HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: Acı kaybımız Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
barış
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 13 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 339
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı barış

Selam,
İman kardeş, ''Akılcı müteşabih kabul etmez'' demiş. Bunu düşünürken aklıma geldi Ali İmran suresi 7.ayeti. Konuşulanlarla alakası var mı ki?




__________________
Asra andolsun ki,iman eden, sâlihât işleyen, hakkı ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran içindedir.
Yukarı dön Göster barış's Profil Diğer Mesajlarını Ara: barış
 
Mircan
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1277
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Mircan

RabbeKul Yazdı:
Bu arada konunun içeriğini dağıtan ve özel bir konu üzerinden genelleme yapan Semazen isimli üyeyi kınıyorum. Çünkü Elmuh kardeşin belirttiği gibi: "İletişimin anlamı bıraktığı etkidir". Bu konuyu bir tartışma adına değil bir rica bağlamında yazdığımı da belirterek, Kendisini de aklını verimli kullanmaya davet ediyorum.

Selam,

Ortadaki yanlış anlaşılmanın daha doğrusu yanlış anlamanın bu kadar büyütülüp konunun özünden sapılması çokda iyiniyetli gelmiyor bana.

Duygusal bir anımda açtığım akabinde silmeyi yada kilitlemeyi düşündüğüm bu başlığı katılımcılara yararlı hale getirmek adına hiçte haddim olmayarak Sevgili Semazen'den fikir sipariş etmiş bulunmaktayım. Bu nedenle konun dağılması nedeniyle kınanan bu durumun sorumluluğu tamamen bana aittir.

Sevgilerimle

Yukarı dön Göster Mircan's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Mircan
 
epoch
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 21 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 26
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı epoch

Merhaba Okun,, sezgilerin kalp’ten geldiğine katılırım ama  düşmanı alt etmet için yetmez. Mücadelenizde tecrübeniz yoksa  cesaretiniz daha çok olacakki eksikliği kapatsın. İbrahim konusuna dönelim. İbrahim için ümmet’mi var ?  yoksa,  ümmet  için ibrahim’mi var ? Kuran ‘daki ümmet  ifadesini , aynı lisanı konuşan insan topluluğu olarak kabul edersek, doğru cevap ibrahim’in, bir ümmet için  olması garektiğidir. İbrahim kendi başına ümmet olmasını kendi başına millet olmasına bağlayan sufiler sapıklık içindedir.sen ibrahimi millet olarak ifade etmedin yazının tamamını okudum ama var işte kuytu köşelerde.  Sufilerin dönüp durmasından siyah kuşak kata’sı çizmek gibi şekil şema tasvirlerinden gözleri kararmış olupta soluk almadan ruhaniyet peşinde, paronaya ile şizofreni arasında gidip gelen ve yaptıklarına erdem, hakikat, şeriat katan, tarikat müptelası pagan sufileri, müritleri, akp ile çağ atlamasıyla kuytulardan çıkıp kültür merkezlerini istila etdiler.Yazını bir bölümünde, İbrahim’in Allah’ın varlığı konusunda hiç sorusu olmadığını ve onun varlığını kendi varlığıyla özdeşleştirdiğini yazdın.

 

Kendine yazık ettin. Senin bu sözün panteizm’in bir olgusudur. Yaratıcı’yı , cisimlere, insan yaşamına, doğaya, atfederler. Gerçek’te  olan Yaratıcı, cisimleri, insan yaşamını, doğayı var ettiği  maddenin dışındadır. Yani Yaratıcı kendisini yaratan bir varlık değildir. Ama panteizm öyle der, doğanın hareketini tanrının  hareket etmesine bağlarlar. Bu yolun sonu,  insanı  Tanrının bir parçası yapar. Çünkü tanrı  ile evren  ve insan arasında ayırım yoktur. Benim kebul ettiğim Yaratan ve yaratılan ayrımı'da panteizmde bulunmuyor. Konuya kattığın ay, yıldız, güneş gibi cisimleri ,İbrahim; yaratanın parçası olarak aramadığını düşünüyorum. Umarım sende öyle düşünüyorsundur. Ama gel görki bunu kalb ile düşünmeye kalkarsan nasıl ayıracaksın? İşte buyüzden akleden kalb değil akıldır. Yoksa ümmetinin, yani kendi lisanını konuşan topluluğun bilgini olan İbrahim, diğerlerinden farklı düşünemezdi.aralarından herhangi biri olmasını engelleyen şeyler kesinlikle bulguya dayanıyor'dur. Kuran anlatmıyor olabilir bu yüzden olaya taraflı bakmayın. İbrahim’ yıldız ,ay ve güneş,in fiziği hakkında bilgisi olmalı’ki, kalbiyle şirke iman edenlerden sıyrıldı.  O’tarihte bir peygamber gelmiş olsaydı örneği gereksizdir. Aklını işleten toplumların peygamber ihtiyacı yoktur,olmamıştırda. Tarihin sayfalarında birçok toplum peygambersizdir. İnka’ların bir peygamberi olduğu konusunda bir teori bile yoktur. Hatta ilkin sayenizde benim düşünceme sebep oldu. Yıldız ay güneş insanları nasıl kandırır orasını anlamadım. Panteizm ile ilişkilendirmeye dayanıyor sanırım. Çünki o’zaman yıldız ay ve güneşe bilinç yüklemiş oluruz. Bu durumda evren ile tanrı ayırımı ortadan kalkınca, kandıran kim olabilir. Böle bir bütünlük ilişiği panteizmin karşısına  deizm ve Theist anlayışının dikilmesinede sebebiyet verir.

 >> Sağlam bir imanın hayatta da desteği olmalı. Hayat ile bağlantısı, bir yaşama amacı, bir anlamı olmalı ki o imanı taşıyan insanın Allah’a yalvarması için bir sebep olsun.<<   

Çok güzel bir ifade fakat yazının sonunda,   >> Allah akıl ile bilinemez. Çünkü bilinirse imanın değeri kalmaz. Allah akleden kalp ile bilinir.<<    

deyişiniz ile kopuyoruz. Dün 13 şehit verdik ilk tepkiyi hangi organınız karşıladı ? kimin aklı kimin kalbi ; gereken cevap verilecek olsa kim kalbiyle kim aklıyla hareket eder. Kalbiyla hareket eden abd’nin buyruğuna inanır çömelmeye ve diyalog çözümlerine kanmaya  devam eder. Aklıyla hareket eden layık oldukları cevap’ı teroristlere fiilen verir. Ekonomik çıkarın peşinde koşan akıl olamaz artık, çıldırtmayın insanı.

Yukarı dön Göster epoch's Profil Diğer Mesajlarını Ara: epoch
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

iman Yazdı:
Akılcı müteşabih kabul etmez savana,
siz taşın neden yuvarlandığını açıkça söylemelisiniz.

dolayısıyla semazenin kastına bir örnek değil
yorumunuz.

Saygıdeğer İman,

Maksadıma tercüman olmuşsunuz; gönülden teşekkürler.. Tabii, dar zamanda girift bir meseleyi çözümlemek ve bunu bir özet hâlinde sunmak kolay değil.. Yâni, biz bir özet sunmaya çalışıyoruz... Eğer, teferruata inmeye kalkışacak olsak; belki yüzlerce âyet üzerinden bir çalışma sunmak icap eder.. Takdir edilmelidir ki böyle bir çalışma ancak kitap hacminde olur... Dolayısıyla, biz o muhayyel kitabın özünü sunmaya, özetini yapmaya çalışıyoruz...

Doğru anlaşılmanın mutluluğunu bana yaşattığınız için ayrıca teşekkür ederim...

Cenâbı Allah, İman-Mircan-Alperen-Barış gibi ve rumuzlarını şimdi sayamayacağım sağduyu sahibi çok değerli nice dostların sayısını artırsın...

Sevgiler,

N_S

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
savana
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 30 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savana

Semazen Yazdı:

iman Yazdı:
Akılcı müteşabih kabul etmez savana,
siz taşın neden yuvarlandığını açıkça söylemelisiniz.

dolayısıyla semazenin kastına bir örnek değil
yorumunuz.

Saygıdeğer İman,

Maksadıma tercüman olmuşsunuz; gönülden teşekkürler.. Tabii, dar zamanda girift bir meseleyi çözümlemek ve bunu bir özet hâlinde sunmak kolay değil.. Yâni, biz bir özet sunmaya çalışıyoruz... Eğer, teferruata inmeye kalkışacak olsak; belki yüzlerce âyet üzerinden bir çalışma sunmak icap eder.. Takdir edilmelidir ki böyle bir çalışma ancak kitap hacminde olur... Dolayısıyla, biz o muhayyel kitabın özünü sunmaya, özetini yapmaya çalışıyoruz...

Doğru anlaşılmanın mutluluğunu bana yaşattığınız için ayrıca teşekkür ederim...

Cenâbı Allah, İman-Mircan-Alperen-Barış gibi ve rumuzlarını şimdi sayamayacağım sağduyu sahibi çok değerli nice dostların sayısını artırsın...

Sevgiler,

N_S

 

Selam

Anlaşılan o ki Bir grup diğerini anlıyor .Ben her iki grubun dışında kalan biriyim.

O taşın neden yuvarlandığını söyledim.Daha açık nasıl söylenir ki?

Taşı yaratan Allah, .Taşın yuvarlanmasını sağlayan şartların yaratıcısı Allah.Herşey onun  kudreti dahilinde.Buna rağmen kendisine bu dünyada seçim hakkı (iman veya inkar)tanınmış olanların yaptıkları inkarda ortada.

Hangi akıl sahibi tutupta o taş nasıl olurda Allah korkusundan yuvarlanır ,taşın hisleri mi var? imanı mı var ? gibi saçma sorular sorar.

Ayetin müteşabih olması demek ayet anlattığı verdiği mesajların ortak ,benzer ,eşbenzer anlamlarının olması demek.Yoksa ayetin anlamı kapalı örtülü anlaşılamaz idrak edilemez demek değil.

Semazenin yuvarlanan taşla neyi kasıt ettiğini siz nasıl anladınız.Açıklayınız bizde nasiplenenlim sevgili iman.

Ayrıca sevgili semazen anlatım dilinizi daha detaylı ve açıklayıcı tutunki imanın size yaşattığı doğru anlaşılma sevincine bende katkıda bulunabileyim

 



__________________
O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Yukarı dön Göster savana's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savana
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

elmuh Yazdı:
Bence Semazen arkadaşımız ne kasdettiğini açıklayarak sözlerine açıklık getirmiştir. Ancak iletişim konusunda, bir mesaj vermek isteyen kişinin, şu temel yaklaşıma dikkat etmesi gerektiğini düşünmekteyim.

"İletişimin anlamı bıraktığı etkidir".

Karşı taraf böyle anlamış ne yapayım demeden önce ben doğru anlatabiliyormuyum, anlattığım nasıl etki yapacak demelisiniz.

Değerli Elmuh,

"İletişim" branşı bendenizin kayıtdışı uzmanlık alanıdır.. Dolayısıyla, bu konuda bilgisiz, tecrübesiz bir insana hitap etmediğinizi bilmenizi isterim..

"İletişimin anlamı bıraktığı etkidir..." klişesine kısmen katılabilirim.. Ancak, mutlak geçerliliği olan, tartışılmaz bir ifade değildir.. Bu klişeyi çok fazla ciddiye almamanızı nâçizâne öneririm.. Takdir sizindir...

Mesela, eleştiriye konu mesajımın anlamının ne olduğuna Sn. İman üzerinde bıraktığı etkiyi göre karar veriyorum dersem siz de bana "takdir sizindir" demez misiniz?? :) Yoksa, "Hayır, siz benim üzerimde bıraktığı etkiyi esas alın" mı dersiniz??? 

Elmuh Yazdı:
Bu konuyu daha fazla uzatmadan asıl rahatsız olduğum konuya dönmek istiyorum.

"Akla uyup sapıtma" kavramı Kuran'da nerede geçmektedir.

Böyle bir kavramın -dikkat lütfen "kavram"- varlığından bahsetmiş değilim...

Elmuh Yazdı:
Bazı kişiler kendilerine akılcı demekle aslında akla mı uymaktadırlar yoksa kendi arzu ve düşüncelerine mi ? Bu kişilerin sözlerine bakıp ta akla uymayı kötülemek ne kadar doğrudur.

Hevâü heveslerinin etkilediği akıllarına uymaktadırlar... (Velekad khalakne'l-insâne ve na'lamü ma tüvesvisü bihî nefsüh...) Kalp (anatomik değil) sadırlardadır (Sudûr)...  Akıl, bu kalbe ait bir işlevdir... (vesvas'il-khannâs'illezî yüvesvisü fî sudûr'in-nâsi..) Aklı korumasız bıraktığımızda, işlevselliği zaafiyete uğrar.. Bu yüzden yeri gelir "aklımız durur", yeri gelir "aklımız şaşar", yeri gelir -Allah muhafaza- "aklımız gider".... İşlevselliğini ortaya koymayan akılların sahiplerine Kurân, "Efelâ ta'kılûn??" diye uyarıda bulunur... Yâni, Kurân (Vahiy) rehbersiz ve kimsesiz bîçâre aklın elinden tutmaya ve onu ayağa kaldırmaya çalışır.. Vahiy ile izdivaç yapmayan, yapamayan aklın örneği "acı kaybımız"dır.. Akıl, bu örnekte özçocuğu imanı diri diri gömmüştür...

Akletmeyi kötülemiyoruz... Aklı yalnız, imansız ve vahiysiz bırakmayı kötülüyoruz.. Yoksa, akıl çok cici, çok mâsum bir kalbî işlevimiz.. Akılla bir alıp veremediğimiz bulunmuyor... Akılcılıktan müştekîyiz...

Akıl bir kalbî işlev; "kuvvet" değil.. Onun kalbî kuvvet olan iman ile desteklenmesi gerekiyor.. İman bir kuvvettir; işlev değil....

Sevgiler,

N_S

Not: Gün elvermedi; kaldığımız yerden devam edemedik.. İlgili dostlardan çok özür dilerim... İnşaALLAH, en yakın zamanda...

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
elmuh
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 435
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı elmuh

Semazen Yazdı:

Değerli Elmuh,

"İletişim" branşı bendenizin kayıtdışı uzmanlık alanıdır.. Dolayısıyla, bu konuda bilgisiz, tecrübesiz bir insana hitap etmediğinizi bilmenizi isterim..

.....

Mesela, eleştiriye konu mesajımın anlamının ne olduğuna Sn. İman üzerinde bıraktığı etkiyi göre karar veriyorum dersem siz de bana "takdir sizindir" demez misiniz?? :) Yoksa, "Hayır, siz benim üzerimde bıraktığı etkiyi esas alın" mı dersiniz??? 

Değerli Semazen Kardeşim,

Kayıtdışı uzmanlık alanı iletişim olan bir kardeşimden herkesin doğru anlayabileceği bir yazı beklemek hakkım değil mi ?

Akıl ile ilgili diğer sorularımın muhattabı siz değildiniz. Bu sıralar sitede ve bu forumda bu yönde  veya bu yönde anlaşılmaya bir eğilim gözlemlediğim için sorduğum sorulardı.

Çoğu konularda hemfikir sayılırız. Ben Kuran'da kalp olarak anlatılanın zihin'e karşılık geldiğini düşünüyorum. Zihni de onu meydana getiren tüm unsurlar ve işlevler, yetenekler olarak görüyorum. Akıl da bunlardan birisi. Bir benzetme yaparsak zihni hem yazılım hem de donanım olarak bir bütün olarak görüyorum.

Kuran'i açıdan incelediğimizde ise akıl saptırıcı bir özellik taşımamakta. Eylemlerimize yön veren zihinde yerleşmiş bulunan düşünceler, duygular ve inançlardır. Bunlar akıl kullanılarak üretilebileceği gibi, başka yollardan da zihinde yerleşebilir. Eğer akıl kullanılarak üretilen düşünceler eylemlerimize yön veriyorsa ne ala, ancak başka yollardan zihnimize yerleşmiş düşünceler, duygular, inançlar eylemlerimize yön veriyor ise ve bunlar olumlu değil ise çok kötü.

Son paragraftaki konuda sanki biraz farklı mı düşünüyoruz tam anlayamadım. "Hevâü heveslerinin etkilediği akıllarına uymaktadırlar... " denilince sanki halen akla uyuluyor anlamı mı veriyorsunuz, yoksa aklın ürettiği düşüncenin heva tarafından etkilendiğini mi söylüyorsunuz.

Sevgi ve Dostlukla.

 

 



__________________
O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Yukarı dön Göster elmuh's Profil Diğer Mesajlarını Ara: elmuh
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman

selam

sizinle bir anlayış farkımız yokki savana. Elbette bende imanımla taşın
yuvarlandığını idrak ettim. Nasıl olduğunu bilemem. ama Allah ayette
demişse katiyyen o taş yuvarlanır.

Zaten konu bu değil. konu "Akılcılık" diye felsefi bir akım var. Bu akım çok
zorlarsanız tanrı yerine en sonunda ortak akıl diye bir şeye dayanır. Ve
hiç mübalağasız aşağıya alıntıladığım mesajınızdaki soruyu sorarak
aklından cevabını almaya çalışır. Bazıları İspatınıda matematik olarak
yazmaya uğraşır.

---------------
savana yazdı

Hangi akıl sahibi tutupta o taş nasıl olurda Allah korkusundan
yuvarlanır ,taşın hisleri mi var? imanı mı var ? gibi saçma sorular sorar.


---------------

Semazenin hakaret olarak algılanan kastıda budur. Yani kuran bu "Akılcı"
sorgulamalarla anlaşılamaz. Yani böyle sorularla vahye gereksinim
duymadan Allah'ı bulabiliyorsa ne güzel bulsun.

Bıraktık Akılcılıkla Allahı bulmasını akılcılığın aklı adına konuşanlar ne
iman nazarıyla aklı, ne özgür aklı tanımladıklarını gösteren argümanlarla
yazmıyorlar. (şimdi gelde Cin13 ü arama)

Kaldıki bugün akılcı geçinenlerin çoğu eski anarşist, sonra marksist, sonra
çıkış yolu bulamayınca yada aralarında din tekar moda olunca ta eski
yunana dayandırdıklarını söyleyip birde eski yunan felsefecilerinin de
vebalini alan yüzer gezer bir grup. Kendi aralarındada bizim tarikatlardan
fazla sayıda farklı anlayışlar var. Yani nerdeyse bir ucunda dogma, diğer
ucunda ihtiyaçsız tanrıya.

Zaten Barış kardeşin dikkat çektiği ayetlerde bencede buna dikkat çekiyor
ve sakındırıyor.


ez cümle aramızda anlayış farkı yok.

Dolayısıyla

semazene sorduğunuz müteşabih ayet akılcılar için zaten üzerinde kafa
yormaya değmeyecek bir dogmadır. o zaman semazeni desteklemiş
oluyorsunuz

diye dikkatiniz çekmek istedim.

yanlış anladığım yada bildiğim bir yer varsa anlatana teşekkür ederim.

iyilikler dilerim
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

 

Akıl * İnsan fıtratı (vicdan) * Evrendeki yasalar, kozmik akış, iş ve oluş (kevni kurallar) * İlahi Vahiy

 

Akıl tanımıyla ilgili çok görüşler ortaya atılmıştır, nedeni ise çok kompleks bir olgu olmasındandır. Ben aklın tanımını yapmayacağım, bende de olması münasebetiyle, tezahürlerinden birkaç örnek verebilir, ne işe yaradığıyla ilgili ön fikir edine biliriz.

İrade, muhakeme/yargı, tanıma, plan yapma, analiz etme/değerlendirme, varlığını hissettirme, yön verme, tedbir alma vb.. fonksiyonları vardır.

Vahyi akla gelir, aklı olmayana vahiy inmez.

Vahiy akla ne getirir?

İman edilecek esasları  (Allah’a, Meleklerine, kitaplarına, Resullerine ve ahiret gününe ) bu iman esaslarının detaylarını getirir.

Ahlak kurallarını ve uygulama sonuçlarının ne olduğunu getirir.

İbadetlerin nasıl yapılacağı ve imanı güçlü ve zinde tuttuğu ve ahlaki davranışlarımıza yön verdiği gerçeğini getirir.

1 - Akıl

2 - İnsan fıtratı (vicdan)

3 - Evrendeki yasalar, kozmik akış, iş ve oluş (kevni kurallar)

4 - İlahi Vahiy

Bu unsurlar bir birini tamamlayan, bir birinden ayrılmaması gereken bu yolun, kilometre taşlarıdır.

Sonuç olarak: Kuran’da iman esasları, ahlak kuralları, ibadet ve yardımlaşma evrenseldir, hukuk şeriat muamelat yereldir.

Burada Kur’an tasavvuruyla ilgili bir çalışmayı, istifadenize sunuyorum.

 

İlhami Güler


Bugün İslâm dünyasındaki düşünce hayatında birbirinden ayrı üç Kur’ân tasavvuru bulunmaktadır. Aşağıda bu üç tasavvuru yer yer meteforlara da başvurarak izah etmeye çalışacağım.



 

I – Birinci tasavvur,tarih boyu İslâm dünyasında egemen olmuş Sünni tasavvurdur. Bu tasavvura göre Kur’ân kutsal bir kitaptır. Mutlak olan Allah’ın mutlak kelâmıdır. O’nun zatı ile kaim ezeli sıfatları olan ilim, irade ve kelâm sıfatlarının bir tecellisidir. Bundan dolayı “Kelâm-ı Kadîm”dir.
Yaratılmamıştır. “Kelâm-ı Nefî” olarak yani mana olarak Allah ile birlikte ezelidir. “Kelâm-ı Lafzi” olarak yani Arapça olarak Hz. Muhammed’e 7. yüzyılda indirilmiştir.

 



Hitabı ve hükümleri evrenseldir. Yani bütün insanlaradır. Hükümleri itibariyle tarih üstü, toplum dışı sabit ve mutlaktır.  Tanrı nihaî hakikati söylemiştir. Bu inanç giderek bütün hakikati söylemiştir kanaatine dönüşmüştür.



 

Teşbihde hata olmaz. Onun taşı toprağı (harekesi-harfi cerri) altındır. İbarelerin, ifadelerin, cümlelerin altında binlerce anlam gizlidir. Her çağa göre manalar çıkarılabilir. O evrensel bir akide ve evrensel bir şeriattır. Vahiy, aklın alternatifidir (akıl-nakil). Aralarında derece farkı değil; mahiyet farkı vardır. Vahiy (Kur’ân), tabir yerindeyse Allah’ın aklının bir ürünüdür.



 

Kur’ân’ın içerdiği dini ruh, şeriatı da beden metaforlarıyla karşılayacak olursak; onun ruhu da bedeni de kıyamete kadar bakidir, değişmez ve evrenseldir. Bu Kur’ân anlayışını ‘Ay’ meteforuyla da izah edebiliriz. Ayın sınırları bellidir.

 

Sönmüştür, ancak sürekli ışık verir. Ayın ışık kaynağı Güneştir. Kur’ân da sabittir. (Mevrid-i nassda içtihata mesağ yoktur). Ancak, Ayetlerden her zaman yeni manalar çıkarılabilir. O manaları ayetin altına Allah depolamıştır.



 

Böylesine mutlak-kutsal-sabit bir Kur’ân anlayışı doğal olarak Hz. Muhammet ve onun hadislerine de sirayet etmiştir. ‘Sahih-i Buhari’nin veya ‘Kütüb-i Sitte’nin neredeyse Kur’ân’a denk epistemolojik otoritesi buradan gelir.



 

Mutlaklık veya kutsallık anlayışı mıknatıs gibi yakınında duran şeyleri kendine çeker ve onları ‘yerden’ kaldırır.



Hz. Muhammed’in “Nur-i Muhammedi” kavramıyla varlığın ontolojik kaynağı haline gelmesi veya “levlake levlâk, Lema halaktu’l-Eflâk = sen olmasaydın evreni yaratmazdım” anlayışı buradan çıkar. Artık Hz. Muhammed “Arpa ekmeği yiyen Arap bir kadının oğlu, içimizden birisi değil, “fahr-i kainat”tır. Bu kutsallık ve mutlaklık Hz. Muhammed ve hadislerden geçerek Sahabeye, tabiun’a ve mezhep imamlarına sirayet etmiştir.



Özetle, mutlak, kutsal ve sabit olan “merkez” etrafını, çevresini de kendine benzetmiştir.

 

 

II- İkinci Kur’ân tasavvuru, İslâm dünyasının ve düşüncesinin çöküşüyle beraber pozitivist bilim felsefesinin etkisinde kalan laik Müslüman aydınlarda oluşan tasavvurdur.

 

Onlara göre Kur’ân, sönmüş bir yıldız gibidir. Zayıf bir parlaması vardır o kadar.



Aklın ‘aydınlama’sından sonra ona bir ihtiyacımız yoktur. Biz ilhamımızı gökten değil akıldan almalıyız. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Bilim ve akıl sadece “Nasıl?” sorusunun cevabını vermez. “Niçin?” sorusunun cevabını da verir.

 

Kur’ânın ruhu da bedeni de tarihseldir. Ortaçağın mistik aklının ürünüdür. Onun şeriatı “çöl kanunu”dur. Kur’ân kendi döneminde fevkalade ileri-devrimci adımlar atmıştır, fakat o adımların bugün için bir örnekliği veya kılavuzluğu söz konusu değildir. Halkın dini inancının kaynağı olması hasebiyle dolaylı bir saygınlığı vardır.

 

 

III – Üçüncü tasavvur yeni oluşmaktadır. M.İkbal, Fazlurrahman, H. Hanefi, M. Abid el-Cabiri, R.Garaudy, Ali Şeriatî, Abdulkerim Suruş, Mehmed S.Aydın, Mehmet Hatiboğlu gibi Müslüman entelektüeller tarafından savunulmaktadır.

 

Bu tasavvurun ortak paydasını şöyle özetleyebiliriz: Mu’tezile’nin savunduğu gibi Kur’ân Allah’ın fiil sıfatlarından olan irade ve kelâm sıfatının ürünüdür.



 

Yani ezeli değildir, yaratılmıştır. Mutlak olan Allah rölatif olan varlıkla ilişkiye girdiği zaman, çıkan ürün rölatiftir, mutlak değildir. Çünkü, Kur’ân’ı oluşturan dil (Arapça), Hz. Muhammed (insan) ve Arap toplumu rölatiftir. Vahiy ilişkisi bir zamanda (7.yüzyıl) ve bir mekanda (Arap yarımadası) vuku bulmuştur. Kur’ân, Lahûtî (ilahi) olduğu kadar nasûtîdir(insanidir).



 

Allah insan aklı ve insan diliyle insana hitap etmiştir. Vahiy ile insan aklı arasında mahiyet farkı değil, derece farkı vardır. Vahyin fikri muhtevası Arap kültürünün ve Arap zihin dünyasının içindedir. Tevrattan, İncilden dini fikirler içerdiği gibi, Arap cahiliye döneminin doğru fikir ve fillerini de içerir. Başta Hz. Ömer olmak üzere Hz. Muhammed ve arkadaşlarının doğru görüp uyguladıkları fikir ve fiiller vahiy tarafından onanır.



 

(Muvafakat-ı Ömer). Bundan dolayı Musa Carullah, bazı farzların temelinin sünnet olduğunu savunur. Bu bakış açısına göre vahyin bir dudağı gökte, bir dudağı da yerdedir. Yukarı aşağıyı belirler, aşağı da yukarıyı.



 

Kur’ân sadece gökten inmemiştir, aynı zamanda yerden bitmiştir. Yerle gök arasında diyalektik bir ilişki söz konusudur. Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya insanın hakkı insana verilmiştir.(Esbab-ı Nuzul, Nesih-Mensuh, Mekki-Medeni.) Allah, Araplara hitap etmiştir.



 

Arapça ile bütün insanlığa hitap etmemiştir. O günkü iletişim imkânlarını ve yabancı dil bilme oranını göz önünde tutarsak bu son derece doğaldır. Aksi, abes olurdu. Allah dini Arap olmayanlara yayma sorumluluğunu (şahidlik.2/143) Araplara yüklemiştir. Kur’ânda tekrar hatırlatılan (tezkire) ‘ed-Din’ Hz. Ademden beri peygamberlerin tebliğ ettikleri dindir. Yani İslâmdır. Ruh –beden metaforuna tekrar başvurursak, bu tasavvura göre Kur’ânın ruhu Hz. Ademden kıyamete kadar sabittir. Bunlar da Tevhid, MEAD (ahiret), ibadet (tapınma) ve Adalettir (salih amel/ahlak). Kur’ânın bedeni ise (şeriat) tarihseldir.



 

Yani Kur’ândaki sosyal ve siyasi hükümler (muamelât) Arap toplumunun maslahatları göz önünde tutularak oluşturulmuştur. Çünkü, sabit olan ed-Din, indiği toplumun yapısına göre ‘tedeyyûn’ eder. Etini ve elbisesini tarihten ve toplumdan giyer. Vahyi ve ilahî (semavî) anlamda din tektir. Şeriatler ise muhteliftir. Son şeriatın (Kur’ân ve Sünnet) ismi de ‘Şeriat-i Muhammedi’dir.



 

Ortaçağda ‘islâmi İlimler’i tedvin eden Müslüman alimler, Arapların ihtiyacını karşılayan ‘Şeriat-ı Muhammedi’ (Kur’ân-Sünnet) den ümmetin bütününün ihtiyaçlarını karşılayacak ‘islâm şeriatı’nı (İslâm medeniyetini) inşa ettiler.



 

Geleneğin katılığı ve taklidin yaygınlığı nedeniyle yeniçağa geçerken bu ortaçağ şeriatı aşılamadı. İslâm dünyasının her alanda yaşadığı krizin anlamı budur. Bugün ‘şeriat’ denince herkesin şuuruna üşüşenler bunun kanıtıdır.



 

Bu tasavvura göre Kur’ân güneşe benzer. Güneş sıcaktır, dinamiktir varlık olarak sınırları belli olsa da ışıma yoluyla görülmez. Işıma yoluyla kendinden bir şeyler kaybeder. Kur’ân’ın ışıması Müslüman entelektüelin kalbi (aklı ve sezgisi) vasıtasıyla olur. Kur’ân’ı okuyan mümin entelektüel, ondan kimliğini, kişiliğini, benliğini, karakterini ve bilincini oluşturur ve dünyevi olgular, olaylar, fenomenler dünyasına dalar ve sorun çözer.



 

Kur’ân’ı tefsir etmez. Olayları tevîl eder (aslına, hakikatine icra eder, çözer). Bundan dolayı peygamber “Ma raahu’l-muminune hasenen fehuva intallahi hesanun= müminlerin iyi gördüğü, Allah indinde de iyidir” demiştir. Bu durumda hata da yapılsa bir sevap alınır. Hz. Ömer böyle bir şahsiyet idi.



 

Bu tasavvura ‘fenomenolojik’ tasavvur ismi verilebilir. Olguların özüne bakar. Kur’ân bütünüyle ‘ölçü’ değildir. Örnektir. Örneği kavrayan, Allah’ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü ‘her dönemin ayrı bir hükmü vardır’(13/98).



 

Kitabı şerh etmez. Bulunduğu epistemolojik zemin yorumsamacıdır. hermenötiktir. Rölativizm ile mutlak hakikat iddiasının arasında, dinlemeyi bilen, hakikatin bulunabileceğine inanan, delile dayanan, iknai bir yoldur bu.



 

Bu tasavvuru bir başka metaforla da açıklayabiliriz. Bu tasavvurun Kur’an kavrayışı ‘yağmur’a benzer. Yağmur rahmettir. Yağmuru oluşturan su yeryüzünden gökyüzüne çıkar ‘bulut’ olur yoğunlaşır ve yere ‘yağar’. Vahyin, Kur’ân’ın fikri malzemesi de yerden alınır. Vahyin bütün verileri yeryüzüne aittir. Olgular, niyetler, duruşlar, fiiller Allah tarafından Semadan dinlenir ve Vahiy pasajları (ayetler) olarak ‘inzal’ edilir. Vahiy, Kur’ân’da rahmettir(7/203).Yağmur humuslu topraklarda berekete dönüşür. Vahiy de kalbi ‘yumuşak’ olan insanlarda hidayete dönüşür.



 

Bu bakış açısında merkez dinamik olduğu için çevre ve etraf da dinamiktir. Hz. Muhammed ve Sünneti de ölçü değil, örnektir (usce). Kur’ân ile sünnet arasındaki fark Allah ile Hz. Muhammed (halik-mahluk) arasındaki fark kadar büyük değildir. Hz. Muhammed’in yanılabilirliği oranında azdır. İnsanların en hayırlıları Sahabe, sonra tabiun, sonra etba-ı tebiun değildir. İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. En hayırlıları en muttaki olanlarıdır.



 

Üçüncü tasavvura göre din, salt bir takım kutsal kişiler (peygamber, sahabe, veli, şeyh, imam, ilahiyatçı,vs.) kutsal mekanlar (Kâbe, Mescid-i aksa, cami,vs.), kutsal zamanlar (Ramazan, Cuma, Kadir gecesi vs.), kutsal nesneler (Kur’ân, zemzem, tesbih, seccade, sarık, cübbe, vs.) değildir.



 

Din salt ahiret için (köşk, şarap, huri) yapılan bir takım özel ibadetler (hacc, oruç, namaz, Kur’ân okuma vs.) de değildir. Din, Tevhid inancı ile birlikte (iman) bunun zorunlu yansıması olan adalettir (salih amel). Din, dünya içindir, dünya da ahiret içindir. Din, gün boyu iyiliği, adaleti hakkaniyeti ayakta tutmaktır, bunları ikâme etmektir. Kötülüğü, haksızlığı, zulmü engellemektir (emr-ibil ma’ruf ve nahye ani’l-munker). Sosyal ve siyasal günah işlememektir. Çünkü bunlar büyük günahlardır. İnsan hakları ihlalleri büyük günahlardır. Ahlâki her davranış, gün boyu işlenen daimi sevaptır, ibadettir. Bir öneriyi, çözümü, fikri ve fiili ‘dini’ kılan şey, başına bir ayet veya hadis yerleştirmek değildir. Muttaki bir bilinç, temiz bir vicdandan gelen her öneri, çözüm, fikir ve fiil, dinîdir.  İlhami Güler

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
okun
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 22 agustos 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 101
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı okun

Selam Epoch

Önce yanlış anlaşılanları düzeltelim. İbrahim’in tek başına ümmet olması onun etkinliğiyle ilgilidir. Yani ona yapılmış bir övgüdür. Bir askere tek kişilik ordu demek gibidir. Bunun dışında manevi bir anlamı yok.

İbrahim’in Allah’ın varlığını kendisiyle özdeşleştirmesine gelince, bunun açıklamasını Allah olmazsa İbrahim, İbrahim olmazdı şeklinde açıkladım. Basitçe şudur:

1 – Allah var. O halde İbrahim bu yolda mücadele edecek cesareti bulur, sıradan bir kişi olmaktan kurtulur ve bir fark oluşturur. Yani İbrahim’i İbrahim yapan karakteri kazanır.

2 – Allah yok. O zaman zaten İbrahim ilkel bir kavmin sıradan bir üyesi. Hiçbir şeyi değiştiremez. Aralarında mecburen onlara uyarak öylece yaşayıp gider. Bu ise onun için hiç yaşamamaktan farksız. Bizim için de öyle.

Aklın Kuran dışı bilgilerdeki hurafelere kaymasın. Benim onlarla bir ilgim yok. Yıldız, ay ve güneş meselesinde aklın kabul etmemesi değil kalbin sevmemesi, istememesi var. İbrahim tabi ki akıllıydı. Akıllıydı ki kavminin geleneklerinde yanlışlar olduğunu fark etti. Ama yıldız, ay ve güneşle ilgili nasıl bir bulgusu olabilirdi ki?

Peygamber örneğini İbrahim’in kandırılabilir olmadığını anlatmak için verdim. Sanırım sizin bir sözünüze karşılıktı. Ay, yıldız ve güneşin insanı kandırması insanın onlara kanmasıdır. Onların bilinciyle ilgisi yoktur.

Son hükmünüz ise yine akıl ile kalp ayırımını çok keskin çizgilerle koymuş olmanızdandır. Kalbi duygular ya da duygusallık olarak düşünmeyin. Burada kalp ve akıl hakkında yazılanlara sadece konu dağılmasın diye cevap vermiyorum. Belki bunun içindir ki Semazen’in akla bakış açısını kabul ettiğim gibi bir zanna kapılmış olabilirsiniz. Oysa değil. Yakın bile değil.

Kalp ana yolu, ana istikameti belirler. İstekleri, hayalleri, amaçları… Ama bu istikamet belirlendikten sonra akıl kalbin hizmetine girer ve onunla bütünleşir. Ondan sonra akıl her zaman devrededir. Asla devre dışı kalmaz. Kuran okurken de hep devrededir. Ama anlamadığı şeyde ısrar etmez. Eğer insan Allah’ı dışlarsa ona hayalleri, hedefleri ağır gelir. Çoğundan zamanla vazgeçer. Oysa Allah hayatımıza dâhil olursa hayallerimiz yolundaki kayıp bile bir kazançtır. Eğer akıl Allah’ın varlığını yardımını sorgularsa işte akla burada sınır konur. Kalp akla der ki “sen o işe karışma, sadece üstüne düşeni yap” Çünkü o zaman zaten hiçbir şeyin kıymeti kalmaz. Kişilik özellikleri kaybedilir ve anlamsız bir gelip geçici yaşam daha yaşanmış olur.

Kısacası Allah, hayatına bir değer katmak isteyenlerin, şerefli ve anlamlı bir yaşam sürmek isteyenlerin arayışıdır. Bunun dışındakiler Allah’ın varlığını tercih etmez. Şimdiki dindar toplulukları İbrahim ile karşılaştırmayasın. Çünkü şimdiki topluluklar şerefli ve anlamlı bir hayat için geleneklere karşı çıkan topluluklar değil; bilakis İbrahim’in ilkel kavmi gibi gelenekleri sorgulamayan ve sorgulattırmayan topluluklardır.

Bu yüzden her insan öncelikle hayatının amacını, anlamını sorgulamalı. Hayatına nasıl bir değer katacağını düşünmeli ve belki de çocukluk hayallerine dönmeli. Ancak böylece Allah’ın hayatına dâhil olmasının zorunluluğunu görebilir. Bunu yapanlar var ancak ikinci kısmı yapanların sayısı çok az. Ben çocukluktan beri ehli sünnet’in kitaplarından dini öğrenmeme rağmen son peygamber hakkındaki abartıları kalbim hiçbir zaman kabul etmedi. Her zaman aklıma çok güvenirim ama buradaki kabullenmemenin akılla bir ilgisi yoktu. Bu, İbrahim’in yaptığının bir benzeriydi.

Allah, Kuran’ı bir hidayet rehberi kılarak varlığına ve Kuran’ın sağlamlığına yeterince delil vermiş oluyor. Daha fazlasını arayanlar için daha fazlası da var. Bu konuda Maurice Bucaille’in çalışmalarına göz atmanı tavsiye ederim. Ancak bunları fazla abartanlar ve zorlama destek arayanlar da var. Nitekim ayrılan arkadaşın da gözünden kaçmamış. Benim sana tavsiyem bunları değil de bu işi adam gibi yapan sözünü ettiğim zatın çalışmalarını incelemen. Bilhassa Kitabı mukaddes, Kuran ve Bilim hakkındaki kitabını…

 

Yukarı dön Göster okun's Profil Diğer Mesajlarını Ara: okun
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats