HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: AntiMezhep Mezhepçiliği Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

dost1 Yazdı:

    Ali İmran 7:” Sana Kitap'ı indiren O'dur. Onda Kitap'ın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: «Ona inandık, hepsi Rabbimiz'in katındandır» derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür;”

(......................................)   

   

Böyle ifade edildiğinde de  müteşabih ayetlerin o birbirinden güzel, birbirine benzeyen, açık seçik anlamları Allah tarafından ve ehil kimseler tarafından “bu anlam birinci, şu anlam ikinci,şu anlam üçüncü,  ….” gibi ard arda sıralanabilir, önceliklenebilir. İşte müteşabih ayetlerin te’vili bu demektir. Yoksa  “Müteşabih ayetler kapalıdır, müşkildir herkes anlayamaz, onların yorumunu ancak Allah bilir veya onları ancak Allah ve ehil kimseler (Rasihun) yorumlar” diye bir şey yoktur.

 

                           ???

 

Değerli Dost1,

 

Soru işâretlerimi lütfen mâzur görün...

 

Selamlar,

 

Neyzen_Semazen

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm ! Değerli Semazen Kardeşim!

 

dost1 Yazdı:

    Ali İmran 7:” Sana Kitap'ı indiren O'dur. Onda Kitap'ın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: «Ona inandık, hepsi Rabbimiz'in katındandır» derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür;”

(......................................)  

   

Böyle ifade edildiğinde de  müteşabih ayetlerin o birbirinden güzel, birbirine benzeyen, açık seçik anlamları Allah tarafından ve ehil kimseler tarafından “bu anlam birinci, şu anlam ikinci,şu anlam üçüncü,  ….” gibi ard arda sıralanabilir, önceliklenebilir. İşte müteşabih ayetlerin te’vili bu demektir. Yoksa  “Müteşabih ayetler kapalıdır, müşkildir herkes anlayamaz, onların yorumunu ancak Allah bilir veya onları ancak Allah ve ehil kimseler (Rasihun) yorumlar” diye bir şey yoktur.

 

                           ???

 

Değerli Dost1,

 

Soru işâretlerimi lütfen mâzur görün...

 

Selamlar,

 

Soru işaretleriniz beni ziyadesiyle memnun etti. Soru işareti koymanıza neden olan yazımı,

Zulfikarxk Kardeşimizin aşagıdaki yazısına  cevaben

zulfikarxk Yazdı:

ben kendi anladığımı söyleyim konuyu uzatmayım muhekem hükmü açık ve net olan demek müteşabih okuyanın yorumuna ve anladığına göre demektirki allah kuranda derki namaz kıl oruç tut cünüken yıkan ve böyle direk emirler muhkemdir ama zorda kalan bir insana da derki domuz eti haram  ama zordaysen haddi aşmamak kaydıyla bunlardan ye yada seni ölümle tehdit ederk allaha ortak koşmanı istreyen bir toplumun zulmünden korunmak için kalbinle değilde dilinle onların istediğini söyle ben sizi kalbinizdekine göre  yargılaycağım der bunu da yine insanın tercihine bırakmış allah, misal bilal inkar etmedi eza gördü ama dileyen inkar edebilir isterse sözle bu müteşabih demektir veya avlanmayla ilgili ayet ve buna benzer ayetler kurandaki müteşabihlik böyle olmalı ve böyledirde yoksa sen ne yazdığını anlatamayan bir mektup gördünmü kuranda allah tarafından insanlara gönderilen bir mektup allah anlaşılmayan bir mektupla insanlardan ne yapmalarını nasıl ister eğerki konuya vakıf olduysanız bu konuyu kapatalım başka bir konuyu açalım lütfen dostlar

vermiş olduğunuz “Maalesef, müteşâbihât konusunu kapatılması mümkün olmayacak bir yöne çekmişsiniz.. Yanlış! Çok yanlış! :(“karşılık üzerine, bu foruma yazı asan ve okuyan tüm arkadaşlarımızı aydınlatıp yararlandırabilir miyim ? düşüncesiyle yazmıştım.

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Değerli Semazen Kardeşim!

Bahse konu olan Ali İmran suresinin  yedinci ayeti üzerinde bu güne kadar çok şeyler yazılıp çizilmiştir.

Özellikle muhkem, müteşabih ve tevil üzerinde oldukça çok çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların, zati alinizce bilindiğini,  incelenerek de bir değerlendirmeye gidildiğini düşünüyorum. Detaylar ile okuyucu kardeşlerimizi sıkmamak için ayetin tahlilini yapmamayı düşünmüştüm. Bu  nedenle de sadece değerlendirmelerimin kısa bir bölümünü  yazmıştım. Kur’an’ın tamamı muhkemdir. Ali İmran 7. ayetinde belirtilen muhkem ve müteşabihin Kur’an ile ilgisi yoktur.Kur’an  müteşabih değildir değerlendirmemi bile yazmamıştım.

Ne yazık ki insan olarak hatamız; - Ki bu hata şahsımdan kaynaklanıyor.- bildiğimizi ve anladığımızı sandığımız her bilgi ve anlayışın, herkes tarafından aynı şekilde bilinip anlaşıldığı ile ilgili yanılgımızdır.

Müteşâbih âyetler konusunda İslâm bilginleri, başlıca iki yol tutmuş­lardır.

Birincisi, selefin yoludur. Muhkem ve müteşâbih âyetler hakkında seleften birçok söz rivayet edilmiştir.

 Alî ibn Ebî Talha, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini aktarmıştır:

"Muhkem âyetler, Kur'ân-ı Kerîm'in nâsihi, helâli, haramı, hudûd ve ah­kâmı, emredilip yapılan hükümleridir."

Başka rivayetler de muhkemin, Kitabın esası olan bütün emir ve yasakların olduğunu anlatmaktadır.

Müte­şâbih hakkındaki görüşler de şöyledir:

1) Mensûh âyetlerdir,

2) Kıyametin kopması vs. gibi bilginlerin bilemeyeceği âyetlerdir,

3) Elif lâm mîm gibi hurûf-i mukatta'adır,

4) Mânâsı birbirine benzer âyetlerdir,

5) Sözleri yinelenen lafızlardır,

6) Birkaç mânâya gelebilen âyetlerdir,

7) Kıssalardan ve darb-ı mesellerden söz eden âyetlerdir. (İbnül Cezvi Zadu’l- Mead)

Selefe” göre müteşâbihlere inanmalı, fakat onların gerçek bilgisini Allah'a havale etmelidir.

İkincisi, “açık anlamına yorulması mümkün olmayan sözcüğü, Allah'ın zâtına yakışır bir mânâ ile açıklamak gereklidir” diyen ve “Selef”   sonrası  gelen bilginlerin yolu. Ki  bu görüş, İmâmu'l-Haremeyn ile sonra gelen bilginlerden oluşan bir gruba  nisbet edilir.

 

    Müfessirler genellikle, müteşabih ile ilgili olarak aşağıdaki tasnifi yaparlar.

     Müteşâbih  üç kısma ayrılır. Yalnız lafız bakımından, yalnız anlam bakımından, hem lafız hem anlam bakımından müteşâbih.

 

A) Lafız bakımından müteşabih olanlar  iki kısımdır.

 

   1) Müfred kelimeler: Bunlar  ya garîbliğinden dolayı müteşâbih gibidir ya da lafızda müşareket dolayısıyla (aynı lafızda olan farklı kelimeler) müteşâbih olurlar.

   2) Cümleler. Bunların müteşâbihliği üç yönden olabilir.

      a) Sözün kısalığından : “Şayet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın.” Âyetinde (Nisa 3) teşâbüh (benzerlik) sözün kısalığından gelmektedir.

      b) Sözün uzunluğundan: “O'nun benzeri gibi bir şey yoktur"(Şura11) Râğıb'a göre burada kâf fazladır. Şayet  denseydi söz, dinleyici için daha açık olurdu.

      c) Yahut kelâmın nazmından (düzeninden, vezninden) ileri gelir:"Kuluna Kitâb 'ı indirdi ve onu eğri büğrü yapmadı (pürüzsüz) değerli bir kitâb yaptı." (Kehf 2)

 

B) Anlam bakımından müteşâbih olanlar ise Allah'ın sıfatları ve Kıyamet hakkındaki âyetlerdir. Bu mânâları kavramamız mümkün değildir. Çünkü biz algılayamadığımız şeyleri kavrayamayız.

 

C)Hem lafız ham mânâ bakımından müteşâbih olanlar beş kısımdır:

    1) Genel, özel gibi nicelik bakımından müteşâbih olanlar .gibi.

    2) Vücûb ve nedb gibi nitelik bakımından müteşâbih olanlar:  gibi.

    3) Nâsih mensuh gibi zaman bakımından müteşâbih olanlar:  gibi.

    4) Âyetlerin indiği yer, zaman ve olay bakımından müteşâbih Evlere arkalarından girmek iyilik değildir.İyilik, Allah 'tan korkanın iyiliğidir.(Bakara 189)

 Ertelemek,küfürde daha ileri gitmektir" (Tevbe 37)gibi. Çünkü câhiliyye döneminin âdetlerini bilmeyenin, bu âyetlerin mânâsını anlaması mümkün değildir.

    5) Bir eylemin sahîh, ya da fâsid olmasının şartları bakımından müteşâbih olanlar: Namazın ve nikâhın şartlarını bilmek gibi.(Ragıp, Müfredat)

 

Bu  kısa özet bilgiden sonra Ali İmran 7. ayete geçebiliriz.

Bu âyette Kitabı Allah'ın indirdiğini, onun temel âyetlerinin muhkem olduğunu; bir kısım âyetlerinin de müteşâbih olduğunu; kalblerinde eğirilik olanların, fitne yapmak ve onun bildirdiği sonuca uğramak için müteşâbih olanların ardına düştüklerini; oysa onun te'vîlini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceğini; ilimde râsih olanların ise "ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır diye­ceklerini bildirmekte ve sadece sağduyu sahiplerinin öğüt alacağı vurgu­lanmaktadır.

 

Bilginlerin çoğu, “…oysa onun tevilini Allah’tan başka kimse bilmez…” cümlesinde lafza-i celâl üzerinde durmanın gereğine hükmetmişler, böylece müteşâbihin te'vîlini Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kanâatine varmışlardır. Bu görüşe göre lafza-i celâlden son­raki vâv, iptidâiyyedir. O zaman mânâ şöyle olur: "Onun te'vîlini Allah'tan başka kimse bilmez; ilimde râsih olanlar, 'ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler."

 

Bazı bilginlere göre de lafza-i celâlden sonraki vâv, 'âtıfadır. O zaman mânâ şöyle olur: "Onun te'vîlini, ancak Allah ve ilimde râsih olanlar bilir." Abdullah ibn Abbâs'ın, “Ben onun te'vîlini bilenlerdenim" dediği rivayet edilir.

 

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Değerli Semazen Kardeşim!

 

Kur'ân-ı Kerîm'de, "kendilerine Kitâb verilenler Kendilerine bilgi verilenler", "'ilimde râsih olanlar (derin bilgi sahipleri)" deyimleri hep Kitâb ehli bilginleri hakkında kullanılır düşüncesindeyim.

 

Nisa Sûresi'nin 153-161. âyetlerinde Kitâb ehlinin, özellikle Yahudilerin çeşitli olumsuz davranışları anlatıldıktan sonra 162. âyette:”Fakat içlerinde ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve âhiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük mükâfat vereceğiz!" buyuru!maktadır. Buradaki "onlardan" zamiri, önceki âyetlerde davranışları anlatılan Kitâb ehline gitmektedir. "İnananlar" ta'biriyle kastedilenler de müslüman olan Araplar’dır. Demek ki "İlimde râsih olanlar" Kitâb ehlinin bilginleridir.

 

Gerek müslüman olmuş, gerek henüz İslâm'a girmemiş Araplar hakkında ümmî ta'bîri kul­lanılır. Atalarından kendilerine İlâhî bir kitâb intikal etmemiş olanlara Kur'ân ümmî diyor. Peygamber Efendimizin kendisi A’raf 157 de: ( “Allah'a ve O'nun Ümmî Elçisi'ne inanınız") ümmî olarak tanım­landığı gibi gönderildiği Arap toplumu da (Cumua 2 de: "O dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları yücelten, onlara Kitabı ve hikmeti Öğreten bir elçi gönderdi. Oysa onlar, önceden, açık bir sapıklık içinde idiler.) ümmîdir.

 

Âl-i İmrân 7:… âyetinde anılan muhkem ve müteşâbih tab'bîrine dönelim. Bilindiği gibi, Âli İmrân Sûresi'nin başından itibaren 80 küsur âyet, Necrân Hıristiyan hey'etinin, Medine'ye gelip uzun süre  Peygamber Efendimizle sohbet etmeleri ve zaman zaman Peygamberimizle tartışmaları üzerine inmiştir.

 

Sûre dikkatle okunduğunda, sözü edilen ayetlerde bu tartışmaların konu edildiği ve Kitap ehlinin yanlış inanç ve tutumlarının sergilendiği görülür.

Verilen kanıtlara rağmen gerçeği kabul etmeyen, önyargılı insanlarla Peygamber'in mübâhele yapmasını emreden 61. ayetin:”Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa, de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarının, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden la'nette du'â edelim de, Allah'ın la'netini yalancıların üstüne atalım!" ifadesinden sûrenin ilk kısmını oluşturan âyetlerin, bu tartışma üzerine indiği anlaşılmaktadır.

 

Kitap ehliyle tartışma üzerine inen âyetlerde, Kitap ehlinin yanlış tutum ve davranışları, bâtıl inançları kınanmakta olduğuna göre, bu bağlam içindeki 7'nci âyette de baskı kurmak ve Kitabın, kötü niyetlileri uyardığı te'vîle çarpılmak için Kitabın müteşâbihlerinin ardına düşenler, Hz. Muhammed'in sahâbîleri değil, kötü niyetli, çıkarcı Kitâb ehli dîn uzmanlarıdır.

 

Bakara246-251. âyetlerde: Bir Tevrat kıssası olan Yûşa' ibn Nûn, Tâlüt-Câlût hikâyesi olarak anlatıldıktan sonra 252. ayette " Bunlar, Allah'ın âyetleridir; bunları sana gerçek ile okuyoruz Elbette sen gönderilen elçilerdensin.” diye  buyurulmaktadır.

Yani bu anlatılanlar, Kur'ân'dan önceki Kitâb'da bulunan İlâhî âyetlerdir, onları sana okuyoruz, demektir.

Meryem Sûresi:

 16 ayette: "Kitâb'taki Meryem'i de an. Bir zaman o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti.”

 41. ayette “Kitâb 'daki İbrahim'i de an; gerçekten o, çok doğru bir peygamberdi.”,

 51. ayette“Kitâb'taki Musa'yı da an, çünkü o, içi temiz (bir insan)dı ve elçi bir peygamberdi.”

 54. ayette “Kitâb'daki İsmail’i de an. Çünkü o sözünde duran, elçi bir peygamberdi.”              56.ayette” Kitap’taki İdrîs'i de an. Çünkü o, çok doğru bir peygamberdi.”

 

Bu âyetlerde el-Kitâb ile hep Kur'ân öncesi İlâhî Kitabı kastedilmektedir. Yani "Kitâbda anlatılan Meryem'i, İbrâhîm'i, Musa'yı, İsmâ'îl'i, İdrîs'i an" demektir. Bu anılan peygamberlerin hepsi, Kitâb-ı Mukaddes'te anlatılan peygamberlerdir.

Mücâhid ve Katâde gibi tâbi'î müfessirler de, hurûf-i mukatta'a ile başlayan Bakara, Yûsuf, Ra'd, Hicr gibi sûrelerin başında anılan "Kitâb" ile Tevrat ve İncil'in kastedildiğini söylemişlerdir:Elif lam mim râ, şunlar Kitâb'ın âyetleridir âyetinde Katâde: "Kitâb, Kur'ân'-dan önceki Kitablardır" Mücâhid: "Tevrat ve İncîl 'dir" demişlerdir.

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Semazen Kardeşim!

 

Şimdi, Medîne döneminde, Hıristiyan heyetiyle  Peygamber Efendimiz  arasında geçen tartışmalar üzerine indiği rivayet edilen bu husus, âyetlerinin sözgeliminden de anlaşılan Âl-i İmrân Sûresi'nin 2'nci ve 7'nci âyetlerinde anılan"el-Kitab " ile Kur'ân'ın değil, Kur'ân'ın kaynağı olan ana Kitabın, yani Tevrat ve İncil'in de esasının kastedildiği açıktır. İşte Hıristiyanlarla veya daha genel deyimiyle Kitâb ehliyle tartışma üzerine inen bu âyetlerde, Hıristiyanların Kutsal Kitabına işaret ediliyor; o Kitabın muhkem âyetleri yanında müteşâbih (çeşitli anlamlara çekilebilecek dere­cede birbirine benzer) âyetlerinin de bulunduğu, yüreklerinde eğrilik bu­lunan kimselerin, dinin temel hükümlerini belirten açık anlamlı âyetleri bırakıp, başka anlamları çağrıştıracak müteşâbih âyetlerini iste­dikleri biçimde yorumlamaya kalkarak halk üzerinde fitne kurmağa çalıştıkları; Kitâb'in te'vîlini istedikleri, oysa Kitabın te'vîlini yalnız Allah'ın bildiği; derin bilgi sahiplerinin ise hepsinin Allah katından olduğunu söyleyip Kitabın tamamına teslîm oldukları anlatılmaktadır.

 

Burada müteşâbih âyetlerin ardına düşenlerin iki şey istedikleri anla­tılmaktadır: Biri fitne, diğeri Kitabın te'vîlidir. Fitne, baskı, zulüm demektir. Bunlar, mânâsı açık olan âyetleri istedikleri gibi yorumlayamayacakları için müteşâbih âyetlerin ardına düşer, onları istedikleri biçimde yorumlar, çekip uzatır ve böylece bu işi sadece kendilerinin bildiğini, halkın din konusunda kendilerine muhtac olduğunu ileri sürerek veya bu imajı vererek halk üzerinde baskı kurarlar. Dini kendi tekellerine almak isterler.

İste­dikleri ikinci şey de Kitabın te'vîlidir. Te'vîl, yorum demek değil, Kitabın gerçekleşeceğini söylediği uyarıların gerçekleşmesidir.

Şimdi burada iki  ihtimal vardır:

Birinci ihtimal:Bunlar, müteşâbihlerin ardına düşüp baskı kurmak, çıkar sağlamak isterler. Bir de Kitabın bildirdiği uyarıların, inanmayanların uğrayacakları azabın, Kıyametin zamanını belirlemek isterler. "Falan zamanda belâ gelecek, filân zamanda Kıyamet kopacak" derler. Oysa Kitabın bildirdiği azabın veya Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini Allah'tan başka kimse bilmez. Demek ki müteşâbihlerin ardına düşmek başka, Kitabın te'vîli de başka şeydir. Müteşâbihlerin gerçek mânâsını da Kitabın te'vîlini (uya­rılarının, inkarcıların çarpılacakları azabın veya Kıyamet saatinin ger­çekleşeceği zamanı) yalnız Allah bilir.

 

İkinci ihtimal de şudur: Kitabın te'vîlini istemek, birinci davranışın, yani baskı kurmak için müteşâbihlerin ardına düşme eyleminin sonucudur. Yani bunlar müteşâbihlerin ardına düşüyorlar ki Kitabın te'vîline uğrasınlar, belâlarını bulsunlar. Çünkü benzer, anlamı şüpheli âyetlerinin ardına düşüp tahminlere göre mânâlar vermek, böylece Kitabın kastetmediği mânâları âyetlere yükleyip dini ayrıntılara boğmak, Kitabın uyardığı belâlara çarpılmaya neden olur. Böyle yapanların sonucu başarısızlık, onmazlıktir, Al­lah'ın koymadığı haram ve helâl hükümleri koyanlar onmazlar.(Nahl 116)

 

Böyle birtakım hesaplar, çıkarlar için müteşâbihlerin ardına düşenler, yüreklerinde eğrilik bulunan, kötü niyetli din uzmanlarıdır. Fakat asıl ilimde derinleşmiş olan râsih âlimler, hepsinin, Allah tarafından olduğuna inanarak müteşâbihlerin (şüpheli şeylerin) ardına düşmedikleri gibi, azabın ne zaman geleceği, Kıyamet in ne zaman kopacağı gibi şeylerin ardına da düşmezler. İşte Kitâb'dan öğüt alıp yararlanan gerçek mü'minler onlardır.

Kitabın müteşâbihlerinin ardına düşen din uzmanları, Kitâb ehli uzmanları olduğu gibi, râsih âlimler de yine Kitâb ehli olan iyi niyetli bilginlerdir.

 

 Peygamber Efendimiz'in sahâbîleri, Kur'ân'ı bütün teslîmiyyetleriyle ve itirazsız kabul ediyor, onu okudukça derileri ürperiyor, gönülleri onun âyetleriyle Allah'ı anmağa yöneliyor, duygulanıyor, yumuşuyordu: " Mü'minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, O'nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarım artırır ve Rablerine tevekkül ederler. Namazlarını kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rıztktan (Allah için) harcarlar." (Enfal 2,3 )

Kur'ân-ı Kerîm'de: kendilerine bilgi verilenler, Zikir ehli, ilimde râsih olanlar" ta'birleri, hep Kitâb ehli bilginleri hakkında kullanılmıştır. Ali İmran 7. âyette ilimde râsih olanlar tabîri de Kitâb ehlinin, derin bilgi sahibi iyi niyetli insanlarını kastetmektedir. Kitâblarında çeşitli anlama gelebile­cek bazı âyetleri bilerek veya bilmeyerek yanlış yorumlayıp dine teslis (üçleme) inancını sokanlar, Hz. İsa'nın, Allah'a kâinatın koruyucusu, sahibi, rabbi anlamında "Baba" demesini asıl amacından saptırarak ger­çekten Allah'ın, İsa'nın babası olduğunu ileri sürenler ve yaptıkları yanlış yorumları Kitabın hükmü gösterip, dinde kuşkuların, bölünmelerin doğ­masına neden olanlar, özü bırakıp sözle uğraşanlar ve dini kendi tekellerinde görüp, Allah ile kul arasına girip halk üzerinde baskı kuranlar Hıristiyan din uzmanlarıdır.

 

 Peygamber Efendimizin devrinde müslümanlar arasında Peygamber'in dışında ne böyle din uzmanları gurubu, ne de "râsih âlimler" deni­lebilecek ulemâ gurubu vardı.

 

Bundan dolayı Âl-i İmrân 7. âyette sözü edilen müteşâbih âyetler, Kur'ân'ın değil, Kur'ân 'dan önceki Kitâb'ın âyetleridir. O âyetlerin ardına düşenler ve Kitâb'ın te'vîliyle uğraşanlar da Peygamber'e gönül vermiş sahâbîler olmadığı gibi, râsih âlimler de sahâbîlerin âlimleri değildir. Bu âyet, tamamen Hıristiyan din uzmanlarının, Kitâb-ı Mukaddes karşısındaki tutumlarını anlatmaktadır. Yoksa Kur'ân'ın âyetleri hakkında "müteşâbih" sıfatı; anlamı kapalı, çeşitli anlamlara gelebilen mânâsında değil; güzellikte, sağlamlıkta birbirine benzer, hepsi birbirinden güzel mânâsindadır.

 

Bu bakımdan Kur'ân'ın tamamı müteşâbihtir: "Allah, sözün en güzelini, (Kur'ân'ın âyetlerini güzellikte) birbirine benzer, ikişerli bir Kitâb halinde indirdi. Rab'lerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalbleri Allah'ın zikriyle yumuşar.İşte bu (Kitâb) Allah'ın rehberidir. Dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi sapık­lığında bırakırsa, artık ona yol gösteren olmaz."(Zümer 23)

Kur'ân, anlamı açık, net, herşeyi güzel açıklayan, muhkem (sağlam) mufassal (açjk, vazıh) ve kolay anlaşılır bir vahiy Kitabıdır. Bu bakımdan da Kur'ân'in tamamı muhkem ve mufassaldır:

 "Elif lâm râ. (Bu,) Bir Kitâb'dır ki. hikmet sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır."  (Hud 1)

Kur'ân'ın hepsi birbirini tamamlar, açıklar: "Kur'ân 'ı düşünmüyor­lar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı"(Nisa 82)

 

Tüm bu yazılanlar ile, Kur'ân 'da mânâsı zor olan hiçbir âyet bu­lunmadığını değil, Ali İmran 7. âyetteki muhkem ve müteşâbih ile Kur'ân'dan önceki Kutsal Kitabın âyetlerinin kastedildiğini anlatmak istiyoruz. Elbette Kur'ân'ın da hurûf-i mukatta'a gibi; Allah'ın insanlara benzer sıfatlarla anlatılması gibi, herkesçe hemen kavranamayacak noktaları vardır. Allah'ın, insan­lara benzer sıfatlarla anılması  gayet doğaldır. Felsefî düşünenler, bunları yoruma tabi tutarlar. Ama kamu için bu âyetlerin anlamı kapalı değil, açıktır. Önemli olan da bu âyetlerin, Arapçada ifade ettiği mânâlardır. Yaratan, ancak yaratılanların düzeyindeki sözlerle anlatılabilir. Başka türlü, yaratanla yaratılan arasında iletişim mümkün olmaz.

 

Bu âyetler, Kur'ân'ın amacını gayet iyi bilen Peygamber'in sahâbîleri arasında bir tartışma doğurmamış; sahâbîler, Kur'ân âyetlerini, Arapçada ifade ettiği anlamların dışına çıkaracak yorumlara girmemişlerdir. Müslü­manların görevi, Kitâb'i olduğu gibi kabul etmek, Kitabın temeli olan hüküm âyetlerini uygulamak, Allah'ın zâtı ve sıfatları hakkındaki âyetleri de Arap dilinin gösterdiği anlamlarıyla kabul edip bunların mâhiyetini Allah'a havale etmektir. Çünkü Allah, yaratıklara benzemez. "O'nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur" (Şura 1)

 

Şimdi Araplar ümmî olduklarına ve râsih âlimler ta'bîri ile de Kitâb ehlinin insaflı bilginleri kastedildiğine göre; Âli Îmrân 7. âyette kastedilen Kitâb, Kur'ân öncesi İlâhî Kitâb,yani Tevrât-İncîl 'dir ve müte­şâbih âyetler de Kur'ân'in âyetleri değil, o Kitabın âyetleridir. Müteşâbihlerin ardına düşenler de müslümanlar değil, Kitâblannın âyetlerini kasden yanlış anlamlara çeken, istedikleri biçimde tefsîr edip ayrıntılara, ayrılıklara, bölünmelere sebeb olan  Kitâb ehlidir. Özellikle ayrıntılara girerek dinlerini parça parça eden, tevhidi bozup, peygamberlerini tanrılaştıran, üçleme inancına sapan Hıristiyanlardır. Çünkü Peygamber Efendimizin sahâbîleri, onun zamanında bu tür yorumlardan uzak idiler. Onlar sâf îmân düzeyinde yaşıyorlardı. Henüz mezheb ayrılıklarına neden olacak kelâmı tartışma düzeyine varmamışlardı. Bu, ancak İslâm, ilim olarak işlenmeğe başladıktan sonra, yani sahâbî asrından sonra belirmeğe başla­mıştır. Bu 7. âyet, ileride vukubulacak bir olaydan değil; vukubulmuş, süregelen olaydan söz etmektedir.

 

Nur 34:"Andolsun ki size, açıklayıcı âyetler ve sizden önce gelip geçenlerden bir temsil ve korunanlar için bir öğüt indirdik.”

Nur 46:”Andolsun biz, (gerçekleri) açıklayan âyetler indirdik. Allah dilediğini, doğru yola iletir.”

Talak10:"Allah o(insa)nlara şiddetli bir azâb da hazırlamıştır. Ey inanmış olan sağduyu sahihleri, Allah'tan korkun, Allah size bir uyarı indirdi.”

Talak 11:”Yani size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki, inanıp yararlı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altından ırmaklar akan, içinde ebedî, kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir."

Nahl 102:" De ki: Ruhu’l Kudus onu, Rabbinden gerçek olarak indirdi ki, inananları sağlamlaştırsın ve Müslümanlara yol gösterici ve müjde olsun.”

Nahl103:"Biz onların, 'Ona bir insan öğretiyor!' dediklerini biliyoruz. Hak 'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a'cemî bu ise apaçık Arapça bir dildir.” âyetleri, Kur'ân'ın açık, anlaşılır bir Arapça ile, anlamı açık âyetler olarak indirildiğini;

Hud 1: "(Bu,) Bir Kitâbdır ki, hikmet sahibi, herşeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır.”

Muhammed 20: “Muhkem bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalblerinde hastalık bulunanların sana ölümden bayılıp düşen kimsenin bakışı gibi baktıklarım görürsün. âyetleri de Kur'ân'ın âyetlerinin muhkem (sağlam, açık) olarak indirildiğini belirtir.

 Zümer Sûresi'nin 23. âyetinde sözlerin en güzelinin nıüteşâbih olarak indirildiği bildirilir ama orada müteşâbih, anlaşılması güç, anlamı kapalı mânâsında değil; güzel­likte, açıklıkta birbirine benzer, hepsi birbirinden güzel âyetler demektir ki sözün devamında "Rabblerinden korkanların, onu dinlerken derilerinin ürpereceği, derilerinin ve kalblerinin Allah'ın zikriyle yumuşayacağı" vurgulanıyor.

Bu ma'nevî heyecan ve zevk, anlaşılması güç sözlerde olmaz. Açık anlamı gönülleri etkileyen İlâhî sözler, insanda bu yüksek rûhânî zevk ve heyecanı uyandırır. Söz konusu âyette, âyetleri müteşâbih olan Kitâb, Kur'ân değil, Kitâb-ı Mukaddes'tir. Yüce Allah, müteşâbihleri içeren O Kitabı tam anlaşılır hale getirerek, yani muhkem olarak Peygamber Efendimize vahyetmiştir. Kur'ân 'in tamamı muhkemdir, açık anlamlı olarak indirilmiştir.

 Kamer 17,22,32,40:”Andolsun biz, Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?”

 

Çağlar boyunca Tefsîrde, Kur'ân ilimlerinde bina edilen "Muhkem ve müteşâbih" tezleri, bunlar üzerinde yapılan tartışmalar, gerçekte Kur'ân 'in amacı dışına çıkmak, terimleri asıl anlamından kaydırıp başka anlamlara götürmekten başka bir şey değildir diye düşünüyorum.

Kur'ân'ın içeriğiyle karşılaştırılınca daha birçok kavramın, zemininden başka noktalara kaydırıldığı ve bunlardan Kur'ân’ın kastetmediği anlamlar çıkarıldığını düşünüyorum.

Bin dörtyüz küsur yıldan beri  bize gelen din kültürü mirasımızı, bilimsel bir yöntemle Kur'ân süzgecinden geçirmek hepimizin üzerine imanımızın yüklediği bir görevdir.

 İmandan kaynaklanan  bu önemli görev; Ben Hanifim, Ben Peygamberimizin tebliğ ettiği  Kur'ân’ın insanıyım diyebilenlerin   omuzlarındadir.

 


  Semazen Kardeşim!

  Soru işaretlerini doğru anlayıp da yanıtını verebildim mi? Bilmiyorum.

  Soru işaretinizle ilgili olarak gerekli yanıtı veremediysem de lütfen anlayışsızlığıma verin.

 

Kusursuz olan Allah’tır.

Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.

 Sevgi ve muhabbetle .

Allah’a emanet olunuz.

 

Kamer 17,22,32,40:”Andolsun biz, Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?”

 

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

dost1 Yazdı:

  Semazen Kardeşim!

  Soru işaretlerini doğru anlayıp da yanıtını verebildim mi? Bilmiyorum.

  Soru işaretinizle ilgili olarak gerekli yanıtı veremediysem de lütfen anlayışsızlığıma verin.

 

Değerli Dost1,

 

Mufassal cevabınız için gönülden teşekkürler.. Mazeretim sebebiyle değerli mesajlarınıza hemen mukabele edemeyeceğim.. İnşaALLAH, ilk fırsatta bu konu başlığı altında yazışmak üzere... :)

 

Selamlar,

 

N_S

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

Merhaba,

Sn. Dost1’in detaylı mesajlarına mazeretim sebebiyle cevap yazamamıştım. Bu arada,  Dost1’in mesajlarını dikkatle okuma imkânı buldum. Yapıcı bir tenkit getirmeden önce, okuyucuya kolaylık olması için Dost1’in görüşlerini kısaca özetlemek istiyorum.

Sn. Dost1’e göre:

1) Âli İmran: 7. Âyetindeki “muhkem ve müteşâbih” in Kurân ile ilgisi yoktur.(Görüş böyle olunca, bendenizin bir önceki mesajımla ortaya koyduğum soru işaretleri karşılığını bulmuştur.)

2)  “İlimde râsih olanlar” Ehli Kitap bilginleridir. Nisa:162. Âyet bunun delilidir.

3) Âli İmran:7’deki “Kitâb” Kurân değildir; Kitâbı Mukaddes (Tevrat+İncil)dir. Meryem:16, 41,51 ve 54. Âyetler bunun delillerindendir.

4) TE’VİL “yorum” değildir. Kitab’ın gerçekleşeceğini söylediği uyarıların gerçekleşmesidir.

5) Âli İmran:7’de sözü edilen müteşâbih âyetler , Kurân’ın değil; Kurân’dan önceki Kitâb’ın âyetleridir.

6) Bu âyet, tamamen Hıristiyan din uzmanlarının Kitâbı Mukaddes karşısındaki tutumlarını anlatmaktadır.

7) “Müteşâbih” güzellikte ve sağlamlıkta birbirine benzeyen mânâsıyla ele alındığında Kurân’ın tamamı müteşâbihtir.

8) “Muhkem” anlamı açık, herşeyi güzel açıklayan, sağlam ve mufassal olarak anlaşıldığında, Kurân’ın tamamı muhkemdir. Dolayısıyla, muhkem ve müteşâbih birbirini destekleyen manalara sahiptir. Aralarında zıtlık ilişkisi yoktur.

9) Âli İmran:7 ileride vukû bulacak bir olaydan değil; vukû bulmuş, süregelen bir olaydan bahsetmektedir.


Bu  özetin yanlışsız ve yeterli olduğu ümidiyle tenkidimi sunuyorum. Maalesef, çok fazla detay verecek uzun bir inceleme sunma imkânım bulunmuyor. Çok kısa tutma mecburiyetim var; özür diliyorum.

1) Kurân’ın muhkem (tefsire muhtaç)  ve müteşâbih (te’vile muhtaç) âyetlerden oluşması, Kurân’ın herkesin kitabı olma vasfıyla çelişmez. Her seviyede insan aracısız Kurân okuru olabilir. Ancak, Kurân bütün sırlarını her seviyede insanla peşin peşin paylaşan bir Kitab değildir. Zaman aşımına uğramayan;  zamanla daha iyi anlaşılan, zamanı ve zemini iyileştiren ve geliştiren bir Kitabdır. Zaman faktörü en çok müteşâbih âyetlerde kendisini hissettirir. Böyle olunca, müteşâbih âyetlerin varlığı “Kurân’ın kolaylaştırıldığı” gerçeği ile çelişmez. Eğer, bu âyetlerdeki sırlar “teşâbüh” ile setredilmeseydi ve zaman bu âyetlerin decoderi olmasaydı; hayat çok zor olurdu. Dolayısıyla, muhkem âyetleri nasıl “kolaylaştırılmış” olarak algılıyorsak; müteşâbih olanları da öyle algılamamız gerekir.. 21. Asrın insanı için “müteşâbih” olan, belki 23. Asırda “kolay” olacaktır. Zaman ve te’vil faktörlerini iptal edebilmek mümkün olsaydı; “Müteşâbih Mesâni ve Seb’ı Mesâni”den deşifre olanları nerede ve nasıl depolayacaktık..... “Ağaçlar kalem; denizler mürekkep...”

2) TE’VİL konusunda aydınlanabilmek için özellikle Yusuf  Sûresini incelemeliyiz. Yusuf Suresinin 6, 21, 36, 37,44,45,100 ve 101. Âyetleri bu kelimeyi içermektedir. Âyetlerdeki içeriğe bakarak, te’vilin müteşâbihlerdeki göreceli yanılsamaları bitiren “son söz” olduğunu görebiliriz. Te’vil bâzen olaydan önce (Yusuf Suresi) bâzen de olaydan sonra gelir.. Kehf Sûresi 78,82. Âyetler ikincisine örnektir. Ancak, “teşâbüh” örtüsünün kışkırtıcı yönü için  Kehf: 67,68. Âyetler dikkatle değerlendirilmelidir.

3) Âli İmran:7’deki Kitâb, Tevrat ve İncil değildir; Kurân’dır! Bu tespiti yaparken; ortaya koyduğumuz soru şudur: Muharref (tahrif edilmiş) kitapların muhkemi müteşâbihi olur mu? Zâten tahrif edilmiş..  İçlerindeki doğruların tespitini ise ancak Kurân ile yapabilirsiniz.

4) Müteşâbih âyetlerin mânâlarını “sadece Cenâbı Allah’ın bildiğini” düşünerek ilgili âyetin çevirisini bu doğrultuda yapmak tamâmen yanlıştır. Müteşâbihler konusunda zaman faktörüne bağlı olarak gelişecek açılımların bir tek istisnâsı vardır. O da “ilimde râsih olanlar"dır.. Kapasitelerine bağlı olarak müteşâbihlerin hikmetine zamanından önce vâkıf olabilirler. Yoksa, “yekûlûne âmennâ bihî, küllün min ındi rabbinâ: derler ki  o kitaba inandık, hepsi (muhkemi ve müteşâbihi ile) Rabbimizin katındandır.” diyebilmek için “ilimde râsih” olmaya gerek yoktur; aklı başında bir müslüman olmak bu itikâdı sergilemek için yeterlidir. Dolayısıyla, bu âyette müteşâbihler karşısında iki grup insandan bahsedilmiştir. 1- Kalplerinde eğrilik, bozukluk bulunan ve fitne çıkartanlar 2- İlimde râsih olanlar 

5) Son olarak, Âli İmran:7’deki Kitâb’ın Kurân olduğunu net olarak bizzat âyetin kendisinden anlıyoruz.. “Hüve’llezî enzele aleyKE’l-Kitâbe.......... Kitâb’ı SANA (Hz. Muhammed) indiren O’dur...” Böyle olunca, Tevrat ve İncil’den bahsetmek ve bu güzel âyette geçen Kitâb’ın Kurân olmadığını düşünmek mümkün olur mu?

Saygılarımla,

Neyzen_Semazen

Not: 4 nolu maddede 29.09.2006'da mavi renkli kısımda tashih yapılmıştır.

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Semazen Kardeşim!

     Yapıcı tenkidiniz nedeniyle teşekkür ederim. Allah razı olsun. Kullandığınız kelimeleri ne kadar da  özenle seçiyorsunuz. Bu tavrınız beni çok mutlu ediyor.

     İnsanların, ne söylendiğinden çok nasıl söylenildiği ile ilgilendiği gerçeği bir kez daha aklıma geliyor. Rabbim bu gerçeği aklımızdan hiç çıkarmaz İnşaAllah.

     Bilginin paylaştıkça çoğalacağı inancıyla; tenkidiniz üzerindeki düşüncelerimi sizinle paylaşabilmek, ilgili konulara bir nebzecik olsun katkıda bulunabilmek  ve bu forma katılıp bilgi ve düşüncesini paylaşıma açan tüm kardeşlerimize yeni ufuklar açabilmek düşüncesiyle  sevgi saygı ve muhabbetlerimi sunarım.  

Semazen yazdı:

1) Kurân’ın muhkem (tefsire muhtaç)  ve müteşâbih (te’vile muhtaç) âyetlerden oluşması, Kurân’ın herkesin kitabı olma vasfıyla çelişmez. Her seviyede insan aracısız Kurân okuru olabilir. Ancak, Kurân bütün sırlarını her seviyede insanla peşin peşin paylaşan bir Kitab değildir. Zaman aşımına uğramayan;  zamanla daha iyi anlaşılan, zamanı ve zemini iyileştiren ve geliştiren bir Kitabdır. Zaman faktörü en çok müteşâbih âyetlerde kendisini hissettirir. Böyle olunca, müteşâbih âyetlerin varlığı “Kurân’ın kolaylaştırıldığı” gerçeği ile çelişmez. Eğer, bu âyetlerdeki sırlar “teşâbüh” ile setredilmeseydi ve zaman bu âyetlerin decoderi olmasaydı; hayat çok zor olurdu. Dolayısıyla, muhkem âyetleri nasıl “kolaylaştırılmış” olarak algılıyorsak; müteşâbih olanları da öyle algılamamız gerekir.. 21. Asrın insanı için “müteşâbih” olan, belki 23. Asırda “kolay” olacaktır. Zaman ve te’vil faktörlerini iptal edebilmek mümkün olsaydı; “Müteşâbih Mesâni ve Seb’ı Mesâni”den deşifre olanları nerede ve nasıl depolayacaktık..... “Ağaçlar kalem; denizler mürekkep...”

     Kur’an’ın muhkem ve müteşabih ile ilgili yorumlarının, özellikle inananlar ile Kur’an’ın arasına engeller koymak isteyen Emeviler  döneminde başladığı  inancındayım.

     Bu dönemde başlatılan bu hareket; mal,mülk ve makam dağıtmak, olmadı işkence, olmadı ölümle tehdit gibi  yöntemlerle hadis söyletme yarışına döndürülmüştür. Yıllar sonra Ömer Abdülaziz zamanında başlatılan tedvin hareketinde toplanıp yazılmaya başlayan “hadisler”  o günlerde türettirilen bu hadislerdir. Sonraki nesillere aktarılan Kur’an ile ilgili tüm açıklamalar da bu hadislerin ışığında yapılmıştır.

      Bu dinin mensubu olduğunu ileri süren; gözünü kin, nefret, makam ve saltanat hırsı bürümüş insanlar ve avanesi; Şûra; 23:“Allah, inanıp yararlı işler işleyen kullarını bununla müjdeler. De ki: «Ben sizden buna karşı yakınlara sevgiden başka bir ücret istemem.» Kim güzel bir iş işlerse onun güzelliğini arttırırız. Doğrusu Allah bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” ayetine rağmen, Allah Resulünün en yakınlarını hunharca katletmişler. Kerbela ve Harre olaylarını gerçekleştirmişler.Bu da yetmemiş bu dinin mabedlerinde bu dinin mübelliği olan Allah Resulünün en yakınlarına  70 yıl boyunca lanet okutturmuşlardır. Bu gerçeği hiç akıldan çıkarmamak gerekir diye düşünüyorum.

 

     Emevi döneminde yetişen alimlerden saltanatlarına yakın olanlar ile bunların  öğrencilerinin öğretileri daha sonra aynı odaklarca mezheplere dönüştürülmüştür. Bu mezheplerde üretilen bilgilerle Kur’an ayetlerine, birbirinin hükmünü ortadan kaldıracak işlevler yükletilmiştir. Bu da yetmemiş  güya Peygamber Efendimize isnat edilen sözlerle bir çok Kur’an ayetleri hükümsüz bırakılmıştır.

Öyle ki:

Kur’an mücmeldir.

Kur’an müteşabihtir.

Kur’an anlaşılmazdır.

Kur’an’ın tefsire ihtiyacı vardır.

Kur’an’ı hadissiz anlayamazsınız.

Mezhep ilmihallerini okuyun…. Vb. sözler insanların beyinlerine kazınmıştır. Aksine davranış sergileyenler mezhepsiz, peygamber düşmanı, hadis düşmanı, din tanımaz vb. sözlerle nitelendirilmiştir.

 

     Değerli Semazen Kardeşim!

 

     Muhkemi, tefsire muhtaç, müteşâbihi (te’vile muhtaç) olarak belirtmişsiniz. Kur`an`ın insanlar tarafından tefsirine ihtiyaç yoktur. Çünkü, zaten Kur`an`ın kendisi tefsirdir. Hem de yüceler yücesi Rabbimiz tarafından yapılmış en güzel tefsirdir. Alemlerin Rabbı olan Yüce Allah; Furkan suresinin 33. ayetinde:

 Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana hakkı doğrusunu ve en güzel açıklamayı  getirmeyelim.

Diyerek Kur`an`ın en iyi tefsir olduğunu, konu ettiği meseleleri en güzel şekilde açıkladığını ve problemleri tamamen çözdüğünü bildirmiştir.

 Ayrıca Kur`an`da, “Ayatün Beyyinatün”, “Kitabün Mübin”, “beyennehü”, “mübeyyinat”, “tibyan” ve “beyan” sözcüğünün başka türevlerinden oluşan sözcükler ile, Kur`an ayetlerinin APAÇIK olduğu bildirilmiş, Kur`an`ın kapalı, müşkil, anlaşılmaz olmadığı yüzlerce kez vurgulanmıştır. Hatta Rabbimiz, bizlerin anlaması için sivrisineği (en basit şeyleri) bile örnek vermekten çekinmemiş, mesajını, üniversitedeki akademisyenden dağdaki çobana kadar herkesin anlayacağı şekilde açıklamıştır.

     Kur`an`ın, herhangi bir tefsire gerek duyulmayacak kadar açık ve anlaşılır olduğunu gösteren bu gerçekler ortada iken,  Kur`an’ın muhkemine,  tefsire  muhtaç  açıklamasının  getirilmesinin hatalı olacağını düşünüyorum. Çünkü:Tefsir sözcüğünün kökü; açıklamak, örtülü şeyi açmak anlamına gelen fesr sözcüğüdür. Bu sözcük  ilk olarak tıp alanında, doktorun suya bakması anlamında kullanılmıştır. Bu kökün başka bir türevi olan tefsireh sözcüğü de; hastalığın tespiti için üzerinde araştırma yapılan sidik demektir. (Lisan ül Arab Fesr maddesi cilt 7, sayfa 101.)Doktorlar bu tefsirehe bakarak hastalıkların sebeplerini bulup açıkladıkları için fesr sözcüğü de zamanla, yukarıda verdiğimiz açıklamak, örtülü şeyi açmak anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Fesr sözcüğünün tef`il babından mastarı olan tefsir sözcüğü de bu anlama paralel olarak iyice araştırmak, çok açıklamak anlamında kullanılmaktadır.

     Tüm bu belirtilenlere göre tefsir sözcüğü; anlaşılmamış, kapalı, müşkil, müphem bir sözü, bir konuyu, bir meseleyi anlaşılır hâle getirmek demektir. Bu tarif, sözcüğün terim anlamı olarak verilen: (Beşerî takat oranında, Yüce Allah`ın  muradına delâlet etmesi yönünden Kur`an`ı açıklamak.) tanımıyla da uyumludur. (Ragıp, el Müfredat`ta fesr maddesinde,  tefsir sözcüğünü Lisan ül Arab`a uyumlu olarak açıklamıştır. El Müfredat, Fesr maddesi, sayfa 380)

     Bu bilgilere göre Kur`an tefsiri diye yazılan bütün kitaplar, Kur`an`ın kapalı, müphem, örtülü … olduğunu peşinen kabul etmiş olmaktadırlar.

     Müfessirlerin;  çok açık ve net anlamlı yedi ayetten oluşan Fatiha suresinin açıklaması için bile  100 ile 250 sayfa arasında açıklama getirmelerinin nedeninin de bu Tefsire muhtaç fikrinden kaynaklanmış olabileceğini düşünmekteyim.

      Kanaatımca; tefsire muhtaç fikrinin yerine tebyine muhtaç, Kur’an Tefsiri fikrinin yerine de Kur’an’ın Tebyini demek daha uygun olacaktır. Çünkü; tebyin sözcüğü; açığa koyma demektir.  Bu açığa koyma da, iyi anlaşılmamış olan bir şeyi açıklama anlamında değil, var olan bir şeyi ortaya koyma, gözler önüne serme anlamında açığa koymadır.

Tebyin sözcüğü, iki zıt anlam için de kullanılan sözcüklerden biri olan beyn sözcüğünün türevlerindendir ve tef`il babından  mastardır. Ketm (saklamak) sözcüğünün zıt anlamlısıdır.

Bunu bir örnekle açıklayacak olursak tebyin, bir nevi sofra hazırlamaktır. Evde (buzdolabı, kiler,vb. yerlerde) olan yiyeceklerin, yemek masasında yemek için hazır duruma getirilmesi yani var olan yiyeceklerin bulundukları yerden alınıp ortaya getirilmesi olayı teybindir. Ketm ise bunun tam tersi olup, ortada durması gereken bir şeyin ortadan kaldırılıp bir yerlere saklanması olayıdır.  

Tebyinin bu anlamı Kur’an’da çok açık ve net olarak vurgulanmıştır.

Bakara; 159  160:      

“İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz, insanlara apaçık gösterdikten sonra gizleyenlere hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve (açık delilleri ve hidayeti) açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.” 

 

Âl-i Imran; 187:

“Ve hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka  insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir bedel karşılığı sattılar. Yaptıkları alış-veriş  ne kadar kötü! “

 

     Ayrıca tebyin sözcüğünün ism-i mef`ul kalıpları da fahişetin mübeyyinetün olarak;

 

Nisa; 19,” Ey İnananlar! Kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Apaçık hayasızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın. Onlarla güzellikle geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, sabredin, hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir. “ 

 

 Ahzab; 30, Ey Peygamber'in hanımları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır. “ 

 

 Talâk; 1: “Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın; Rabbiniz olan Allah'tan sakının; onları, apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından bir hal meydana getirir.” ayetlerinde, Ayatün mübeyyinatün olarak,

 

Nur; 34, 46:” And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik.”

 

 And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.”

 

 Talâk; 11:” İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir. “ gibi ifadeler ile Kur`an`da yer almıştır.

     Bazıları, beyan sözcüğünün türevlerinden olup apaçık anlamına gelen sözcüklerle, açığa koyma anlamındaki tebyin sözcüğü ve bu sözcüğün ism-i mef`ul kalıplarını anlamdaş olarak gösterseler de, her bir sözcüğün bulunduğu kalıp itibariyle anlamı birbirinden farklıdır.

     Kur`an açısından; Her biri gayet açık, açık-seçik olan Kur`an ayetlerini ortaya getirerek gözler önüne sermek şeklinde tarif edilebilecek olan tebyin, Kur`an`ı vahy yolu ile beyan eden ve onun açıklamasını üzerine bir borç olarak alan Rabbimizin yaptığı işlerdendir. Peygamberlerin de Allah`tan aldıkları vahyi toplumlarına ilk aktarma işine “tebliğ” denilmekle birlikte, çeşitli vesilelerle sonraki yinelemeleri de artık tebyine dönüşmektedir.

 Nahl; 39, 44, 64:

“ Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için”

 

“Apaçık mucizeler ve kitaplarla. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik.”

 

 Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.”

 

 Zühruf; 63:

“ İsa, belgeleri getirdiği zaman demişti ki: «Size hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin.»” 

 

Maide; 15,19:

Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.”

 

Ey Kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde, «Bize müjdeci ve uyarıcı gelmedi» dersiniz diye, size açıkça anlatacak peygamberimiz geldi. Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir. Allah her şeye Kadir'dir.”

 

İbrahim; 4:

Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de doğru yola eriştirir; güçlü olan, Hakim olan O'dur.”

 

     Kur`an`ı kapalı, anlaşılmaz olmaktan tenzih eder, onun tefsire ihtiyacı vardır deme cüretinden de Rabbime sığınırım. Biz inananlara düşen görev Kur’an’ı  Tebyin etmektir.

 

“….müteşâbihi (te’vile muhtaç)” açıklamasıyla belirtmişsiniz. Te’vil sözünü hangi anlamda anladığınızı bilmemekle birlikte, te’vil sözünü tefsir ya da yorum anlamında kullanıyorsanız saygı duymakla birlikte bu görüşünüze katılmıyorum.

 

 

Zümer; 23: “Allah, sözün en güzelini müteşabih, ikişerli bir kitap halinde indirdirmiştir. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah`ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah`ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.” Ayetindeki, “… Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah`ın zikrine karşı yumuşar…” diye belirtilen bu ma'nevî heyecan ve zevk, anlaşılması güç sözlerde olmaz. Ancak, açık anlamı gönülleri etkileyen İlâhî sözler, insanda bu yüksek rûhânî zevk ve heyecanı uyandırır.

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Değerli Kardeşim!

Semazen yazdı:

2) TE’VİL konusunda aydınlanabilmek için özellikle Yusuf  Sûresini incelemeliyiz. Yusuf Suresinin 6, 21, 36, 37,44,45,100 ve 101. Âyetleri bu kelimeyi içermektedir. Âyetlerdeki içeriğe bakarak, te’vilin müteşâbihlerdeki göreceli yanılsamaları bitiren “son söz” olduğunu görebiliriz. Te’vil bâzen olaydan önce (Yusuf Suresi) bâzen de olaydan sonra gelir.. Kehf Sûresi 78,82. Âyetler ikincisine örnektir. Ancak, “teşâbüh” örtüsünün kışkırtıcı yönü için  Kehf: 67,68. Âyetler dikkatle değerlendirilmelidir.

Allah Razı olsun. Çok sevdiğim Yusuf Suresini tekrar tekrar okumama vesile oldunuz. Buradan anlayabildiğim;Yusuf Peygamberin, rüyaların te’vilini  Allah’ın vahyi ile yaptığıdır. Kehf suresindeki anlatılan kıssada da, vahy olmadan gaybın bilinemeyeceği gerçeği vurgulanmıştır.

Semazen yazdı:

3) Âli İmran:7’deki Kitâb, Tevrat ve İncil değildir; Kurân’dır! Bu tespiti yaparken; ortaya koyduğumuz soru şudur: Muharref (tahrif edilmiş) kitapların muhkemi müteşâbihi olur mu? Zâten tahrif edilmiş..  İçlerindeki doğruların tespitini ise ancak Kurân ile yapabilirsiniz.

Yazımda geçen ifade aşağıdaki gibidir.

Şimdi, Medîne döneminde, Hıristiyan heyetiyle  Peygamber Efendimiz  arasında geçen tartışmalar üzerine indiği rivayet edilen bu husus, âyetlerinin sözgeliminden de anlaşılan Âl-i İmrân Sûresi'nin 2'nci ve 7'nci âyetlerinde anılan"el-Kitab " ile Kur'ân'ın değil, Kur'ân'ın kaynağı olan ana Kitabın, yani Tevrat ve İncil'in de esasının kastedildiği açıktır.

Âli Îmrân 7. âyette kastedilen Kitâb, Kur'ân öncesi İlâhî Kitâb,yani Tevrât-İncîl 'dir. (Bu cümle, tesbitinizdeki anlama gelebilir. Doğrusu yukarıdaki paragraftaki gibi olacaktır.)

Muharref olanlar, Allah kitabının kendi değil, insanların ellerinde bulunan Tevrat ve İncil kitaplarıdır. A’li İmran Suresinin 3. ayetinde adı geçen kitap, sadece Peygamber Efendimize indirilen değil, Musa ve İsa peygamberimize de kendi dillerinde verilen Allah kitabının aslıdır. O kitabın içeriği Peygamber Efendimize kendi diliyle indirilmiştir. Çünkü Peygamber Efendimize bütün olarak bir kitap indirilmemiştir. Ona gelen vahiyler henüz kitap değil Kur’an(Okuma parçası) ya da Furkan (Doğruyu, eğriyi birbirinden ayırt eden hikmetli sözler) idi. Musa Peygambere Tevrat’ı (İlahi yasa), İsa peygambere İncil’i (İlahi Müjde) indiren Allah, bunların içeriği olan Furkan’ı da Peygamberimize vahyetmiştir.

Ali İmran suresinden çok önce inmiş olan Ankebut Suresinin 45-49 ile Ra’d Suresinin 36-37 nci ayetlerini dikkatle düşündüğümüzde:Ankebut 45 de ”O Kitap’dan sana vahyedileni oku.” buyuruluyor. O Kitap sözüyle, Kur’an’dan önce inmiş olan Tevrat ve eklerinin kastedildiği açıktır. Bu surede anlatılan kıssalar, onun kıssalarıdır. İbranice olan O Kitap’dan, o ibret verici kıssalar Peygamber Efendimize Arapça olarak vahyedilmiştir.

46 ncı ayet de 45 nci ayette anılan el Kitap ile Tevrat’ın kastedildiğini gösterir. Bu ayette mü’minlere O Kitap ehliyle en güzel tarzda tartışmaları, onların içinde haksızlık edenler olursa o tür insanlara kendi usluplarıyla karşılık verebilecekleri; doğru ve ihlaslı  kitap ehline:” Biz bize indirilene de, size indirilene de inandık, sizin de bizim de Tanrımız birdir. Biz de O’na teslim olanlarız.” demeleri buyuruluyor.

47-49 ncu ayetlerde Kitap ehlinin, Peygamber Efendimize vahyedilen Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğine inandıkları gibi, Mekkelilerden de ona inananların bulunduğu, Allah’ın ayetlerini kafirlerden başkasının inkar etmeyeceği belirtiliyor. Peygamber Efendimizin daha önce bir kitap okumadığı, yazı da yazmadığı, kendisine gelen bu sözlerin, kendilerine ilim yani Kitap verilmiş olanların göğüslerinde bulunan açık ayetler olduğu bildiriliyor ve Allah’ın ayetlerini, zalimlerden başkasının inkar etmeyeceği vurgulanıyor. “kendilerine ilim verilmiş olanlar” deyimi, Kitap ehli için kullanılan bir deyimdir.

İsra 107 :” De ki:”Siz ister ona inanın, ister inanmayın. O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman onlar, derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar.”

Enbiya 7:” Bilmiyorsanız, Zikir ehline (Kitap ehline) sorunuz.”

Ra’d 43: “De ki: Benimle sizin aranızda Allah’ın ve yanında Kitap bilgisi bulunanların tanıklığı yeter.”

Ayetleri ve benzerleri: Kitap ile, Kur’an’dan önce inmiş olan Tevrat ve İncil’in; Kitap bilgisi bulunanlar, kendilerine ilim verilmiş olanlar, kitap ehli, zikir ehli ile de Kur’an’dan önce İlahi Kitap’a sahip bulunan Yahudi ve Hıristiyanların  kastedildiğini açıkça gösterir.

Ra’d 36,37 :”Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilenden sevinirler. Fakat şu kabilelerden, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: Bana, yalnız, Allah’a kulluk etmem ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamam emredildi. Ben O’na davet ederim, dönüşüm de O’nadır.. Böylece biz onu, Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, artık seni Allah’ın azabından kurtaracak ne bir veli, ne de koruyucu olmaz.”

Ra’d suresinin bu ayetlerinden birincisinde geçen el Kitap hiç kuşkusuz Kur’an’dan önceki İlahi Kitap olan Kitab-ı Mukaddes’tir. Kendisine Kitap verdiklerimiz ifadesi ile açıklanan o Kitabın verilmiş olduğu İsrail oğullarıdır. Çünkü Musa ve İsa peygamber de İsrail oğlu idi.İkinci ayetteki zamir de birinci ayette geçen el Kitap’a gitmektedir. Çünkü “onu” zamirinden önce bir ismin geçmesi gerekir. Burada Kitap’tan başka bir şey geçmemiştir. Bu durumda bu iki ayetten; Kitap sahiplerine verilmiş olan  O İlahi Kitap’ın” içeriğinin Peygamber Efendimize Arapça olarak vahyedildiği anlatılmaktadır.  Musa ve İsa peygambere verilen Kitap’ın içeriğinin Arapça olarak Peygamber Efendimize vahyedildiği ilkinden sonuna kadar kur’an surelerinde belirtilmiştir.

 Bakara146, Maide 83, isra 107, Ra’d 36,37,43, Enbiya 7 ayetlerinde Kitap ehli bilginlerinin Kur’an’ın anlattıklarının, kendi kitaplarında bulunanlara uygunluğunu kabul ettikleri bildirilmektedir. Buna benzer ifadeler Mekki ve Medeni olan bir çok ayette de vurgulanmaktadır.

Semazen yazdı:

4) Müteşâbih âyetlerin mânâlarını “sadece Cenâbı Allah’ın bildiğini” düşünerek ilgili âyetin çevirisini bu doğrultuda yapmak tamâmen yanlıştır. Müteşâbihler konusunda zaman faktörüne bağlı olarak gelişecek açılımların bir tek istisnâsı vardır. O da “râsih âlimler”dir.. Kapasitelerine bağlı olarak müteşâbihlerin hikmetine zamanından önce vâkıf olabilirler. Yoksa, “yekûlûne âmennâ bihî, küllün min ındi rabbinâ: Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır.” diyebilmek için “râsih âlim” olmaya gerek yoktur; aklı başında bir müslüman olmak bu itikâdı sergilemek için yeterlidir. Dolayısıyla, bu âyette müteşâbihler karşısında üç grup insandan bahsedilmiştir. 1- Kalplerinde eğrilik, bozukluk bulunan ve fitne çıkartanlar 2- Râsih Âlimler 3- Müteşâbihler karşısında ilmen yetersiz kaldığını görerek,  iman şemsiyesine sığınanlar...

Bu ayet (Ali İmran 7) ile ilgili açıklama yapan çoğu alim Ayşe Valideden rivayet edilen şu hadisle kendilerini bağlarlar:” Allah’ın Resulü, huvellezi enzele aleyke’l-kitabe… ayetini okudu, buyurdu ki: Kur’an’ın müteşabihinin ardına düşenleri görürseniz bilin ki Allah’ın, kitabında (karışıklık çıkarmak isteyen )kasteddiği kimseler onlardır. Onlardan kaçının.”

Genelde tüm çevirilerde “..müteşabihin te’vilini yalnız Allah bilir..”  ifadesi vardır.Bilebildiğim kadarıyla bir tek  Yaşar Nuri Öztürk Çevirisi sizin dediğiniz şekildedir. Yaşar Nuri Öztürkten başka dediğiniz anlamda  çeviri varsa lütfen bildirin. Çok mutlu olurum.

Semazen yazdı:

5) Son olarak, Âli İmran:7’deki Kitâb’ın Kurân olduğunu net olarak bizzat âyetin kendisinden anlıyoruz.. “Hüve’llezî enzele aleyKE’l-Kitâbe.......... Kitâb’ı SANA (Hz. Muhammed) indiren O’dur...” Böyle olunca, Tevrat ve İncil’den bahsetmek ve bu güzel âyette geçen Kitâb’ın Kurân olmadığını düşünmek mümkün olur mu?

 Adı geçen ayetteki Kitap ile ilgili görüşlerim yukarıdaki paragraflarda ve bir önceki iletimde detaylı olarak var.

Kur’an iyi incelendiğinde, Rabbimizin Kur’an’ı ÜÇ ANA BÖLÜMde tanıttığı görülmektedir. Kur’an’da bu üç ana bölümden bazen biri, bazen ikisi ve bazen de üçü bir arada söz konusu edilmektedir. Bu üç ana bölüm bir arada olarak Kur’an’da; Nisa suresinin 113. ayetinde peygamberimize verilenlerin tasnifi şeklinde, Bakara suresinin 151. ayetinde de peygamberimizin topluma verdiklerinin tasnifi şeklinde açıkça belirtilmiştir.

 Nisa; 113:” Eğer senin üzerinde Allah’ın  lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana KİTABI ve HİKMETİ (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) indirmiş ve SANA BİLMEDİĞİN ŞEYLERİ ÖĞRETMİŞTİR. Allah’ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.”

Bakara; 151: “Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik ki size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size KİTABI ve HİKMETİ (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) öğretiyor. Ve SİZE BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ ÖĞRETİYOR.

İnşaAllah bu konularla ilgili olarak karşılıklı  görüşlerimizi paylaşarak bilgi pınarlarından akanlar oluruz.

Kusursuz olan Allah’tır.

Şüphesiz en doğrusunu Allah Bilir.

Allah’a emanet olunuz.

Enfal 2:” Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.”

Zümer; 23: “Allah, sözün en güzelini müteşabih, ikişerli bir kitap halinde indirdirmiştir. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah`ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah`ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.”

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
Semazen
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 ocak 2006
Gönderilenler: 679
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Semazen

Ve Aleyküm Selam, Saygıdeğer Dost1!
Merhaba, Değerli Dostlar!

Sn. Dost1’e ilgisi, nezâketi ve gayreti sebebiyle teşekkürlerimi sunuyorum.

Şartlarım sebebiyle cevabî yazımı kısa tutmaya mecburum. Bunu sağlamak için anafikir üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağım. Tabii, bu durum Sn. Dost1’in temas ettiği detaylara dair görüşümüz ve cevabımız olmadığından kaynaklanmamaktadır.

Muhkem âyetlerin hemen yanında parantez içinde “tefsire muhtaç” deyişimin “pratik” olarak algılanmasını ümit etmekle beraber “mutlak” olarak anlaşılabileceğine de ihtimal veriyordum.. Ümidim boşa çıktı; ihtimal gerçekleşti.. :)

Aslında, bu bize ait (yâni bireylere)  genel ve görünür bir vâziyetin ifâdesiydi.. Kurân’ın kendisine ait bir ihtiyaca vurgu değildi...

Şöyle düşünelim.. Şu anda Âli İmran:7. Âyeti esas alarak bir sohbet gerçekleştiriyoruz ve ortaya birbirinden farklı görüşler koyuyoruz...  Soru şu... Âli İmran:7. Âyet muhkem mi; müteşabih mi?? Bu âyet üzerinde yaptığımız çalışmalar tefsir mi; te’vil mi?? 14. Asır boyunca uzmanların ortaya koydukları görüşlere hangi zâviyeden bakılmalı??  (Bu sorular Sn. Dost1’i bağlamıyor.. Çünkü, kendisi muhkem ve müteşabihi Kitabı Mukaddes’e has görüyor..) 

Peki, bu nevi sorular tam olarak neyi ifade ediyor??

Bana göre, tefsir ve te’vilin dayandığı temel insani durumu ifâde ediyor. Yâni, bâzen bir şeyin apaçık oluşu bizler için yeterli olmuyor.. Bu yeterli olmayış; Kurân sözkonusu olduğunda meselenin çapına bağlı olarak tefsiri (veya Dost1’e göre tebyini) ve te’vili ihtiyaç haline getiriyor... Yâni, bâzen burnumuzun üstündeki gözlüğümüzü “nerede” diye arıyor ve “istersen burnunun ucuna bakmayı dene” uyarısı ile “apaçık” olanı görebiliyoruz... :)

Sonuç olarak, dînî literatürümüzde yer etmiş “tefsir” yerine “tebyin”i tercih etmeyi –şahsen- gerekli görmüyorum. Kurân mevzubahis olduğunda, “tefsir” terimini de sakıncalı bulmuyorum...

Önceki mesajımda, te’vilin ne olduğunu anlayabilmek yolunda Yusuf Sûresinin bazı âyetlerinden yararlanabileceğimizi vurgulamıştım. Buradan ilham alarak te’vil için “müteşâbihlerdeki göreceli yanılsamaları bitiren son söz” şeklinde kusurlu bir tanım oluşturmaya çalışmıştım..

İlgili âyetlerde “te’vîl-ül’ehâdîs”in Yusuf Peygambere bahşedilmiş bir “ilim” olduğu açıklanmaktadır. Bendeniz, önceki mesajımı Sn. Dost1’in parmak bastığı ve itiraz şerhi koyduğu noktalardan tekrar ele alamayacağım.. Ancak, zamandan kazanmak için,  müteşâbih âyetlerin varlık sebebi ve te’vil keyfiyetine bir teşbihle ışık tutmak niyetindeyim... (Teşbihte hata olmaz...)

Rüyalarımız neden tâbire muhtaçtır?? Rüyalarımızın dili neden farklıdır.. Uyku bizim uykumuzdur; rüyalar bizim rüyalarımızdır... Neden birilerinin tâbirine ihtiyaç duyarız.. (Kendimiz tâbir edemiyorsak... Yusuf Peygamber de bir zamanlar rüyaların dilinden anlamıyordu.. )

Ne demeye çalışıyoruz? Neyi neye benzetiyoruz???

Değerli Dostlar!

Nasıl bizim rüyalarımızın sembolik dilini anlamakta güçlük çekiyorsak ve bir bilene sorma ihtiyacı duyuyorsak; zindan arkadaşlarının ve ülke emirinin Hz. Yusuf’a sorduğu gibi –ki o tâbir etmedi; te’vil etti...... Aynı şekilde bizim Kurân’ımızın bazı âyetlerini anlamakta yetersiz kalışımızla neden barışmıyoruz??? Bu vâziyet dâhilinde bazı insanların te’vil yeterliliğine sahip olabilecekleri ihtimalini neden garipsiyoruz....???

Sadede gelirsek......

Sn. Dost1, Ra’d ve Ankebut Sûresinden referans âyetlerle Peygamberimize nâzil olan Kitab’ın Tevrat ve İncil’in asılları olduğu yönünde bir inceleme sunmuş mesajında... Peygamberimizle görüşen hıristiyan heyetinin dayandığı Tevrat ve İncil’in de –hepimizin bildiği gibi- muharref olduğuna vurgu yapmış..

Bu açıklamadan hareketle ve yine Âli İmran:7. Âyeti esas alarak sorumuzu geliştirelim...

Âyette geçen muhkem ve müteşâbihin Kurân’la ilgisi yoksa......  “Kitab” Tevrat ve İncil’se..... Bu ikisi Peygamberimize Arapça olarak indirildiyse... Peygamberimizle görüşen hıristiyan heyet içinde kötü niyetli “ilimde râsih olanlar” varsa.... Muhkem ve müteşabih aslında (Dost1’e göre) Tevrat ve İncil’le ilgiliyse.....

VAZGEÇTİM... :))

Hoşgörünüze sığınarak; meseleyi toparlamak maksadıyla başladığım paragrafı yarım bıraktım.. Bunun zor olacağını ve yeterli olmayacağını düşünmeye başladım.. :)

En iyisi, şöyle yapabilir miyiz??

Sn. Dost1, Âli İmran:7. Âyeti parça parça ele alıp; herbir bölümün karşısına kendi görüşünü acaba yazabilir mi? Yâni şöyle.....

“Hüve’llezi enzele aleyke’l-Kitâbe.... (Türkçe karşılığı ve Dost1’in Kitâb hakkındaki görüşü..) ........

Zannediyorum; meseleyi ancak bu şekilde toparlayabileceğiz ve varsa itirazlarımız bu şekilde daha rahat ortaya koyabileceğiz....

Selamlar,

Neyzen_Semazen

Not: Hz. Yûsuf rüyaları vahiy yoluyla te’vil etmemiştir. Yâni, sûrede örneklenen herbir rüya için ayrı bir vahiy almamıştır. Kehf Sûresinde, Hz. Musa’nın yol arkadaşlığı yaptığı gizemli kişinin de ne zikredilen olaylardaki etkinliğinin ne de olayların daha sonra yaptığı te’vilinin vahye dayandığına dair elimizde bir delil yoktur. 

Not: Âli İmran:7'yi Sn. Yaşar Nuri Öztürk gibi çeviren başka Türkçe mealler var mı bilmiyorum.. Ancak, bendeniz bu nevi mesajlar kaleme alırken mealleri zamandan kazanmak için kullanıyorum.. Mealleri orijinal metinle mukayese ederek kullanmaya çalışıyorum. Eğer, Sn. Öztürk'ün âyetin ilgili bölümünde farklı bir tercihi olduğunu görseydim; çeviriyi kendi algılayışıma göre kendim yapacaktım.  

Mircan'a özel not: Arada bir olsa da ve ne kadar kısa tutmaya çalışsak da yine de uzun olan bu mesajları okumuyor musun ki, iki de bir benden şu konuda bu konuda mesaj istiyorsun... :)) Yeter artık, Mircan! :)) "Ben ezelden beridir hür yaşadım; hür yaşarım! Hangi çılgın (bu sen oluyorsun) bana zincir vuracakmış(?) şaşarım!" :)))

Yukarı dön Göster Semazen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Semazen
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats