Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bu ayette kendilerine kitap verilenlerin Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı söylenmiyor. Yoksa sizin de Maide 44 ve 46’ya gönderme yaparak ortaya koyduğunuz üzere Kuran’da çelişki peydah olurdu. Oysa Allah Kuran’da çelişki yok, diyor (4:82).
Nasıl Söylenmiyor mu bal gibi söyleniyor. Türkçe cümle dizimi ile arapça cümle dizimi karıştırıp gerçekleri saklayamazsın.
29.
Katilüllezıne la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı minellezıne utül kitübe hatta yu'tul cizyete ay yediv vehüm sağırun
İlk önce savaşalıcak kimselerin vasıflarını sayıyor
Katilüllezıne la yü'minune billahi ve la bil yevmil ahıri ve la yühürrimune ma harremallahü ve rasulühu ve la yedınune dınel hakkı
Allaha ve ahirete inanmayan,allah ve resulünün haram kıldıklarını haram tanımayan hak dini din edinmeyen.
Sonraki cümlede ise bunların hangi zümreden olduğunu vurguluyor
minellezıne utül kitübe
ehli kitaptan olanlar
Türkçede cümle dizimi böyle olmadığı için
29- Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a, ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.
Bu şekilde cevrilir
demişsiinki
Son cümlenin söz dizimini de Türkçeye uygun hale getirelim:
Kendilerine kitap verilenlerden kim hak dini din edinmiyorsa küçülüp kendi elleriyle tazminat ödemelerine dek onlarla savaşın.
Ne kadar çarpıtsan bile yinede açık veriyorsun.
hak din islam ise tevrat ve incil batıl sayılmazmı? Hani onlarda nur vardı,hani onları allah indirmişti?
Muhammed önceleri ehli kitabı kendi safına çekebilmek için incil ve tevratın da allahtan olduğu şeklinde ayetleri kurana koyduruyor.bakıyorki adamların umurunda bşle değil onlar yine kendi kitaplarına inanmaya devam ediyorlar bu sefer baklayı ağzından çıkarıyor.
Niçin kendi safına çekmek istiyor buda önemli. O dönemdeki yahudiler kuyumculukla uğraşan zengin insanlar.Siz rivayetlere inanmadığınız için hiç bunlara girmeyeceğim size kurandan göstereceğim böyle olduğunu.
Tevbe 33- O öyle bir Allah'dır ki, Resulünü hidayetle ve hak dinle bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir. Müşrikler hoşlanmasalar da. 34- Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, yahudi hahamları ile hıristiyan rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!
Gördün değilmi adamların altınları ve gümüşleri varmış.
35- O gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): "İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın bakalım şu biriktirdiğiniz şeyin tadını!" denilecek
Bu insanları altınlrını vermedikleri için önce azabla tehdit ediyor Zamanla bununda fayda vermediğini anlayınca savaş yoluyla o insanların zenginliğine el koyuyor.
gelelim 29 a
Tevbe 29- Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a, ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.
Kendilerine kitap verilenlerden allaha ve ahiret gününe inanmayan
Bu cümle hem doğru hem yanlış
Ehli kitabın tanrı ve ahiret inancı olmadığı yanlış.Çünkü onların kendi kitaplarına göre tanrı inançları var.
Onlar muhammedin AL İLAH,ına inanmıyorlar inanmadıkları içinde elbette muhammedin yasaklarını tanıyacak değiller.
Katılma Tarihi: 20 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 262
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhabalar,
Bu konuyuelimde bulunan rahmetli Muhammed Esed'in meal-tefsiriyle tevbe 29'u buraya aktarmak istiyorum.
Tevbe 29- Ve kendilerine (çok önceden) vahiy bahşedilmiş olduğu halde (gerçek anlamda) Allaha da, ahiret gününe de inanmayan (1), Allah ve Onun Elçisinin yasakladığını yasak saymayan(2), ve böylece (Allahın onlar için din olarak seçtiği) hak dini din olarak benimseyip ona uymayan kimselerle (3) savaşın; ta ki (savaş yoluyla) baş eğdirilip (4) kendi elleriyle bağışıklık vergisi ödeyinceye kadar.
1) Lafzen "kendilerine (önceden) vahiy/kitap verilmiş olup da inanmayanlarla..." yahut: "kendilerine önceden kitap verilen kimseler içinden inanmayanlarla..." Bizim çeviri ve yorumlarımızda genellikle gözönünde tuttuğumuz üzere, Kurandaki bütün ifadelerin, bütün ilke ve öğretilerin karşılıklı olarak birbirini tamamladığı ve dolayısıyla bunların her birinin bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak okunmadıkça doğru olarak anlaşılamayacağı temel ilkesi uyarınca, bu ayetin de savaşın ancak savunma amacıyla caiz olduğu yolundaki açık seçik Kurani ilkenin ışığı altında okunması, değerlendirilmesi gerekir. Başka bir deyişle, yukarıdaki savaş buyruğu ancak, Müslümanlar cemaatine ya da devletine karşı girişilen bir saldırı yahut onun güvenliğini açıkca ve tereddüte yer bırakmayacak biçimde tehlikeye sokan bir tehdidin mevcudiyeti halinde geçerlidir. Büyük Müslüman düşünür Muhammed Abduh da bu görüşe katılarak bu ayeti tefsir ederken şöyle demektedir. "İslam da savaş ancak hakkı ve ona bağlı olan insanları savunmak gerektiği hallerde farz kılınmıştır.. Hz.peygamberin bütün seferleri hep savunma niteliğindedir. İslamın ilk dönemlerinde Sahabilerce girişilen savaşlar için de aynı şey geçerlidir"
2) Bizce, yukarıdaki buyruk ya da mesajın anahtar cümlesi budur. Elçi terimi, şüphe yokki, burada temsil edici anlamıyla kullanılmış olup, Yahudi ve Hristiyanların inanç ve öğreti olarak bağlılık iddiasında bulundukları bütün peygamberlere - Yahudiler için özellikle Hz.Musa'ya hristiyanlar için de Hz. İsaya ilişkindir - Burada kendilerinden söz edilen kimseler önceki cümlede Allaha ve ahiret gününe (yani ölümden sonraki hayata ve kişinin, bu dünyada yapıp-ettiklerinden bireysel olarak sorumlu tutulacağına) inanmayı inatla reddetmek gibi ciddi ve temel bir günahla suçlandıktan sonra, devamla, kendi şeriatlarına karşı işledikleri, öncekine nisbetle hafif kalan birtakım ameli günahlarla suçlanmaları ilk bakışta anlaşılmaz gibi geliyor. Öyleyse, burada onlar için yapılan "Allah ve Onun Elçisinin yasakladığını yasak saymıyorlar" şeklindeki suçlamanın, Allaha inanmamak kadar ağır bir şeyi ima ediyor olması gerekmektedir. Onlara karşı savaş buyruğunun yer aldığı bir söylem, bu anlam örgüsü içinde buradaki "şey" olsa olsa ancak, ortada hiçbir kışkırtıcı sebep olmadığı halde saldırganlık eğilimi göstermek olabilir: zaten, Allahın mesajını insanlara ulaştırmakla görevli elçilerin hemen hepsinin tebligatları aracılığıyla Allahın yasakladığı en ağır, en ciddi suçlardan biri de budur. Şu halde yukarıda ayet, müminler için, Kurana bağlı cemaate karşılık saldırganca davranarak benimsemiş göründükleri kendi inançlarını dahi çiğnemekten çekinmeyen kitap ehline karşı, ama kitap ehlinin yalnızca böyle olanlarına karşı yapılmış bir savaş çağrısı olarak anlaşılmalıdır.
3) Yahudi ve Hristiyanlar hakkında "akıllarında tutmaları için kendilerine söylenen şeylerin çoğunu unuttular" şeklindeki 5: 13-14. ayetteki ifadeler.
4) Zımnen "İslami cemaatin ya da devletin hüküm ve yönetimi altına alınıp..." Burada "bağışıklık vergisi" sözcükleriyle karşıladığımız cizye terimi Kuranda yalnız bir kere geçmektedir ama terimin anlamı ve onunla ifade edilen uygulamanın amacı pek çok sahih hadisle yeteri kadar açıklanmış bulunmaktadır. Sözkonusu terim bir ideolojik organizasyon olarak İslami, cemaat ya da devlet kavramıyla son derece yakından bağlantılıdır ve bu nokta, bu verginin gerçek amacı doğru olarak anlaşılmak isteniyorsa, her zaman akılda tutulması gereken bir husustur.
İslami cemaat ya da devlet organizasyonu içinde gücü yeten her Müslüman, dini özgürlüğünü yahut cemaatin siyasal güvenliğini tehdit eden her tehlikeye karşı, böyle bir tehlikenin fiilen kendini gösterdiği her zaman cihad için silahlanma yükümlülüğü altındadır; başka bir deyişle gücü yeten her müslüman zorunlu askerlik (savunma) hizmetiyle yükümlüdür. Bu öncelikle dini bir yükümlülük olduğuna göre, İslami dünya görüşünü (islam ideolojisini) onaylamayan gayri müslim uyrukların benzen bir yükümlülük altına sokulmaları haklı bir uygulama olmazdı. Ama, beri yandan onların vatandaşlık haklarının, dinsel özgürlüklerinin de bütün kapsamıyla tam bir koruma ve güvenlik altında tutulması gerekmektedir: İşte Müslüman tebayı, vatandaşlık yükümlülüklerinin bu eşit olmayan dağılımı sebebiyle bir dereceye kadar tazmin edip dengelemek amacıyladır ki gayrimüslim tebaa (ehl-i zimmet, lafzen andlaşmalı ya da koruma altındaki) tebaa" yani güvenlikleri hukuken Müslüman tebaa tarafından sağlanan gayrimüslimler) üzerine özel bir vergi yüklenmiştir. Bu itibarla, cizye, ne eksik ne de fazla, askeri hizmetten bağışıklık vergisidir ve İslami yönetimin bu durumdaki uyruklarıyla akdettiği "koruma sözleşmesinin" (zimmet) hukuki bedeli ya da karşılığıdır. (Terimin kendisi, ceza, yani "tazminat ya da bedel olarak bir şey ödedi" fiilinden türemiştir)
Ne Kuran en de Hz. peygamber tarafından bu vergi için kesin bir miktar yada nisbet belirlenmiş değildir; fakat konuyla alakalı rivayetlerin hemen hepsi, bu verginin, özellikle İslami bir fariza olduğu için, doğal olarak gayrimüslimlerin değil, yalnızca Müslümanların ödemekle yükümlü oldukları zekat (arınma farizası) terimiyle ifade edilen vergiden adamakıllı düşük olduğunu açıkca göstermektedir.
Şu hususu da sarahaten belirtmek gerekir ki, yalnızca, eğer Müslüman olmuş olsalardı, kendilerinden askerlik hizmeti vermeleri beklenebilecek olan gayrimüslimler, üstelik kolayca ödeyebilecekleri görülen kimseler cizye ödemekle yükümlüdürler.
Dolayısıyla, kişisel durum ya da şartları bakımından askerlik hizmetinden hukuken zaten bağışık olan gayrimüslim uyruklar - Hz. peygamberin sünnetine, öğreti ve uygulamalarına dayanarak bilindiği üzere- cizye yükümlülüğünden de bağışıktırlar; bu sınıfa giren gayrimüslimler: a) kadınlar b) ergenlik yaşına gelmemiş erkekler c) yaşlı erkekler d) hasta ve sakat erkekler e) rahipler, keşişler, ayrıca askeri hizmet için gönüllü olan bütün gayrimüslimler de , doğal olarak cizye yükümlülüğünün dışındadır.
Bizim yukarıda "an yed (lafzen ellerinden) terimi için kullandığımız "kendi elleriyle" yani, direnmeden ifadesi, Zemahşeri'nin bu ayet hakkında kendi tefsirinde verdiği muhtelif açıklamalardan birine dayanıyor. Reşid Rıza, yed sözcüğünü güç ya da iktidar anlamını veren mecazi çağrışımlarıyla ele alarak "an yed tabirini, teorik olarak cizye ödemekle sorumlu kişinin mali gücüne bağlıyor: bu açıklama kuşkusuz bu verginin kabul gören tanımıyla da doğrulanmaktadır.
Evet paramex, rahmetli Esed mealinde böyle tefsir etmiş ve ne kadar doyurusu bir tefsir. Umarım sisli aklına biraz ışık tutabilmişimdir.
__________________ benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
Bakın bu Ehl-i Kitap niye Allah'a ve ahiret gününe inanmıyor... Aslında inanıyorlar ama yanlış inanıyorlar. Yanlış inanmak da inanmak değildir...
Tevbe 30.
Yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hırıstiyanlar ise, "İsa Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Evet kendilerine kitap verilenler, kitaptan olmayan şeyleri, gerçek/hak olmayan şeyleri dediler.
1. Allah inancı çürük olanın, ahiret inancı sağlam olabilir mi?
2. Allah'a inancı olan, dinden olmayan şeyleri söyler mi? Söyler ise, bu o'nun Allah'a doğru olarak inanmadığını, hatta Allah'a aslında hiç inanmadığını göstermez mi?
3. "Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor."
Ayette de görüldüğü gibi, bu gerçek olmayan yanlış sözler daha önceki kafirler tarafından sarfedilmiş bazı sözlere benziyor. Demek ki din dışı gerçek olmayan, İslamda olmayan sözler söylemek insanı kafir yapıyor. Kur'an'ın bir ayetini inkar etmek insanı kafir yapıyor. Dinden olmayana inanan Allah'a mı inanmış olur, dinden olmayan şeyi söyleyene mi?
4. 9 Tevbe 31. ayette ise bu kitap verilenler hahamlarını ve rahiplerini Rab ediniyorlar. Bu da müşriklik işte ( not: kafir bazı inanç durumlarında müşriktir de ). Rab edinilmesi gereken sadece Allah olmalıdır.
Daha da numaralandırılabilir...
Şimdi Ehl-i Kitaptan olanların Allah ve ahiret inancı olduğunu söyleyebilir misiniz?
Not: Ehl-i Kitabın bazı mezheplerinin/fırkalarının ahiret inancı yoktur...
__________________ İsrâ 89
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.
Allah ayetinde "Allah'a ve ahiret gününe inanmayan" diyor; Muhammed Esed buna gerçek anlamda ifadesini ekleyiverip " (gerçek anlamda) Allah'a da ahret gününe de inanmayan" şeklini veriyor.
Rahmetli Esed'in bu çeviri tarzı "Hayvanlar Çiftliği"ndeki bir olayı çağrıştırdı bana. Hani bir duvara önce "Hiç bir hayvan döşekte yatmaz" diye yazmışlar ama sonra sonra bazı ekabirin canı döşekte yatmayı cekmiş. Bir hıh deyici o cümleye çarşaflı kelimesini çiziktirivermiş: "Hiç bir hayvan çarşaflı döşekte yatmaz".
*
İlk önce savaşılacak kimselerin vasıfları sayılıyor. (paramex)
Haklısınız; baştan itibaren sayılıp dökülen her nitelik en sondaki kitaplılar ifadesine bağlanarak ta okunabilir:
Savaşın
Allah’a ve ahiret gününe inanmayan kitaplılarla;
Allah’ın ve elçinin yasak ettiğini yasak saymayan kitaplılarla;
hak dini din edinmeyen kitaplılarla…
Bir de benim okuduğum gibi okunabilir:
Savaşın
Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlarla;
Allah’ın ve elçinin yasak ettiğini yasak saymayanlarla;
hak dini din edinmeyen kitaplılarla…
Hangisi doğru?
Eğer Kuran’da çelişki bulunamıyacağını belirten Allah’ın doğru söylediğine inanıyorsanız benim okuma şeklim doğrudur. Yok, Allah yalan söylüyor; Kuran’da çelişki bal gibi olur diyorsanız sizin okuma şekliniz doğrudur.
Çelişkiyi gûya açıklayan komplo teorinize gelince, o beni bağlamaz çünkü ben Kuran’daki İslamın müslümanıyım. Komplo teorilerileri üreten beşeredeğil, Kuran’ı vahyeden Allah’a inanırım.
Eğer Kuran’da çelişki bulunamıyacağını belirten Allah’ın doğru söylediğine inanıyorsanız benim okuma şeklim doğrudur. Yok, Allah yalan söylüyor; Kuran’da çelişki bal gibi olur diyorsanız sizin okuma şekliniz doğrudur.
Kuran tanrıdan ise elbette yalan söylemez ama ya değilse. Peki bunu anlamak için ne yapmak gerekir ?
Çelişki olup olmadığını sorgulamam gerekir değilmi? Bunun içinde ayetleri karşılaştırmam gerekir değilmi ?
Maide suresinde tevrat ve incilin allahtan indirildiği ve iiçinde nur olduğu söylemiyormu,hayır diyebilrimisin? Bu bile başlı başına çelişki değilmi ?
Madem öyle ise kuran niye indi? bana bunun cevabını ver.
Ya anlama sorununuz var ya anlamak gibi bir isteğiniz yok... Tevrat'ta ve İncil'de de elbette nur var. Alın bu kitapları okuyun, bu kitaplardaki bir çok öğretinin Kur'an'da da olduğunu göreceksiniz.
Elbette İncil'deki ve Tevrattaki birçok ayet değiştirilmiş, tahrif edilmiştir. Yahudiler ve Hıristiyanlar kabul etmese de bu böyledir.
Kur'an niye indi demişsin. Kur'an bu kitapların Allah'tan olduğunu doğrulamak, tasdiklemek ve aynı zamanda bu kitapların tahrif edilmiş ayetlerini/kıssalarını/öğütlerini gerçek haliyle bildirmek gibi Kur'an'da bahsedilen bir çok nedenden dolayı Kur'an indirilmiştir/gönderilmiştir...
__________________ İsrâ 89
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.
Ya anlama sorununuz var ya anlamak gibi bir isteğiniz yok... Tevrat'ta ve İncil'de de elbette nur var. Alın bu kitapları okuyun, bu kitaplardaki bir çok öğretinin Kur'an'da da olduğunu göreceksiniz.
Elbette İncil'deki ve Tevrattaki birçok ayet değiştirilmiş, tahrif edilmiştir. Yahudiler ve Hıristiyanlar kabul etmese de bu böyledir.
Kur'an niye indi demişsin. Kur'an bu kitapların Allah'tan olduğunu doğrulamak, tasdiklemek ve aynı zamanda bu kitapların tahrif edilmiş ayetlerini/kıssalarını/öğütlerini gerçek haliyle bildirmek gibi Kur'an'da bahsedilen bir çok nedenden dolayı Kur'an indirilmiştir/gönderilmiştir...
Maşallah kardeşim aynen kuran gibi çelişkili konuşuyorsunuz. Tahrif edilen, değiştirilen bir kitap nasıl oluyorda nur oluyor?Madem değiştirildi ise (sen diyorsun) neden allah kitap ehlinin kendi kitaplarına göre hüküm vermesini isitiyor ?
Maide 43- İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.
Maide 47- İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir
Şimdi bana o kitapların tahrif edildiğine,değiştirildiğine dair ayet getirmeni bekliyorum.
Bundan 1400 yıl öncesini bilemem, 2000 yıl öncesini de bilemem, Tevrat'ın İncil'in ne zaman tahrif edilmeye başlandığını da bilemem. Hangi ayetlerinin tahrif edildiğini de bilemem. Fakat Kur'an ayetlerinden şunu biliyorum ki Hz. İsa zamanına kadar gelen Peygamberler içinde Nur olan ve tahrif edilmemiş olan Tevrat ile hüküm veriyorlarmış. Zorlu ve karmaşıklığın, bozgunculuğun çok olduğu bir dönem olsa gerek ki Zekeriya ve oğlu Yahya Peygamber bulunmasına rağmen Allah İsa Peygamberi de gönderiyor, Yahudilerin tahrifini ve bozgunculuğunu engellemek ve sapkınlığını düzeltmek için. İsa Resule İncil vahyediliyor. Fakat sonuçta Hz. İsa da yalanlanıyor ve öldürülmek isteniyor. Sonuçta İncil de tahrif ediliyor...
Yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, [vahyedilmiş] sözlerinanlamını çarpıtırlar; sözleri asıl bağlamından kopararak, [şimdi yaptıkları gibi] "İşittik ama karşı çıkıyoruz!" ve "Dinleyin ama kulak asmayın!" (59) ve "Asıl sen biz[im sözümüz]e kulak ver [ey Muhammed]!" derler; böylece dilleriyle oyun oynarlar ve [sahih] itikadın yanlış olduğunu îma etmeye çalışırlar. [Halbuki] onlar, sadece "İşittik ve itaat ediyoruz!" ve "[Bizi] dinle, bize katlan!" deselerdi, bu onların gerçekten yararına ve daha dürüstçe bir davranış olurdu: ama hakikati reddettikleri için Allah onları lânetledi; zira onların inandıkları, basit birkaç şeyden ibarettir.
__________________ İsrâ 89
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.
Bundan 1400 yıl öncesini bilemem, 2000 yıl öncesini de bilemem, Tevrat'ın İncil'in ne zaman tahrif edilmeye başlandığını da bilemem. Hangi ayetlerinin tahrif edildiğini de bilemem. Fakat Kur'an ayetlerinden şunu biliyorum ki Hz. İsa zamanına kadar gelen Peygamberler içinde Nur olan ve tahrif edilmemiş olan Tevrat ile hüküm veriyorlarmış. Zorlu ve karmaşıklığın, bozgunculuğun çok olduğu bir dönem olsa gerek ki Zekeriya ve oğlu Yahya Peygamber bulunmasına rağmen Allah İsa Peygamberi de gönderiyor, Yahudilerin tahrifini ve bozgunculuğunu engellemek ve sapkınlığını düzeltmek için. İsa Resule İncil vahyediliyor. Fakat sonuçta Hz. İsa da yalanlanıyor ve öldürülmek isteniyor. Sonuçta İncil de tahrif ediliyor...
Yahudi itikadına mensup olanların bir kısmı, [vahyedilmiş] sözlerinanlamını çarpıtırlar; sözleri asıl bağlamından kopararak, [şimdi yaptıkları gibi] "İşittik ama karşı çıkıyoruz!" ve "Dinleyin ama kulak asmayın!" (59) ve "Asıl sen biz[im sözümüz]e kulak ver [ey Muhammed]!" derler; böylece dilleriyle oyun oynarlar ve [sahih] itikadın yanlış olduğunu îma etmeye çalışırlar. [Halbuki] onlar, sadece "İşittik ve itaat ediyoruz!" ve "[Bizi] dinle, bize katlan!" deselerdi, bu onların gerçekten yararına ve daha dürüstçe bir davranış olurdu: ama hakikati reddettikleri için Allah onları lânetledi; zira onların inandıkları, basit birkaç şeyden ibarettir.
Ben sizde tarih değil,incil veya tevratın tahrif edildiğine dair ayet istedim. Verdiğiniz ayet kitabın tahrifinden veya değiştirildiğinden değili anlam saptırmasından bahsediyor. Bu kitabın tahrif olduğu anlamına gelmez.
Aynı şeyi müslümanlarda yapar ve bunlar için kullanılan bir deyim vardır. Mesela
Ayetleri eğip bükmek.
Şimdi birileri böyle yapıyor diye kuran tahrif edilmiş,değiştirilmişmi oluyor ?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma