: "Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da...""Sonra, meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul." Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.

Rum; 21-24, Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranızda sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eşler yaratmasıdır. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ayetler vardır.Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.Gece ve gündüz uyumanız, onun lütfundan nasip aramanız da O'nun ayetlerindendir. Bunda, işitebilen bir toplum için elbette ibretler vardır. Yine O'nun ayetlerindendir ki O size, korku ve ümit olmak üzere şimşeği gösteriyor; gökten bir su indiriyor da ölümünden sonra toprağı onunla canlandırıyor. Bunda, aklını işleten bir topluluk için elbette mucizeler vardır. 

Secde; 26, Evlerinde-yurtlarında dolaşıp durdukları nice nesilleri, kendilerinden önce helâk etmiş olmamız onlara yol göstermedi mi? Kuşkusuz, bunda ibretler vardır. Hâlâ işitmiyorlar mı?  

Enfal; 21, 22, Hiç işitmedikleri halde, "İşittik!" diyenler gibi olmayın. Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir. 

Kehf; 101, Onlar, gözleri benim zikrim/Kur'anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.  

Kaf; 37.Hiç kuşkusuz, bunda, kalbi olan yahut tam bir tanık olarak kulak veren için mutlak bir öğüt vardır.

Değerli Kardeşimlerim ! Her zaman ki gibi uzun bir yazı oldu.

Yazının uzunluğu ve detaylı oluşu siz kardeşlerimize ve Kur'an'a olan saygımdandır.
Kur'an'da olanları, sorularımıza cevap olabilir umuduyla tebyin ediyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
En doğrusunu bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 

<< Önceki Sayfa 52 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats